islam dininde yolculuk esnasında müslümanlara namaz hususunda kolaylık tanınmıştır. bu hususta hanefi mezhebine göre 4 rekat olan farz namazları 2 rekat kılmak vaciptir. 4 rekat kılmak mekruhtur Hadis-i şerifte, (Seferde namazı tamam kılan hazarda eksik kılan gibidir) buyurulmuştur.. Üç rekatları aynen kılar. Müekked sünnetler, gayrı müekked sünnet haline gelir.işte bu namaza seferi namazı denir.
seferi kişiye sağlanan bir kolaylıktır. ancak seferi olmanın şartları vardır. bunlardan ilki; yapılacak yolculukta -dönüş yoluna bakılmaksızın- gidiş mesafesinin en az *90 km olmasıdır. bu mesafenin altındaki yolculuklarda kişiler seferi sayılmazlar.
ayrıca bu yolculuklarda seferi olarak kabul edilebilir kişinin buluğ çağında bulunması ve kararlarını almakta bağımsız olabilmesi gerekir. askerler bu hallerde komutanlarının niyetlerine, hanımlar ise eşlerinin niyetlerine tabidirler.
bir diğer şart ise; ikametgah yerinden ayrılma anında kişinin niyetinin en az 15 gün bu yerden ayrılma olmasıdır. yani 15 günden az planlanan yolculuklar süre ve mesafeye bakılmaksızın kişiyi seferi olmaktan alıkoyar.
bir diğer şart ise yolculukta geri dönüş niyeti olmasıdır. yani eğer kişi geri dönme niyetiyle yolculuğa başlıyor ve geri dönüyorsa 15 günden ne kadar fazla süre gidiş-dönüş süresi olursa olsun kişi seferidir. eğer geri dönüş niyeti yok ise yolculuğun başlangıcında kişi varış anından itibaren seferilik sıfatını da kaybeder... elbette bu noktalarda niyet de önemlidir. kişi yolculuğa başlama anındaki niyetinden farklı durumlar ve şartlar gereği vazgeçse bile sıfat değişmez, seferi ise seferi olarak kalır, değil ise bu durum değişşen şartlar ile birlikte seferi sıfatı kazandırmaz kişiye.
olayın hiç de tahmin edilemeyen bilimsel açıklaması da vardır elbette. şöyleki; "kişi halihazırda bulunduğu mekandan hiç tanımadığı yahut da daha az güvenli bulduğu bir başka yerleşim yerine gittiğinde beyin dalgalarında değişme olduğu ve normalden daha sinirli veya daha tedirgin olduğu bilinir. bu durum kimi bünyelerde tahmin edilenden daha fazla psikolojik harabiyet yaratır. kişi ruhsal anlamda tam konsantrasyon sağlayamaz da...ancak islam dininde kişinin namaz esnasında kişinin fiziksel anlamda olduğu kadar kalp anlamında da allah'a yönelmesi istenir. bu tedirginlik halinde ise kişi ister istemez bu durumu sağlayamaz.
normal şartlarda kişinin eda ettiği namazlarda dünya hallerinden sıyrılmaması kişinin mesuliyetini değiştirmez, azaltmaz. ancak allah kulundan kılınmayan veya ecri azalan namazlarının hesabını da sorduğu vakit kuluna haksızlık etmeme ve onun elinde olmayan psikolojik harabiyetini kula yüklememe noktasında rahmetini göstermelidir. işte seferi namazlarda sağlanan bu kolaylık, anlayan ve düşünene kişiye allah'ın rahmet nazarını da ifade eder.
aynı kolaylık cuma namazları için de sağlanmış, seferi kimsenin cuma namazı kılmamamsının kendisi için daha hayırlı olduğu hadislerde ifade edilmiştir. (hz ayşe'nin naklettiklerinde)
"Yeryüzünde sefere çıktığınız vakitlerde, müşriklerin size kötülük etmelerinden endişe duyarsanız, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. "(nisa suresi 4/101)
ayrıca, seferi namazı oturarak da kılınabilirmiş, niyet edip gözle ya da düşünsel anlamda da yapılabilirmiş bu namaz. kaldı ki hz. muhammedin döneminde tren, uçak ve otobüsün olmadığını düşünürsek, gemi hariç genelde insanlar at, deve veya bu hayvanlara monte edilen arabalarla yolculuk yapıyolardı ve namaz kılmak isteyen kişide bu hayvanlardan veya araçlardan inerek namaz kılabiliyorlardı. belki islamın ortaya çıktığı dönemde uçak, tren veya otomobil gibi teknolojik araçlar olsaydı, o vakit bir kural bulunurdu, olmadığına göre laf bulandırmanın anlamı yok, kişi kazaya da bırakabilir veya niyet edip gözüyle de kılabilir.
90 km sınır olayının az da olsa açıklanması gereken namazdır. bu sınırın konma amacı; devrin şartları içerisindeki ulaşım araçlarının hızları dikkate alınarak konulmuştur. elbette çağlar dini ve aklın dini olan islam bu konularda temel kaynak olarak sırasıyla kuran, sünnet, kıyas ve icmayı ön plana koymuştur. olay kurandaki haliyle (#949854) nolu entryde açıklanmıştır. hz ayşe'nin bildirdiği hadislerde peygamberimizin sünnetinde bu kurala uyduğu anlatılır, lakin sorun 84 km veya seferin uzunluğu ve/veya mesafesi ise kıyas alimleri bu konuda hayvanların hızı ile doğru orantılı zamanın günün şartlarına uydurulması ve buna göre yorumlanması gerektiğini savunmamışlardır. zira peygamberin hadisinde * öncelikli kıyas noktasının süre değil mesafe olduğuna işaret etmiştir. bu nedenle icma ilminde de mevzu üzerinde durulmamıştır.
olayları ve kavramları neden niçin şeklinde yorumlamak islamın temel taşlarından olmasa gerek. böyle bir durumda 90 km sınırını veya bu mesafenin süresini tartışmaya açmak ileride ibadetlerin ritüellerini de tartışmaya açmaya neden olur ki, bu hal işin özünü ıskalayarak meydanı tahriklere açabilir.
90 km sınır olayı şu şekilde yorumlanmış olan namaz;
--spoiler--
Kişinin seferi sayılabilmesi için gereken en az yol mesafesi, Hanefî fıkıh kaynaklarında günde altı saat yaya yürüyüş esas alınarak, "üç günlük yol" olarak ifade edilir. Bu da toplam onsekiz saattir. Normal yaya yolculuğunda saatte beş kilometre yol alındığından, toplam sefer mesafesi 90 km. tutmaktadır.
Şafii, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre ise, en az sefer mesafesi onaltı fersahtır. Yani bugünkü ölçülerle 89 km'dir. Şu halde asgari sefer mesafesi, dört mezhebe göre de 90 km civarında sabit kalmaktadır.
--spoiler--
seferiliğin içinde barındırdığı durumlar düşünüldüğünde gerçekten islam'in bir kolaylık dini olduğunu bir kez daha kanıtlayan namaz. bir düşünün; savaştasınız ve her an düşmanla karşılaşma durumunuz var. bu durumda namazın çok uzun olması gerçekten çok büyük bir sorun oluşturabilirdi. gerçi çok büyük bir taarruz durumunda zaten o kadar dikkatli olunmaz da yaklaşan bir tehlike belirdiğinde mutlaka bir kolaylıktır.
korku ve savaş halleri dışında namazın kısaltılmasına dair bir ayet bulamadım. örnek olarak, şehir dışına çıktığımızda vakit namazlarımızı kısaltıyoruz ancak aşağdaki ayetlere göre bu yaptığımız yanlış olabilir.
nisa suresi 101.102.103. ayetler.
101. Sefer esnasında kâfirlerin size bir fenalık yapmalarından endişe ederseniz namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Gerçekten kâfirler sizin besbelli olan düşmanlarınızdır.
102. Ey Resulüm! Sen müminlerin içinde olup da onlara namaz kıldıracak olursan, onlardan bir kısmı sana tâbi olarak namaza dursun ve silâhlarını yanlarına alsınlar.Bunlar secdeye vardıklarında, diğer kısım arkanızda beklesinler.Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin, sana tâbi olarak namaz kılsınlar, hem ihtiyatlı bulunsun ve silâhlarını da yanlarına alsınlar.Kâfirler sizi silâhsız ve teçhizatsız vaziyette iken kıstırıp, birden baskın yaparak işinizi bitirmek isterler. Eğer yağmur sebebiyle zahmet çekerseniz yahut hasta düşmüş iseniz, silâhlarınızı bırakmanızda bir mahzur yoktur. Bununla beraber yine de tedbiri elden bırakmayın. Muhakkak ki Allah kâfirler için, zelil ve perişan eden bir azap hazırlamıştır.
103. Namazı tamamladıktan sonra, gerek ayakta durarak, gerek oturarak ve gerek yanlarınız üzerinde uzanarak hep Allah'ı zikredin. Derken, korkudan güvene kavuştunuz mu, o vakit namazı tam erkâniyle eda edin.Çünkü namaz belirli vakitlerde müminlere farz kılınmıştır.