kırmızı hattın ne tarafında kaldığı merak edilen insan beyanıdır.
rahmetli ecevit'in, kızı ayşe tatile çıktığında kafalarında tek bir komuta vardı ki o da kırmızı çizgi. çizgiye kadar ne kadar pislik varsa temizlenecek ve fakat uluslararası ilişkiler, dünya barışı adına kırmızı hatta durulacaktı. harekat da bu anlamda sonuçlandı zaten. istese türkiye, kırmızı hattı aşabilir miydi? askeri güç olarak evet. fakat uluslararası ilişkiler anlamında hayır. ilişki bekâsı adına yapılan da buydu.
yer mi lan babası kıbrıs'ta askerlik yapan bir adam bunları? bence yemez, ayıktırayım...
Eleman hayal aleminde. Şöyle ki: 1974 yılı itibariyle Yunan savaş uçaklarının menzili Kıbrısa kadar uçmaya yetmekte, ancak geri dönmeye yetmemektedir. Yani gönderilen uçaklar bir tek bomba dahi atsa bu bir intihar görevi anlamına gelirdi. Türk jetleri ise tam hız yol aldıklarında kıbrıs'a tam 7 dakikada ulaşmaktaydı.
Yunan deniz kuvvetleri kıbrısı ablukaya almaya kalksaydı, hava üstünlüğünü kesin bir biçimde elinde bulunduran Türk hava kuvvetlerince kesin bir imhaya tabi olurdu. Bu konuda bir yanlış anlaşma sonucu Kocatepe'nin başına gelenler, Girit'in doğusuna doğru seyreden tüm Yunan donanmasının akibeti olurdu.
Kara kuvvetlerine gelirsek, ezici bir üstüklükle Türk tarafının ağırlığı hissedilmekteydi. O dönem tank, top, zırhlı personel taşıyıcı sayısı olarak ve bu savaş mainalarına destek veren mühimmat adedi bağlamında; Yunanistan'a karşı büyük bir sayısal üstünlüğümüz bulunmaktaydı.
Trakya cephesi açılmış olsaydı, Selanik önlerine kadar herhangi bir doğal engel olmadan açık bir arazide savaşılacaktı. Yunan kuvvetlerinin, Meriç önlerinde alabilecekleri herhangi bir yanilginin karşılığı, Selanik kapılarına gelen Türk ordusu olurdu. Dağılarak geri çekilen bir Ynan ordusunun Selanik'i savunup savunamayacağı da bir bvaşka sorunsaldır.
Batı Trakya'da yaşayan Türk nüfusun da coğrafyayı bilmesi ve muhtemelen Türk askerine destek vermesi durumu dikkate alınırsa, avantajın Türk tarafında olduğu anlaşılır. Zaten bu sebeple dönemin Yunan savunma doktrini, batı trakyada zayiat vermeden Selanik önlerinde kurulacak savunma hattının, doğal ve savunmaya müsait coğrafyala birleşerek Yunanistan'ı koruması olarak tasarlanmıştı. Bu doktrin 1990'lı yılların başında değişmiştir.
Doğu ege adalarına gelince, Anadolu'dan gelecek topçu ateşinin menzilindedir. Bu durumda herhangi bir donanma veya hava gücüne ihtiyaç duymadan yumuşatılacak hedefler, basit bir operasyonla asker çıkartılan adaların, mikro düzeydeki çatışmalarla Türk tarafına geçmesine yol açabilirdi.
Böylesi bir tabloda iddia edilmekte olan "yunan eğitim ve moralinin" ne hale geleceği öngörülebilir. Zaten bu sebeple Yunan genel kurmayı svaşa girmemiş, ülkelerini bu maceraya itmemiştir. Yoksa Türkleri sevdiğinden veya savaşa karşı olduklarından değil. Eğer ki Yunanlı kurmay subayların da düşüncesi, Türklerle başa çıkma ihtimalki bulunduğu yönünde olsaydı, busavaşa atlarlardı. 1919 örneği bunu göstermektedir.