ne zaman sedirli bir eve gitsem uykum gelir. hemen oracıkta sedire kıvrılıp uyumak isterim. uyuduğum en rahat uyku olacağını hissederim sanki. üzerime bir battaniye de alsam olur, mantoma sarınıp yatsam da. ama yastık kanaviçe işli olmalı, bir nevresim takımının yastığı değil. bir de soba yansa gürül gürül, tadına doyamam.
modern olmak adına sıcaklığı kaybettik biz. şık olduk, trendleri akıl almaz bir dikkatle takip ettik, bu yolla hayranlık kazandık çoğu zaman. gözde mekanları ezberledik, yılbaşlarını oralarda kutlamak için gösterdiğimiz çaba göz yaşartıcıydı. bilinçaltımıza, aklımızın alamayacağı yöntemlerle empoze edilen markaların tutsağı olduk. onlarla seksi ya da cool görünmeye çalıştık. evlerimizi minimalist mabilyalarla döşedik, ama birçok tadı kaybettik. bir daha bulunamayacak tatları. üstelik tarifini de yapamadık bunların. mesela ben, çocuklarıma o salçalı ekmeğin tadını bir türlü anlatamadım. bir keresinde teklif ettim, garip sesler çıkararak cevap verdiler bana. benim çocukluğumda, şofben yokken yani, haftanın belirli günlerinde banyo yapılırdı ve herkes aynı günde yapardı genellikle. işte o sobanın yanında yapılan banyodan sonra çok acıkmış olurduk. yemek vakti de olmadığından birer ikişer dilim salçalı ekmek bizi yemeğe kadar idare ederdi. salçadan önce zeytinyağı sürülmüş olurdu ekmeğe. o tadı hiç unutmayan ben, bir gün kızlarım banyo yaptıklarında hevesle sormuşum onlara: size salçalı ekmek yapayım mı? cevabını hiç sormayın.
akşamları bütün aile fertlerinin bir araya geldiği bu sedirli evlerde;sobanın ısıttığı odalarda sımsıcak dost sohbetleri olur,radyo tiyatrosu dinlenir,çocuklar kendilerini ninelerinin anlattığı masallardaki kahramanların yerine koyup hayallere dalardı.kemalettin tuğcu'nun romanlarında gözyaşlarımızı tutamazdık.genç kızlarımız kerime nadir'in romanlarını aşk tadında okurken bazılarımız ''denizler altında yirmibin fersah''a iner yahut ''seksen günde devr-i alem''yapardık.
annelerimiz pencere önündeki saksılarda fesleğen,akşamsefası,kaynanadili,manolya gibi çiçekleri yetiştirir,babamız bize tahtadan oyuncaklar yapardı.
sık sık kesilen elektrikler sonucu mum veya kandil ışığında duvarda ellerimizle gölge oyunu oynardık.birbirimize anlatacak ne kadar çok şey bulurduk.konuşmak;sedirli odalarda doyumsuz bir ihtiyaçtı.
gelenekler,görenekler bu sedirli odalarda nesillerden nesillere yaşanarak aktarılırdı.büyüklere saygı içtendi;sevgiler riyasızdı,
keşke evlerimizden ''sedir'' eksik olmasaydı.