science dergisinde çıkan türk bilim adamı

entry4 galeri1
    1.
  1. --spoiler--
    http://www.sondakika.com/...iyileri-arasinda-5468124/

    ABD’nin California eyaletindeki Berkeley Üniversitesi’nde fizik ve moleküler hücre biyolojisi alanında çalışmalar yapan Türk biliminsanı Prof. Dr. Ahmet Yıldız, Beyaz Saray tarafından verilen 'Genç Bilim Insanları ve Mühendisler Başkanlık Kariyer Ödülü'ne layık görüldü.

    Genç Türk Bilim Adamı ABD'nin En iyileri Arasında,
    ABD’nin California eyaletindeki Berkeley Üniversitesi’nde fizik ve moleküler hücre biyolojisi alanında çalışmalar yapan Türk biliminsanı Prof. Dr. Ahmet Yıldız, Beyaz Saray tarafından verilen 'Genç Bilim Insanları ve Mühendisler Başkanlık Kariyer Ödülü'ne layık görüldü. Yıldız, ocak ayında Washington’da gerçekleştirilecek özel programda ödülünü Başkan Barack Obama’nın elinden alacak.

    Türkiye, ‘hücrelerdeki yürüyen proteinler’ çalışmasıyla 2006 yılında da Science Dergisi tarafından ‘Dünyada yılın genç bilim adamı’ seçilen Ahmet Yıldız’ı FEM Yayıncılık’ın reklam filminden tanıyor. Almaya hak kazandığı ödül konusunda Cihan Haber Ajansı’na konuşan Yıldız, bunun kendisi için gurur vesilesi olduğunu dile getirdi.

    Ödülün Amerika’da yaşayan Türk bilim insanları için de sevindirici bir olay olduğunu belirten Yıldız, "Amerika’da çok iyi yetişmiş bilim adamlarımız var. Mesela Aydoğan Özcan ve Hatice Altuğ da bu ödüle 2011 yılında layık görülmüşlerdi. Bu kişilerin başarısı araştırmalarını yurt dışında devam etmek isteyen genç Türk dimağları için de örnek teşkil ediyor." dedi.

    Prof. Dr. Ahmet Yıldız, hücre içinde kargo taşımacılığı yapan motor proteinlerinin nasıl yürüdüğü üzerine çalışmalar yapıyor. Araştırmaları sonucu metrenin milyarda biri çözünürlükte, yürüyen proteinleri takip etme yöntemi geliştirmiş. Şu anda ise yaşlılık ve kanser tedavilerinde yardımcı olacağını düşündüğü telomer ismi verilen DNA’lar üzerinde çalışıyor.

    Kariyeri boyunca yapmış olduğu çalışmaların neticesi olarak bu ödüle layık görüldüğünü dile getiren Yıldız, çalışmayı zevk haline getirmenin ve kendine güven duymanın başarının anahtarı olduğunu ifade etti. Yıldız, akademisyen adayı gençlere ingilizceyi çok iyi öğrenmeleri, düşünce ve çalışmalarını görsel ve yazılı olarak sunma kabiliyetini geliştirmeleri tavsiyesinde bulundu.

    DERSHANEYLE GELEN BAŞARI

    Biliminsanı olmaya Istanbul Fen Lisesinde karar verdiğini dile getiren Yıldız, "Lise son sınıfta FEM Dershanesi’ne gitmiştim. Türkiye’de ilk 100’e girme başarısını gösterdim. Bu sayede istedigim bölüm olan Bogaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nü kazandım." dedi.

    Dersanedeki Fen Bilgisi öğretmenlerinden yurt dışı akademik kariyeri ile ilgili bilgiler edindiğini ifade eden Yıldız, "Dershaneler gunumuz egitim sisteminin geregidir ve ben de dershanede kısa zamanda çok şey öğrendim. Daha önce eksik olan derslerimi güçlendirdim." şeklinde konuştu.

    Son olarak hem lisede, hem üniversitede analitik ve kendini güzel ifade edebilen öğrenciler yetiştirilmesi için eğitim sisteminin testli öğretim ve yazılı sınav kalabalığından kurtarılması gerektiğini söyleyen Yıldız, böyle bir sistemin eğitimde köklü bir değişikliği gerektirebileceğini belirtti. Yıldız, "Mevcut durumda, dershanelerin önemli bir ihtiyacı karşıladığını düşünüyorum." dedi.

    Prof. Yıldız, çalışmalarını Berkeley Üniversitesi’nde kendi adıyla anılan Yıldız Laboratuvarı’nda yürütüyor.
    --spoiler--
    kaynak: http://www.sondakika.com/...iyileri-arasinda-5468124/
    3 ...
  2. 1.
  3. şöyle bir röportaj vermiş:

    "-çalışmalarınızı türkiye’de sürdürme imkânı var mı? türkiye’de ar-ge için sağlanan sosyal ve mali ortamı nasıl buluyorsunuz?

    akademik çalışmalar ve üniversitenin niteliği ve imkânları ile alakalı son 10 yılda oldukça önemli gelişmeler yaşandığı doğru. fakat türkiye’deki araştırma fonları geçmişe göre çok daha iyi olsa da avrupa ve amerika’nın hâlen çok gerisinde. birçok genç araştırmacı verilen ödüllerle ülkeye geri kazandırılsa da uzun dönem çalışmaları besleyecek oturmuş bir fonlama sistemi yok. ayrıca ırk, din, görüş ve arkadaşlık bağları gözetilmeden, objektif olarak önüne gelen projeyi değerlendirme kültürünün yerleşmiş olduğunu kaç kişi iddia edebilir? türkiye’ye kesin dönüş yapan arkadaşlar en büyük zorluğu üniversitedeki sistemle ve kişisel ilişkilerde yaşıyor. daha çok özgürlüklerinin bölüm başkanları ve dekanlar tarafından tahakküm altında tutulduğundan, ders yükünün fazla olmasından dolayı araştırma yapmaya vakit bulmadıklarından, hizipçiliğin ve adam kayırmanın yaygın olmasından, hocaların dünya görüşüne göre değerlendirmesinden, akademisyenlerin birbirleriyle ortak proje yapmak yerine kutuplaşması neticesinde kavgalı olmasından şikâyet ediyor. türkiye’de bilimsel araştırma yapacak gerekli niteliklere sahip öğrenci bulmak ve uygun şartları taşıyanları burada tutmak da çok kolay değil. bu ancak sürekli üstüne koyarak, imkânları ve bilimsel atmosferi geliştirerek mümkün olabilir.

    -sizin çalıştığınız üniversitede bu türden sorunlar yaşanıyor mu?

    bu tip problemlere bazen burada da rastlıyoruz; fakat burada sistem uzun yıllar öncesinden oturtulmuş. herkese kendi işine bakması, yöneticilere de altındaki çalışanları mutlu etmesi öğretilmiş. ben mesela kendi üniversitemde mesai saatlerinde politika, din, futbol, siyaset ve dedikodu konuşulduğuna fazla rastlamadım. ne zaman bu mevzuları aşarsak gerçek başarının onun akabinde geleceğine inanıyorum.

    -abd’de durum nasıl? ne gibi teşvik edici veya tam tersi işinizi zorlaştıracak kişi ve uygulamalarla karşılaştınız?

    mesela, ben amerika’nın en saygın üniversitelerinden birinde çalışıyorum. buradaki ortam araştırma yapmak için çok uygun. iyi öğrenci bulmakta zorluk yaşamıyorum. bu öğrenciler özgüveni, genel bilgisi, bağımsız düşünebilme ve kendini ifade edebilme yönüyle türk öğrencilerinden genelde daha iyi eğitim almışlar. bizden de çok iyi öğrenciler çıkıyor ama içindeki cevheri ortaya çıkarmak için saçlarınızın bir kısmından feragat etmek zorunda kalabilirsiniz. bu da eğitim sistemimizin hâlen ezberciliğe, sınava ve teste dönük olmasından; eleştiriye, sunuma, projeye, aktiviteye batı ülkeleri seviyesinde yer vermemesinden kaynaklanıyor. burada sistem oturmuş, dönemde maksimum üç saat ders veriyorum, geri kalan vaktimi öğrencilerime ve araştırmalarıma adıyorum. kimse benim türk olmama, müslüman olmama, ingilizceyi aksanlı konuşmama vesaire takmış gibi gözükmüyor. işimi yapmak için idarecilerle ve üniversite sistemi ile mücadele etmeme gerek kalmıyor. açıkçası zihin olarak rahatım ve başarılı olamazsam bunun tek sorumlusu benim. bu duygu da beni mutlu ediyor ve çalışmamak ve tembellik yapmak için bahane üretemiyorum.

    -amerika’da hiç mi zorluk yok?

    engeller yok mu, elbette var. mesela bir yabancı olarak amerikalılarla çok sıcak ilişkiler geliştirmek veya bazı kişilerin kurduğu arkadaşlık ortamına dâhil olmak kolay olmuyor. çevre edinmek için ekstra gayret göstermek gerekiyor. bazı öğrenciler kendi kültürüne daha yakın olduğundan yerli hocaları tercih edebiliyor. bir de burada yerli yabancı herkesi ilgilendiren zorluklar var. mesela, üst seviyede araştırma yapmaya çalışan kişiler arasında rekabet bazen dayanılması zor bir hâle gelebiliyor. öndeki kişiler sürekli değişebiliyor ve sadece sürekli iyi iş üretebilen kişiler ayakta kalabiliyor. ayrıca, son birkaç yılda bütçe kesintileri sonucu araştırma fonları çok düştü. eskiden yüzde 20’lik kesim rahattı. bugün bu oran yüzde 4 seviyelerinde. geri kalanı ise ‘araştırmalarımı devam ettirebilir miyim?’ endişesi yaşıyor.

    -bir gün memlekete dönmeyi düşünüyor musunuz?

    neden olmasın? memleketimde yaşasam çok daha mutlu olacağım. sosyal hayatımın şimdikinden katbekat daha aktif olacağına eminim. benim için türkiye’nin yemekleri, tarihi, kültürü, aileme yakın olmak, futbol maçlarını akşam saatlerinde televizyondan seyredebilmek gibi sayısız avantajları var. fakat hâlen üniversite sistemindeki sorunlar, temel bilimlere karşı ilgisizlik ve memleketteki siyasi belirsizlikler –ki her şey eninde sonunda buna bağlı– burada kalmamın şu an daha mantıklı olduğunu hatıra getiriyor.

    -dünyadaki yaygın kapitalizm bilimsel çalışmaları bir yönden teşvik edici gözükürken diğer yandan para ve kâr ile ölçerek fren görevi görmüyor mu? bu konuda devletin teşvik edici görevi hakkında neler söylersiniz?

    elbette! özellikle küçük ülkeler bilimsel çalışmalara pragmatik yaklaşıyor. verilen paranın üç sene sonunda 10 katıyla geri gelmesi hayallerini kuruyor. o sebeple teknoloji desteklenirken temel bilim atıl kalıyor. fakat teknolojik araştırmalar temel bilimden beslendiğinden ülkede bu konuda yeterli birikim yoksa 10 sene sonra nefes kesiliyor. maratona devam edemiyorsunuz. ayrıca, sürekli o ülke ile alakalı sorunları çözücü araştırmalar yapılıyor. mesela bizde kırım-kongo kenesi veya sadece ülkemizde bitkilerde görülen özel bir hastalığın çaresi gibi. bu araştırmaların çoğu başkalarını fazla ilgilendirmediğinden dünya çapında fazla ilgi göremeyebiliyor. doğru olanı, teknoloji, sanayi, sağlık ve tarım problemlerimizi çözmeye çalıştığımız gibi meseleyi bir bütün olarak ele almamız gerekiyor. mesela ilaç sanayiinin memleketimizde özgün bir ilaç üretebilmesi için öncelikle hayvanlar üzerinde ilaç test edebilen akredite sahibi laboratuvara ihtiyaç var. ayrıca o kurumda çalışabilecek nitelikte biyolog yetiştirebilecek altyapı lazım. biri olmadan diğer basamağa zıplayamazsınız.

    -türkiye’deki üniversitelerin istenilen yere varmasının önündeki en büyük engel nedir?

    konunun uzmanı olduğuma inanmıyorum. mevzunun televizyon kanallarında hatta tbmm’de enine boyuna tartışılması gerektiğine inanıyorum. kendi dar anlayışımla, en önemli sorun bence sistem eksikliği. mesela burada post doktorasını tamamlayıp tüm enerjisi ile türkiye’ye yardımcı doçent olarak dönenler şunları söylüyor: “haftada 10-20 saat derse giriyorum, bırak makale yazmayı konuşacak hâlim kalmıyor. dersin asistanı yok, haftada 200 sınav kâğıdı okuyorum. bölümlerde finansal, yönetimsel ve lojistik yardım sunabilecek sekreterler yok. her şeyi hocaların kendisinin yapması bekleniyor. yeni gelen her bölüm başkanı bölümü krallıkla yönetmeye kalkıyor. kendi yönetimsel fantezilerini hayata geçiriyor. mesela her hocaya gelirken ve çıkarken kâğıt imzalattıran bile var.” vakıf üniversitelerine, boğaziçi ve itü gibi okullara gidenler daha iyi bir ortamla karşılaşıyor. fakat bu okullar üzerlerine düşen liderlik vazifesini ne kadar yerine getiriyor? ne kadar ses getiren bilimsel çalışma yayımlayabiliyor? doktora yapacak nitelikli öğrenci bulamamanın, fonların kısıtlı olmasının, ders yükü yoğunluğunun, politik ve kişisel ayrışmaların buralarda da geçerli sorunlar olduğuna inanıyorum. aslında keşke buradaki birçok araştırmacı ile kapsamlı bir araştırma yapılsa. en temel mevzulara yök ve tübitak çare arasa, belki bir kısım sorunları kısa zamanda aşabiliriz.

    makale sayısı patladı ama atıf sayısı yerlerde

    türkiye’de nasıl bir sistemle bilimsel gelişmenin önündeki engeller kalkar?

    aciliyeti olan meseleler var. araştırma fonlarını artırmak, üniversite sayısını artırmak, üniversitelerde kadro açmak, ders yükünü limitlemek, gelişen alanlara yatırım yapıp, geçerliliği kalmamış bölümleri azaltmak, eğitim teknolojilerine kaynak yatırmak gibi. bir de bazı temel sorunlar var ki bunları kâğıt üzerinde çözmek o kadar kolay değil. bir kere insanımızı çalışarak ve alanında başarılı olarak hak ettiği yerlere gelebileceğine ikna etmemiz lazım. sürekli başarıyı ödüllendirmek, teşvik etmek ve imkânları ilk başta bu kişilere sunmak lazım. başarıyı ödüllendirme sisteminin boşluklara meydan vermeden oluşturulması, boşluklardan fayda sağlamak isteyebileceklere fırsat tanınmaması lazım. mesela, tübitak makale başına para vermeye başladı. türkiye’de çıkan makale sayısı israil’dekini geçti. fakat makale başı atıf sayısı yerlerde geziyor. demek ki makalenin niceliği değil, niteliği önemli. uluslararası konferansa katılanlara teşvik amaçlı para önerildi. bu sefer bulgaristan’da azerbaycan’daki adı sanı duyulmamış konferanslara gidişler arttı. alınan her fon başına hocalar kendilerine ekstra maaş yazabiliyor. bu sefer iş ticarete döner oldu. tabii ki başarılı olan akademisyenler daha çok kazanmalı. ama diğerlerinden beş on kat daha fazla değil. ayrıca insan kayırmanın, fişlemenin, ahbap çavuş ilişkisinin, torpilin olduğu bir ortamda bu dediklerim olmaz. mesela burada rektörler ve dekanların çoğunluğu tartışılamayacak derecede başarılı isimlerdir. ödüller üç aşağı beş yukarı hak edene verilir. böylelikle insanlar bütün gün başkalarını ve yapılan haksızlıkları konuşmaz, işlerine bakar. son olarak, tartışmaya açık bir önerim var; türkiye’deki akademik ortamın bir adımda düzelmesi mümkün değil. bunun yerine beş on tane pilot üniversite belirlenip onların 10 sene içerisinde dünya standartlarına çekilmesi ve diğer kurumlara örnek olmaları daha isabetli bir strateji olabilir. her üniversitenin doktora programı açmasına gerek yoktur. bir kısmı öğretim, bir kısmı araştırma üniversitesi olarak ayrılır, imkânlar gereksizce dağıtılmamış olur. dünyanın birçok ülkesinde üniversiteler arası farklı kategoriler vardır. bizdeki gibi her şey tek elden, merkezî yönetilmeye çalışılmaz."

    gayet mantıklı ve akıllıca düşünen biri.
    1 ...
  4. 2.
  5. Milli gururumuzdur.

    Edit: okumadı.
    0 ...
  6. 4.
© 2025 uludağ sözlük