bugün

trt'nin artık kaliteli diziler yaptığının kanıtı olan geçmişin sıcaklığını hissettirebilen bir dizi. birde leyla ile mecnun vardı, yediler.
Yeni sezonunu heyecanla beklediğim dizidir. 2.sezonunda biraz bozdu ama belki düzelir umudu besliyorum. O dönemi yaşamamış olsam da seksenlere özlem duymama neden oldu 2 sezonda.
gidilmek istenen yıllar.
yeni sezonundan hala haber olmayan dizidir. bu trt'nin ne yapacağı belli olmaz leyla ile mecnun'u gezi parkı yüzünden yayından kaldırdılar aman seksenlerde arada güme gitmesin.
yönetmenini siken adamin oynadigi dizi.
yeni sezon fragmanı yayınlanmıştır. ahmet 2013 e gelmiştir, pastane pizzacı olmuş, plakçı dijital bilmem ne olmuş. ahmetin saçları ağarmış gözleri dolmuşi ve pizzacının önünde masada birini beklemektedir. heyecanla yeni sezon bekleniyor.
yeni sezonu açmıştır.
ahmet'in olay kahverengi takım elbisesi ile sezonu açmıştır.

o elbiseyle nikahtan kız bile kaçırdı ya helal olsun.
Elvan karakterinin seksi oldugu dizi. Erzurumlu Zabita da dindar bir abimizdir.
kaliteli, millete tepeden bakmayan nadir dizilerden.
doksanlarda evlilik muhabbeti, seksenlerde evlilik muhabbeti. kısır döngü. yeter birol güven, yeter.
Her şey tamam iyi güzel hoş da, şu şiveli konuşan pastaneciye dayanamadığım dizi. Ulan oyunculuğunu konuşturmaya çalışıyordun tamam anladık da,bu kadar mı şive abartılır , Ege'nin köylerine de gittim gezdim , uzaktan yakından alakası yok. Egeli şivesinden soğutan bir pastaneciye sahip idare eder dizi.
Ergun plak döndü dönmesine ama adam tüm yaşam enerjisini kaybetmiş. Bundan sonraki bölümlerde Ergun eski keyfi verecek mi ondan emin değilim.
Ergun plak (serhat kılıç) ı gördüğümde şok oldum. Adam ciddi ciddi çökmüş ve zayıflamış. Acaba rol icabımı zayıfladı yoksa başka bir sebeptenmi?
Doksanlarda sadece altı yıl yaşamama rağmen çoçukluğuma geri döndüren hüzünlendiren dizi. Doksanları izlemiyorum sevemedim. ama seksenler öyle değil. O zamanlarda yaşamamama rağmen eski günleri özlememe neden oluyor.

Eskiden herşey daha güzeldi. Çocuktum belki ondan. Oyuna ara vermemek için tuvalete gitmeyip altımıza işediğimiz zamanlardı. altın günlerinin çaylı börekli olduğu zamanlar. Şimdi kapıdan para verip gidiyorlar eskiden öylemiydi. Boş arsalarda ,çöplüklerde oynadığımız oyunlar. Şimdi oralarda beton yığınları var. Komşulara oturmalara gitmelerimiz. şimdi bir merhabayı bile esirgiyoruz. Sobada kestane pişirip yememiz. Sevdiğimiz diziler için bir hafta beklememiz. Şimdi öylemi aç bilgisayardan izle. ne gerek var ki beklemeye. Fotoğraf makinesine film alıp onları yıkatmamız. Şimdi ise en külüstür telefon bile işimizi görüyor. sınırlı sayıda fotoğraf çekip heycanla onları beklemenin ne alemi var ki. Yatsiye kadar oynadığımız oyunlar. Dokuz kiremit, renkli istop, yerden yüksek, ortada sıçan. Bide kendi hayal gücümüzün ürünü evcilik oyunları. Tiyatro gibiydi aynı. istediğimiz herşeyi olabiliyorduk orada. Sokağın ortasında yaptığımız piknikler. Ellerimizi bırakarak yokuştan aşağıya bisiklet sürmemiz ve her defasında burnumuza sinek girmesi. Mahalleye gelen nohutçu, dönme dolap için sıra beklememiz. Ağaçlara çıkıp dut yiyişimiz. otlardan yaptığımız yemekler. bebeklerimize diktiğimiz elbiseler. su tabancası. ağzı delik şişenin içine su koyup yollara yazı yazmamız.

Şimdi ise hiç biri yok artık. Çok çabuk değişti zaman. Daha dün biz sokakta oynarken bilgisayar dediler. Herşeyi yapabilirmişşin onunla. Ögretmenlerin verdikleri ödevler için abilere ablalara gitmene gerek yokmuş. Yazınca çıkıyomuş herşey. Oyunlar varmış içinde. işte ne olduysa sonra oldu. Yani bir aşaması falan olmadı. Herkesin bilgisayarları oldu birden bire. ben de istedim. aldılar. Birbirimizle konuşmak için evlerimize gitmeye gerek yoktu. Dipdibe evlerde msneyle konuştuk. Kamera açtık. Ödevler daha kolaydı artık. Biraz daha büyüyünce facebook girdi yaşamımıza biz o kadar iğrençleştik ki birbirimizi kıskandırmak için fotoğraflar koyduk. sırf millete ben gezdim ben şunu yaptım diyebilmek için herşeyimizi sunduk o siteye. ben de dahil. yalan mı tercih sonuçlarını bile facebooka 'şurada okuyor' yazabilmek için beklemedik mi? o kadar asosyalleştik ki eve gelen misafirlerden bile nefret ettik. pazarlardan, bayramlardan, akrabalarımızdan bile.

herkes gibi benim de en iyisinden bir bilgisayarım oldu. ödevlerimi oradan yaptım. arkadaşlarıma gitmek yerine bilgisayardan yazıştım. 24 saat oturdum tepesinde sanki çok mutluymuşum gibi. telefonumuz oldu. tabletimiz de var artık. peki ya kaybettiklerimiz?
kaliteli bir yapım.
bir dizide ki olabilecek en güzel sahneye sahip şaheser.
yıllardır sesi çıkmayan çapulcuları hatırlatır nedense bana.

http://www.youtube.com/watch?v=oH8VL81aSps
iki sezon eğlendirmiş, üçüncü sezonda ilk iki sezonun esprilerini tekrarlayarak cepten yiyen dizi... Ergun ve Nazlı'yı evlendirmeyerek kendi kendinin ayağına sıkmıştır. Reytingleri düşmüş diye duyuldu
ancak 2000'lerin başında doğmuş vasat neslin izleyebileceği başarısız dizi. bu diziyi izlemek için sağlam asosyal olmak lazım.
Fenomen olup 2020ler de nostalji olacak dizidir.
(bkz: Sami abi nabıyon beaa)
46 lık basri ve seksenler ahmet arasında geçen telefon konuşması sahnesinde;

-peki türkan şoray'da bizi görecek mi?

sorusuyla cem yılmaz'ın peki zeki müren de bizi görecek mi sahnesine selam çakmıştır.
Son bölümünde, simdilerde kullanilan mavi renkli, pvc kapli nufüs cüzdani ile vatandasa oy kullandiran dizi. Yapmayin bunu!
metal baskılı bluzlar, parlak taytlar ve renkli deri ceketlerle modaya yön vermiş yıllar. özellikle dönemin popüler gruplarında misal duran duran da bu detayları fazlasıyla vardı. aslan başlı saç modelleri ile pek bir göz dolduruyorlardı. hard core denilen görüntü hayatımıza girmiş oldu. madonna da bu görünüşün önemli starlarından.

http://i195.photobucket.c..._Sizzlechick/madonna1.jpg
özlenen yıllardır. geri dönülebilse, tekrar görülse o zamanlar diye, iç çekilen yıllardır..

kıyafet yönünden epey bir kötüdür kötü olmasına da, o dönemin de gözde giyim tarzıdır aslında; dar paça pantolonlar, taytlar, vatkalı ceketler, kot yelekler, kabarık saçlar, spor ayakkabılar, pantolonun içine sokulan kazaklar, beyaz çoraplar.. *

bırakın rock 'n roll 'u, metalin altın çağını bir yana, o zamanlar pop müzik dinleniyordu. kalitesi vardı çünkü, en azından bir şeye benziyordu. şimdi ki kusmuk halin zerresi yoktu. laura branigan vardı, self control şarkısıyla patlamıştı resmen. ne hoş kadındı. live is life vardı, opus grubu esip kavurmuştu. sandra vardı, in the heat of the night söylerdi. alphaville vardı, big in japan şarkısı yıllar yılı dinlenen. the police vardı, roxanne diye söyler dururlardı.

çizgi filmler bile bir başkaydı. calimero vardı, ama haksızlık buuuu!! derdi üzgün üzgün. monçiçiler vardı, böyle maymunumsu gibi *, minik minik yaratıklar. vikingler vardı, küreklere asılırlardı durmadan..

ghostbusters vardı, efsane gibiydi. kitlenirdik televizyon karşısında. he man vardı, she ra vardı.

heavy metal en kaliteli çağındaydı. rock n roll aklımızı başımızdan alırdı. gruplar en iyi diyebileceğimiz albümlerini çıkarıyolardı. motörhead, iron maiden, judas priest, def leppard, metallica, guns n roses, whitesnake.. ve daha neler neler...

yeni türkü nün, telli telli şarkısındaki gibi;

biz büyüdük ve kirlendi dünya.. ne yazık ki her şey nasibini aldı bu kirlenmeden.