fransız yazar victor hugo' nun eseri olan, 1862 senesinde yayımlanan kitaptır. dünya klasikleri arasında yer alan kült bir eserdir, kitapta birçok tırnak içine alınacak anekdotlar ve ince sözler yer almaktadır. muhakkak herkesin okumasını tavsiye ettiğim önemli bir eser.
Çocukken okuyup etkilendiğim iki kitaptan biriydi. Diğeri resimli bir kitaptı. Uzaya giden tavşancığın ( insan gibi tasvir ediliyordu ) serüveninin anlatıldığı tatlı bir şeydi. Neyse... Sefiller'in çocuk kitabıydı okuduğum. Onsekiz yaşında paraya kıyıp, iki cilt tam metnini aldım. Sonra bitiremedim tabi. Okurken bile sefil edebilecek kadar kalın iki cilt nasıl bitsin arkadaş? Jean valjean, Kozet ve anası fantin çok etkiledi beni. Çok...
" ondört yaşımdayken, karnımı doyurmak için bir parça ekmek çaldığım için, beni zindana attılar ve orada tam altı ay bedava ekmek verdiler. hayatın adaleti budur."
Mutlaka okunması gereken kitaplardan. Okuyunca bir kitabın neden 160 yıl boyunca okunageldiğini anlıyorsunuz. Heyecan dolu bir macera filmi izler gibi oluyorsunuz. Sahneden sahneye atlıyorsunuz. Bir bakıyorsunuz, yazarın anlattığı dünya gerçekten hiç değişmemiş. Dönüyorsunuz bakıyorsunuz arkanıza, dünya hep mi böyleymiş diyorsunuz. Gene de teselli ediyor Hugo sizi.
Ben oyumu Tayyipe vermedim vermem akp gençlik kollarına girme hayalleri Kuranda ben değilim şüphesiz.. seçim kaybedince akpye yanlayan Z kuşağı tipitipleri dönüp kendilerine baksın sjsj..
victor hugo'nun harika bir romanı. bir dünya klasiğidir. fransız edebiyatının göz bebeğidir benim nazarımda. romanı okurken ana karakterin haline çok üzülmüştüm ya. realizm şaheseridir bu roman. mutlaka okuyun, okutturun.
sürükleyici sayılabilecek bir roman, okumaktan keyif aldım.
Gel gör ki, romandan yapılacak ciddi bir çıkarım yok.
belirgin bir sınıf çelişkisi vurgusu roman boyunca sürüyor.
Romanın kahramanı hasbel kader tanıştığı rahibin karşılıksız iyiliği ile ciddi bir dönüşüm yaşayarak iyi olmaya karar veriyor. Bunu onun için mümkün kılan tek yol zenginleşmesi. Zengileştikçe daha fazla iyilik yapıyor.
Eski bir mahkum olduğunu sisteme itiraf ederek kendi ayağına sıkıyor. iyilik olgusu yürürlükteki kanun’a uygunlukla bağdaştırılıyor, sonuçlarına katlanılıyor, sonra yine zengin hayata dönüş…
kötü adam kanun’a kör körüne uyan bir komiser, en son vicdanı kanunu uygulamaya el vermeyince yaşadığı içsel çelişki nedeniyle intihar ediyor.
evlat edindiği kızla evlenen damadına “ben eski bir mahkumum” dendiğinde eleman “o zaman karımla -üvey kızınızla- görüşmeseniz daha iyi” cevabını veriyor!!!
sonra devrim denemesinde birkaç hayat kurtarma ve çeşitli kahramanlıkların varlığı öğrenilince “eyvah ben ne yaptım, bu kadar güzel bir adamı nasıl dışladım” deyip damat kayınbabaya koşuyor ama bazı şeyler için çok geç, kahramanınız (kayınbaba) yine de mutlu ölüyor. “Bıraktığım 600 bin bankınot da helaldir, çatır çatır yiyin” mesajıyla aralarından ayrılıyor.
devrimciler iyi mi, kötü mü, belli değil mesela. Dahası, müesses nizam taraftarları için de durum aynı. Herkes iyilik tarafında esasında. Ama eskiden bir ekmek çalmış adamın ömrünün sikilmesi gayet olağan gibi gözüküyor.
vicdani çelişkiler ‘yasa’ya uydum/uymadım, uymasam da kötü değilim galiba, yasa’yı uygulamadım ama yasa’ya bağlılık da mühim’ çerçevesinin dışına asla çıkamıyor.
sosyal yapıya, sınıflaşmaya yönelik en ufak bir eleştiri yok; müesses nizam’a dair net bir tutum yok; karakterlerin ciddi bir psikolojik çelişkisi, içsel mücadelesi yok ve nihayetinde romanın ahlak/adalet üzerine ciddiye alınır bir konumlanması yok.