Bi ara "Hayatımızdaki değişkenleri tahtaya yansıtıp buna göre yaşayabilir miyiz acaba?" düşüncesine kapılacak kadar işi abarttığım*,muhteşem zeka oyunu.
zeka, sabır ve birçok yetenek isteyen oyundur.
bildiğim kadarıyla bilgisayarda en zor seviyede kimse yenememiştir bilgisayarı, biri berabere kalmıştı. çünkü bilgisayar tüm olasıkları hesaplar, hata yapma oranı insan beynine göre çok çok azdır.
imam şafii'ye göre namaz kılmaya engel olmaması durumunda caiz ve helaldir. ayrıca satranç oynarken iddiaya girmek haramdır. islam dinine göre "iddia" sadece satrançta değil her zaman haramdır çünkü.
New York'tan Buenos Aires'e giden bir yolcu gemisinde, yolcular arasında bulunan bir milyoner, dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic'e, ücreti karşılığında, bir parti satranç oynamayı teklif eder. ikisinin oyununu izleyen Avusturyalı bir göçmen, Dr. B., oyun sırasında kendini tutamayıp onlara karışınca şampiyonla karşılaşması önerilir kendisine. Gestapo tarafından bir otel odasına kapatılan ve uzunca bir süreyi bu odada, tek başına ve oyalanacak hiçbir şeyi olmadangeçiren, yalnızca sorgulama içinde odadan çıkarılan Dr. B., bir gün raslantıyla eline geçirdiği bir satranç kitabı sayesinde bu oyunun inceliklerini öğrenmiştir. Satranç tahtası ve taşları olmamasına rağmen, önce ekmekten yaptığı satranç taşlarıyla sonra da tümüyle zihninden oynayarak kuramsal bir satranç ustası olup çıkar. Ancak bu tutkusu yüzünden sinir krizine, beyin ateşine yakalanır. Tedavi olur, arkasından da serbest bırakılır. Yirmi yıldır eline satranç taşı almamış olsa da, Dr. B., gemide satranç şampiyonuyla oynadığı oyunu inanılmaz bir biçimde kazanır. Kendini olayın heyecanına kapatılarak maçın rövanşını oynamayı isteyince şaşırtıcı bir son bekler onu. Stefan Zweig'ın büyük bir ustalıkla kaleme aldığı kısa, ama yoğun romanı Satranç, gerilimli kurgusu, kahramanının ruhsal gelgitlerinin incelikle işlendiği dokusuyla bir solukta okunuyor.
Satranç zehirlenmesi nasıl olur? Yada varmıdır böyle bir zehirlenme türü? kitapta aslında bunu görebiliyoruz.Çünki romandaki kahramanlarımızdan biri gestopa tarfından tutuklamış hiç bir insan yüzü görmemiş bir insanın yıllarca hücresinde tek kalması katlanılır olmasa gerek. satranc kitapı dr. b'nin hüçresindeki tek sıgınagı olur. Ama artık kitap yetmemektedir ekmek hamurundandan taşlar yapar onlarda bir süre sonra yetmez . Artık tüm taşlar, rakibleri kafasının içindedir çıldırmak elde değildir. satranç zehirini artık akıtmıştır tüm benliğine.
Mirko Czentovic' diyalektik düşünce yetisinden uzak mekanik bir düşünceye sahib ,edilgen bir özeliğe sahib satranç ustasıdır. Küçük yaşta annesini babasını yitirmiş köyün rahibi tarafından sahiblenilmiş biridir.
rahibin günlük rutin satranç oyunları MiRKO için gizli bir hayranlık olur taki bir gün rahib subay arkadaşı ile oyun oynarken oyunu yarım bırakmak zorunda kalınca mirko kendini satranc tahtasının karşsında bulur hiç beklenmedik bir şekilde yarım kalan oyununa mirkonun hamleleri subayı mat eder. mirko için artık satranc serüveni başlamış olur.
aslında kitap bu iki kişi yani Mirko czentoviç ile dr.br nin felsefenin bir catışmasıdır desek yerinde olur.
Stefan Zweig'ın AMAOK KOŞUSU romanındaki insanın bir nevi deliliğe övgüsünü satranç romanında da bulmaktayız. tüm kitap dostları bu kitapı okumalıdır
okunulmuştur, tavsiye edilir.
çeşitli rivayetlere göre HiNDiSTAN'da bazılarına görede iRAN'da bulunmuş; felsefe, spor, oyun, sanattır. uğruna yazılmış en güzel kitaplardan biri S. ZWEiG'ın 'satranç' adlı kitabıdır.
savaşa meraklı tüm insanlar kendilerini bu oyuna verseler ne savaş kalır ne de antlaşmalar.
satranç tam anlamıyla yönetimini üstlendiği, adamlarının olduğu, oynandığı süre boyunca hayat gibidir. yönetmesini bilirsen sonuca başarıyla ulaşırsın.
fil: gözleri küçük kulakları büyüktür. nedeni; görmez fakat iyi duyar, çapraz hareketiyle en uzaktaki taşı hissettirmeden bitiriverir.
kale: asil duruşuyla ve ağır hareketiyle tam bir korumadır. nettir.
at: koşan bir atın ayakları birbirine çarptığında hasar vermesin diye bi alet takılır biliyor muydunuz. konumuzla ne alakası var demeyin. atı bir atla durdurmayı tercih ederseniz ilgisi dağılmış rakibinizi hiç ummadığı bir anda düşürebilirsiniz. bu da bir çeşit atın ayağını koruma yöntemidir.
vezir: sadık bir dost. her zaman, her şey için kendini her yere atabilir.
şah: ruh ikiziniz. onu istediğiniz gibi etkiler doğru kararlar verdirterek hayatta başarılı olabilir ya da ömrünü uzatabilirsiniz.
piyon: hiç bir beklentisi olmayan, bu yüzden de fazla önemsenmeyen sadık askerler! ummadığınız işler de çıkarabilirler.
aslında bu şekilde ayırarak anlatmak istemiyordum söyleyeceklerimi ama oldu bi kere.
sonuç: hayatla aynı paralelde gördüğüm bir oyun, bir spor, bir eğlence, ve pek çok ders!
tanımadığınız yakınınız olmayan insanlardan dahi bir şey öğrenebilirsiniz, onun böyle bir çabası olmasa dahi! satrançta öyle bence.
ayrıca ıssız adama bağlayıp popüler kültüre de geçiş yapmak isterim. ada nın yapılan yemeği yavaş yavaş yemesi karşılığında yapılan ilkokul yorumunu hatırlayın!
çoban mat ı yapmak isteyen taraf; aceleci, bir an önce işini bitirip gitmek isteyen
oyunun tadını değil de galibiyetin zevkini çıkarmak için can atan anlık mutluluklara kaptırmış karakterdedir *
strateji oyunudur.
3. oyundan sonra beyni yorar. tatlı krizlerine girerseniz.
kazansanız da kaybetseniz de oynamaya doyamazsınız.
eşle veya sevgiliyle oynanırsa mat olanın tarafından dayak yeme ihtimaliniz vardır.*
ayrıca edebiyatta bir şiir türüdür. soldan sağa ve yukarıdan aşağıya okuduğunuzda aynıdır. örn:
sanma şahım herkesi sen sadıkane yar olur,
herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyar olur,
sadıkane belki ol alemde serdar olur,
yar olur, ağyar olur, serdar olur, didar olur.
stefan zweig'in yazarı olduğu bir solukta okunabilecek süper roman. zaten 100 sayfa bile değildir. bu kadar kısa bir romana bu kadar heyecan ancak bu kadar katılır. yer yer olasılıksız'ı anımsatır.