gücü elinde bulunduran kişiye şefkat duymak.
şöyledir: gücü elinde bulunduran kişiye karşı güçsüz hissetmemek için güçlü olanın o değil de siz olduğunuza kendinizi inandırır ve vah vah dersiniz ona.
oysa ki onun ahlık vahlık bir hali yoktur kuzucuğum.
mesela birisinin bir konuda sizden iyi olduğunu düşünelim. onu geçmeye çalışmak, onunla yarışmak, imrenmek vs bunlar olabilecek duygulardır.
fakat siz ya aslında şu kısımda da o kadar iyi değildi, ben ona bir yardım edeyim dediğinizde bir şeylerden(o konu özelinde sizden daha iyi olması gerçeğinden) kaçıyor olabilirsiniz sayın seyirciler.
innate ve adaptive olmak üzere iki tip savunma sistemi mevcuttur bu hayatta. innate dediği doğuştan gelen bir mekanizma olup eğer bir hastalık durumu vs yoksa her insanda bulunmakta. adaptive dediği ise o an karşılaşılan duruma karşı vücudun geliştirmiş olduğu mekanizmadır.
şimdi kabaca olay şöyle gelişiyor: diyelim ki vücuda bir patojen girme teşebbüsünde bulundu. ilk etapta burun kılları olsun, ağızdaki enzimler olsun olayı fark edip bir şekilde engel olmaya çalışıyor. mikrop bu engeli aşıp iyice içeri girdiği takdirde ikinci savunma mekanizması devreye giriyor. bu mekanizmada doğal katil hücreleri denilen hücre grupları olaya dahil oluyor ve problemi ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. olay daha derinse hücresel bazda tepki oluşturuluyor. t ve b hücreleri denilen savunma hücreleri olaya dahil oluyorlar ve olaylar gelişiyor. t hücreleri direkt gidip patojeni sindirmeye yönelik çalışırken b hücreleri daha çok humoral bazda yanıt veriyor. yani immunoglobulin denilen antikor tipleri oluşturuluyor ve bir şekilde korunma sağlanmaya çalışılıyor. hatta bu b hücreleri farklılaşarak bellek hücrelerine dönüşüyor. yani vücuda aynı patojen tekrar girerse vücut bunu hatırlıyor ve bu sefer direkt olarak ona spesifik antikorlar üretiliyor, sorun ortadan kaldırılıyor. ki bu da o patojene/hastalığa bağışıklık edinmişsiniz anlamına geliyor.
yalnızlığın gittikçe moda olmaya başladığı son zamanlarda istemsizce geliştirilen bir diğer savunma mekanizması ise yalnızım ama etrafım kalabalık vari bir anlayış.
Formalize olmuş egonun kullandığı savunma mekanizmalarını yazıya dökebilecek bunlara tamamen nüfus edebilecek herhangi bir dil yoktur. Gerçekliği bilmeden kendimizce çözümlediğimiz her çarpıtma aslında bir savunma mekanizmasıdır. Ancak bunları bu kadar çeşitli adlarla kullanmak bile, %98'ini anladığımızı sandığımız gerçekliğin aslında anlamlandıramadığımız ve nüfus edemediğimiz %2'de olduğumuzun bir göstergesidir.
Benim gozlemlerime gore En çok kullanılanları yansıtma ve yadsıma(inkar).
Yadsıma yı çok kullanan insana farkındalık kazandirmayi bir nebze olsun sağlayabilirsiniz ama yansıtma mekanizmasını kullanan biri karşısında şansınız sıfır.
Ne yaparsanız yapın ne soylerseniz söyleyin, aslında kendisinde olduğu aşikar olan özelliği ya da huyu, size veya bir başkasına yuklemekten vazgecmeyecektir.
içlerinden en sevdiğim rasyonelizasyon olan mekanizmalardır. Bir şeyin düş kırıklığı yaratmasını tamponlar özellikle. Hayal kurarken bile anksiyetik olmayagörsün bi insan. Gerçi hayallerinde hiç olmayacak şeyler kurarsan orası da ayrı bi mesele de neyse insanlar işte ne yapacakları belli olmuyor.
psikolojik sağlığın korunabilmesi için bireyin bilinçsizce başvurduğu yöntemlerdir.
pek çok kişi bunları birer rahatsızlık/hastalık veya olumsuz bir şey zannederek kendisinde bu özellikleri fark ettiğinde bir sorun var zanneder.
oysa bunlar insanın tinsel bağışıklık sistemi gibi düşünülmelidir. nasıl ki bedeniniz kendisine zarar verecek dış faktörlere karşı bir takım hücresel veya hormonal savunmalar yapıyorsa , bilincinizin (veya benliğinizin)de bunu yapması sağlıklı olduğuna işarettir.
uyum mekanizmaları da denir. birey kaygı veren bir durumla karşılaştığında benliğini bu şekilde savunmaya çalışır. bilinçsiz yapılırlar ve sık kullanılmaları akıl sağlığı açısından zararlıdır.
belli başlı savunma mekanizmaları:
bastırma (unutma): en temel savunma mekanizmasıdır. egoyu rahatsız eden duygular, dürtüler bilinç altında itilir ve orada tutulur.
örnek: dişçiden korkan bir kişinin o gün ki dişçi randevusunu unutması.
yadsıma (inkar): yaşanılan acı gerçekleri inkar edip yerine kabul edilebilir gerçekler koyma.
örnek: kanser hastası olduğunu öğrenen birinin teşhisi hatalı bulması.
mantığa bürüme (akla uydurma, bahane bulma, rasyonalizasyon): egoyu rahatsız eden durumlardan kurtulmak için akla yatan nedenler bulma, kendini halı çıkarma.
örnek: ps te yenilen gencin kol bozuk demesi.
polyannacılık (tatlı limon): tecrübe edilen kötü durumlardan iyi bir yan bulup çıkarma.
örneğin: trafik kazası geçiren bir gencin -tamam yaralandım ama en azından ölmedim- demesi.
yansıtma (başkalarını suçlama):
a) bireyin küçük düşürücü davranışların nedenini başka birşeye aktarması.
örnek: kpss yi kazanamadım çünkü dershane kötüydü.
b)kendinde var olan kabul edilmeyen dürtü ve isteklerin başkalarında var olduğunu söylemek.
örnek: bir arkadaşım uyuşturucu denemek istiyormuş, ne kötü.
ödünleme (telafi): bir alandaki başarısızlığın başka bir başarıyla giderilmeye çalışılması.
örnek: yakışıklı değilim ama kariyer yaptım.
karşıt tepki geliştirme (güdüleri çarpıtma): bireyin hissettiğinin tersi davranışlarda bulunması.
örnek: hiç sevmediği bir kıza -ay canım saçın ne güzel olmuş- demek.
yüceltme: fizyolojik dürtülerin neden olduğu arzuları doyurmak için sanatsal, sportif veya estetik davranışlara yönelme.
örnek: saldırgan birinin ünlü bir boksör olması.
gerileme (çocuksu davranışlar): bireyin sıkıntılı durumlar karşısında gelişim düzeyinin altında davranışlar sergilemesi.
örnek: beş yaşında çocuğun kardeşi olunca altını ıslatmaya başlaması.
özdeşim kurma (özdeşleşme): bireyin belli bir kişi yada toplulukla özdeşleşmesi.
örnek: polat alemdar gibi giyinmek.
örnek: futbol takımı kazanınca sevinmek.
yer yön değiştirme: saldırganlık dürtüsünün asıl hedef yerine, daha güçsüz bir hedefe yöneltilmesi.
örnek: patronundan azar işiten adamın evde karısını dövmesi.
çarpıtma: bireyin olayları işine geldiği gibi anlayıp değerlendirmesi.
örnek: fakir olduğum için hoca düşük not verdi.
hayal kurma (düşleme, fantezi kurma): bireyin doyuramadığı arzularını hayallerde yaşaması.
örnek: aç tavuk kendini buğday ambarında sanır.
bedenleştirme (organlaştırma): yaşanılan sıkıntıların bedende işlevsel bozukluklara yol açması.
örnek: stresten mide ağrıması.
diğerkamlık (özgecilik): bireyin kendini başkalarına adaması.
örnek: evlatlarım yesin, ben yemesem de olur.
ketlenme: egonun herhangi sarsıcı bir durum karşısında bazı işlevleri durdurması. şoka girmek.
örnek: sevdiği birini kaybettiğini öğrenen bireyin hiçbir şey hissedememesi.
entellektüelleştirme (düşünselleştirme): bireyin yoğun olarak yaşadığı doyurulamayan güdüsünü bilimsel, akademik, sosyolojik boyutlarıyla değerlendirmesi.
örnek: çocuk sahibi olamayan bireyin babalar gününü kapitalist bulması.
dışsallaştırma: bireyin kendinden kaynaklanan başarısızlıkları kendinden başka bir şeye bağlaması.
!yansıtmadan farkı; birey bu dış etkenlerin değiştirilemeyeceğine inanır.
örnek: böye şeyler gelir hep beni bulur.
yapma-bozma: olumsuz düşünceyi değiştirmek için yapılan ritüeller.
örnek: akla kötü şey gelince tahtaya vurmak, dilini ısırmak.
sevin o mekanizmaları gençler, her ne kadar ilkel olasalar da sevin. çünkü aklınızı yitirmenizi engelleyen yegane şeylerdir onlar. öfkelendiğiniz zaman öfkenizi bastırmayın. (her zaman değil tabi, öfkeyle kalkan zararla otururmuş derler)
mantıklandırın, yön değiştirin hayaller kurun. yeter ki benliğinizi kaybetmeyin, özellikle bir insan yüzünden hiç mi hiç kaybetmeyin.
mesela çok seviyor, ölümüne güveniyorsanız peşinen aldatın. sonra attığı kazıkla karşı karşıya kaldığınızda tutunacak dalınız olur. ve hep de kazık atarlar ne ilginçtir değil mi? istisnasız.
bireylerin birçok istek ve arzuları vardır. kimi zaman bunlar karşılanamaz ya da önünde engeller vardır. hal böyle olunca birey bilinçli yönü olan egosunun bilinçdışı yönü devreye girer ve bazı savunma mekanizmaları geliştirir. en çok kullandığımız savunma mekanizması pollyannacılıktır.
başlıcaları:
hayal kurma
mantığa bürüme
bastırma
yansıtma
ödünleme
yüceltme
özdeşim kurma
karşıt tepki
yer yön değiştirme
gerileme
.
.
.