şehirdeki çoğu insanın bilmediği sokakları ezbere bilirim, bir de kimsenin çekmediği zikri çekerim ben. dünyanın kıçına attığım pandikleri, ilkokulda şakalaşırken bile atmamışsınızdır birbirinize. ketum olduğum kadar agresifim de. moralimi bozarsanız dünyanın kıçına attığım pandikleri size atarım hee!
yani söylemiyeyim söylemiyeyim diyorum. biliyorsunuz sözlüğün evveliyatını hoplatan, format bilmez bir moderatör tarafından sebepsizce, adı çaylaklık konmuş bir ceza aldım arkadaşlar. sözlüğü terkettim ve işlerimi yoluna koyayım bu arada dedim. kurmaylarım baskı yapıyor, pideci rahmet abi ise kim moralini bozduysa özel tıp fakültesine sokalım, ilk seneden sonra harcını yatırmayalım da göt gibi kalsın bak diye bana destek oluyordu.
tabii ki söylemiyordum. ben anca allah'a şikayet ederim, dua ederim, zikir çekerim felan yani.
hülasa, arkadaşlar çaylak olduğum gece bu işin ardındaki gizemli sis perdesini aralamak adına pideci rahmet abi ve kapıcı sinan abiyle buluştum. birtakım görüşmeler yapıp, onlardan da fikir alacaktım acaba neden yaptılar deyu. yanlarına gittim ve çay içerken tüm derdimi unutmuştum onlarla. pideci rahmet ve kapıcı sinan abiyle taş kağıt makas oynuyor, taş yapan kapıcı sinan abinin kaslı ve kıl yumağı ellerini ürkek bir serçeyi kavrar gibi kavrıyor, kaçamak tebessümler atıyordum . o esnada rahmet abi; 'yahu derdin vardı senin, moralin bozuktu anlat hele' dedi.
derdimi ortaya dökmeye başlamadan önce durun hele deyip, yazarlara özel ihtimam gösteren moonlight sonata'nın cep telefonunu aradım.
arayan mevlasını da, hbbia25dmrli sını da bulur dedim ve kendi kendime güldüm. neyse telefonu moderatör arkadaşımız şuh bir ses ile açtı.
+biyruuun, ben moonlight sonata. sözlüğünüzün neferi, hbbia sen misin numarandan tanıdım ohoho, kikiki.
-he benim yahu, selamın aleyküm. ya bana ceza vermişler, sövücem ona göre söyle sen mi verdin?
+yek ya ben vermedim habibim. beni dinleyen mi var bok yoluna gidiyor sözlük zaten. böyle tipleri alıyorlar sözlüğe. hangisi verdiyse bakarız. kesin yenilerden biridir.
-hee iyi sen değilmişsin. şu işi öğrenip bana dön, kontörüm bitiyor haydi eyvallah.
+dönerim tabii ki, benim var kontörüm var her şeyim var arabam da var, varoğlu var. arıcam dur.
telefonu kapattım ve o iki dakika sonra moonlight sonata aradı. seni X moderatörü yapmış çaylak dedi. vay X.. neden yapmış lan dedim ve o esnada o iç burkan cümleyi söyledi.
sövme artık, sakat o...
neyy? dedim ve elimde tuttuğum çay bardağı bir anda kayıp düşecekti. hemen dışarıya çıktım dükkan kirlenmesin diye. dışarda düşürdüm elimden kaslarımı sıkarak. kızlar bakıyor, vay be ne haşin erkek diyorlardı sanki.
neyse, olayı sordum soruşturdum ve x moderatörünün neden sakat kaldığı hakkında sonuca vardık. moonlight sonata ile her ihtimale karşı tekerlekli sandalye aldık ve moderatörün evine gittik.
annesi kanepede başına portakal sulu bez koymuştu. öyle uzanmış dinleniyor gibiydi. beni görünce eliyle işaret yaptı ve ağzının da yamulmuş olduğunu farkettim. egege egege diye beni işaret ederek korktuğunu belli etti.
tövbe bismillah hepsi birbirine benzeyen çocuklara dönmüş. okan bayülgen gibi olmuş töbeler töbesi. hemen yanına oturdum ve kağıda yazmasını rica ettim neler olup bittiğini. her şey beni sebepsizce çaylak yaptığı gece olmuş. önce sigarayı ters yakmış, sonra içtiği sigaranın dumanı götünden çıkmış afedersiniz. en son da gece normal yatıp sabaha yamuk kalkmış. her ne kadar bana kötü davransa da kötürüm olan ve popstar serkül gibi gegeleyen birine yardım etmemek olmazdı.
moonlight, benim cebim yoktu benim iksiri senin bereye mi koyduk baksana bir dedim. gitti tuvalette baktı, oraya koymuşuz dedi ve iksirimi verdi, yani özel dualı ve benim nefesimle okunmuş ilacımı. hemen kötürüm moderatörün yüzüne sürdüm ve tayyip erdoğan'ın yüzü suyu hürmetine allah'ım sen bu kekemeyi affet diyerek yalvardım.
bir anda irkildi. ilk önce penisi oynamaya başladı ve tüm vücuduna yayıldı. sanırım aklı şeyine kaçmıştı ondan öyle oldu. elimi öpme çabalarını iterek karşıladım ve sen bana dua et, parmak aralarımdaki kiri öptürürüm de moonlight burda, arkadaşına da rezil olma dedim.
ben gidiyorum moonlight geliyor musun? bırak iyileşti artık dedim ve kapıya doğru giderken uzun parliamentimden bir dal çıkarıp yakarken tüm karizmatikliğimle kapıdan çıktım.
arkamdan gelen moonlight'a da bir daha öyle benim olmadığım yerlerde fazla durma. yarın öbürgün sende sakat kalırsan görürsün bak dedim.
peki, özür dilerim dedi ve kaslı elleriyle incecik belimden kavradı. yol boyunca ağzımda sigara eli belimde maniler söyleyerek geldik. otobüs durağına bıraktım ve arkasından el salladım. giderken gözleri yaşlı bir biçimde benden ayrılışına kahrediyordu sanki...