savaş çoğu insana belki ölümü, yok etmeyi anımsatır. fakat savaş deyince ben gerçekten ölümü algılamıyorum. daha fazla yaşamı algılıyorum. çünkü dünya gerçekliğinde bu böyle oldu. birebir içine katılınca, görünce, yaşayınca insan daha iyi anlıyor ki; aslında savaş ve yaşam kavramları bizde at başı giden kavramlardır. savaş biraz yaşamı yaratıyor. çünkü ölü bir insan gerçekliği var... iradesiz, kendini örgütleyemeyen, kendini bile inkar eden bir insan gerçekliği var. eğer bugün soluk soluyabiliyor ve özgürlük mücadelesini yürütebiliyorsak bu savaşla yaratıldı. ve bu savaşta verilen büyük bedellerle yaratıldı. bu değerler kolay elde edilmedi. bu nedenle savaşın aslında yaşamla, kendini yeniden var etmeyle, kendini küllerinden yaratmayla iç içedir. savaştıkça kendini bulmayı, kendin olmayı kazanıyorsun. sitemin sana verdiği özelliklerden, alışkanlıklardan, değerlerden uzaklaşmayı, kendinle bir olmayı, kendi köklerinle buluşmayı, ve gerçekten ucuz ve sıradan bir yaşamı değil de gerçek bir yaşamı, özgür bir yaşam algılayışını yaratıyorsun. savaşın böyle bir gerçekliği var. bu temelde savaşa yaklaşmayı ve anlam vermeye yaklaşmaya çalışıyorum. yaşadığımız dünya çok vicdansız bir dünya. bir sistem yaratılmış ve bu sistemin sahipleri, bunu yaratanları, sürdürenleri kendileri dışında hiç bir yaşam alternatifi tanımıyorlar. ya onlar gibi olmalısın ya da yaşama şansın yok. insanlara nasıl düşüneceklerini, nasıl yapacaklarını, nasıl giyineceklerini, nasıl yiyeceklerini, nasıl içeceklerini, hangi olaya, hangi olguya nasıl bakacaklarını aslında veriyorlar. müthiş bir kontrol sistemi oluşturmuşlar insanların üzerinde. bir denetim mekanizması var. yani insanların beğeni ölçülerine kadar bir etkide bulunuyorlar. biyo-iktidar düzeyi üstünde bir iktidar kurmuşlar ve bu iktidar düzeni derinden sorgulamayan, bunu aşmaya çalışmayan, bu sistemin dışında bir yaşam arayışı olmayan hiçbir insan aslında bu sistemin dışında bir şey yaratamıyor, kendini var edemiyor.
ama sunulan ne olursa olsun, güçleri ne olursa olsun, ellerindeki imkan ne kadar olursa olsun biz bu özgürsüzlük durumuna, eşitsizlik durumuna, adaletsizlik durumuna boyun eğmek zorunda değiliz. bu anlamda savaşı kan, ölüm gibi algılamak aslında bir yerde yok olmaktır.