barış insana verilen değerde bir denge durumuysa,
savaş insanı gözden çıkarmanın degesidir.
ironi; savaşında barışında insan için olduğu iddiasıdır.
ne zamanki kalabalıklar kendi hayatlarına sahip çıkarlar; işte o gün nihai barışın arefesidir.
7 cilt olduğu söylenen ancak şu an benim tek cilt olarak okuduğum kitabın 544 sayfa olduğu kitaptır.
Bu neredeyse 2 cilt eder. Acaba eksik mi okuyorum kitabı?
Edit: bu hikayesiymiş. Normalde 2500 sayfa kadarmış. Özetini okuyayım bütününü sonra okurum ben de. Hem kitap okumaya biraz alışmış olarak okurum. Tam olarak dikkatli okuyamıyorum daha. Üstelik Rus edebiyatını baştan sona okumak gibi bir düşüncem de var. ( yani belli başlılarını)
dünya tarihinin en büyük iki edebiyatçısından birinin romanı. diğeri ise dostoyevski'dir. rus sanatı bin yıl bir şey vermezse sorun olmaz bu ikisinin seviyesine yaklaşan bir kişi bile yoktur.
2 dakika önce bitirdigim muhtesem kitap gerisi spoiler.
--spoiler--
Evet kitap gercekten cok güzeldi. Akiciydi yalniz kitaba tek bir elestirim var kitapta ki nerdeyse her erkek karakter Natascha ya asik oluyo Tolstoy orda biraz olayin bokunu cikarmis.Kitabin sonlarini dogru lan denissow da mi bunu seviyodu vay amk oldum yani siz düsünün onun haricinde cok güzel kitap.
--spoiler--
roman her ne kadar güzel olsa da bazı nokalar var göze çarpan:
tolstoy, sanki kendi milletini kötülemek için yazmış bu romanı. şöyle ki:
- bir insan, ülkesi savaş halindeyken savaştan kaçacak kadar gurursuz olur mu? ruslar bunu yapıyor. fransızlar "ver o elindeki toprağı!" dese. bu ruslar "tabii ki mon cher français (sevgili fransızlar)" diyecekler.
-iki rus aralarında rusça konuşmak varken, kendi ülkesinin bağımsızlığını tehdit eden bir ülkenin (fransa) dilini konuşacak kadar soysuzdurlar.
-ülkenin bir kısmında savaş cereyan ederken balolar, zevk-ü sefalar yapacak kadar da alçaktırlar.
-bir kadın, bir erkeği severken başka bir erkeğe aşık olabiliyor ve ardından onu da bırakıp bambaşka bir erkeğe de tutulabiliyor. bir kadını bu kadar basitleşmiş olarak görüyorsunuz.
tüm bunlara bakınca durum böyle. diyeceksiniz ki "bir kitaptan yola çıkarak neden tüm rusları karalıyorsun ki?". ama dostoyevski de bu tarz yazıyor. yani, o dönemin rusya'sını bize sergiliyor. bu yetmez mi?
bir de kitabı okuyunca bizim tanzimat dönemi edebiyatımız aklınıza geliyor. hani, fransa/fransızca sevdasını filan...
dünya klasikleri deyince ilk akla gelendir.
rus edebiyatını dostoyevskiden,suç ve cezadan ibaret sananların tanışmadığı şaheserdir.
4 ciltlik serisi ile tek solukta okunandır.
romanın en şaşırtıcı özelliklerinden biri ilk sayfasında aile soyağaçlarının yer almasıdır.*
bir roman kahramanına aşık olunabileceğinin kanıtıdır.*
bi de dizisi yapılsa* en az bi 8-10 sezon gidecek mükemmel bir kurguya sahip.
tolstoy'un önemli eserlerinden biridir, belkide en önemlisidir. kitap napolyonun avrupa üzerinde kurduğu baskı dönemlerinde geçer. prens andrey ve piyer kitapta her nekadar iki ayrı karakter gibi gösterilsede benim gözümde tek kişidir onlar o kişide tolstoydur. bilemiyorum bunu bilinçli bir şekildemi yaptı yoksa benim uydurmam yakıştırmam mı. ikiside farklı yollardan geçerek hakikate ulaşırlar işin garip yanı bu romandaki yakın iki arkadaşın hakikati bulma yolundaki vesilesi nataşhadır. yani bir sevgilidir. burda ise sezai karakoçtan 'tut elimden dosta düşmana karşı bir iyi konuşayım' dizeleri gelmektedir. normal hayatta otobüste tramvayda yada uyurken sık sık aklıma çeşitli sahneleri gelir: prens andreyin savaşa gitmesi , piyerle olan konuşması kadınlar hakındaki uyarıları, piyerin ilk eşi kaltak ellenin kocasını kızdırması ve piyerin defol diye bağırmaktan çok böğürmesi yada prens andreyin nataşhayla tanışması ona aşık olması nataşhanın onu kısmen aldatması prens andreyin aşk acısıyla ruhunu özgürleştirmesi vs gibi içimde yer eden okurkende gözlerimi dolduran kısımları vardır. son olarak tolstoyun karakter betimlerinde olay ve durum tahlilerinde aştığı insan psikolojisini bizim telefonumuzun özelikleri kadar iyi bildiğini gösterendir savaş ve barış. tolstoyu ben her zaman hocam,arkadaşım olarak bildim bu zamanada kadar da çok şey öğrendiğimi düşünüyorum dahada öğrenicem.buraya kadar sabırla entrymi okuyanlarada tavsiyem olsun eğer savaş ve barışı beğendiyseniz,işte aradığım yazar işte aradığım yol dediyseniz dirilişi itiraflarımı kazakları anna karaninayı,gençliğim çocukluğum itiraflarım gibi eserleride en kısa sürede okumanızdır.
haydi bir de günümüz sevgi sözcüğünü kulanalım tostoy için,
(bkz: tolstoy reyiiiiz)
arkadasımın bana tavsiyesi üzerine, aldığım okuduğum romandır. vay kanka delinin biri bu kitabı 7 yılda bitirmis amk şeklinde bir tavsiyeye bile kulak veripte almışımdır iyikide almışımdır.
bir serdar ortaç şarkısı diyemiyor insan. şarkı değil bu başka bir şey. sözlerine bakın siz karar verin.
--spoiler--
geceleri çok soğuk olur.
istanbul'un caddeleri.
Üşüme sakın güzelim.
Kucağıma gel geceleri.
Gezdim oraları,
Gördüm buraları,
Sevdim adanalı yarim var.
Toprak sulu sulu,
Dudağım kuru kuru,
Sanki anadolu yarim var.
Yatağıma gelsen,
Kucağıma girsen,
Yanına uzansak,
Kokuna bulaşmak.
Ateşe yanaşsak,
iki kadeh atsak,
Sevişerek ölsek,
Acıları gömsek.
Bide bana kızsan.
Ve beni unutsan.
Hep savaş ve barış.
2500 sayfalık bir kitabın bukadar akıcı ve etkileyici olmasını tahayyül dahi edemezdim doğrusu. Prens Andrey'in karısıyla son görüşmesi, karısının gözleriyle anlatmak istediklerini okuduğumda Tolstoy'a sarılıp hüngür hüngür ağlamak istedim bir an.. Piyer ve Prens Andrey konuşmaları varoluşçu kişiliklerini ortaya koyuyor..
Insanlar daima hatalı olacaklar. Ama neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar verdikleri kadar hatalı olmayacaklardır.