he bi de oynuyorsa durum daha da vahim. bi üst level olan vurdurmaya meyilli olmaya işaret
ediyor. hiç öyle kendinizi kandırmayın. satranç erkeksi bi oyun değil. düşünmeyi, hesap yapmayı, önünde merdaneyle mantı açacak havası uyandıran bi masa,tahta başında saatlerce beklemeyi içeren bi oyunu erkeksi figürlerle kesinlikle bağdaştıramayız.
ben satranç bilmem. dama da. ve bunları oynanamamış olmanın eksikliğini hiçbir zaman
hissetmedim. aksine erkekliğimin önemli bölümünü buna borçluyum. tavla, okey, batak, kaptı kaçtı, vurdu aldı tarzı oyunlar hitap eder bana. nedeni çok açık aslında. erkek doğası gereği aceleci. çabuk karar alır. beklemekten hoşlanmaz. karı gibi "ay şöyle mi yapsam, yoksa canan'a söylemesem mi, yok yok belki de oraya gitmeliyim" şeklinde ince düşünmez. vesveselerle kurmalarla uğraşmaz. erkek bi karar alır ve hemen uygular. düşünmez başını sonunu. içgüdüsel yapar. oysa satranç bilen, oynayan erkek oğlan olduğu gibi, içten pazarlıklı, karşısındakinin hamlesine göre hareket eden çıkarcı bi kişilik. oyundaki mantığı gündelik hayatına da uygularak insan ilişkilerini aynı paralelelde oluşturuyor.
satranç bilen erkeğin gizli eşcinsel eğilimleri çocuklukta başlar. bu oyun genelde ufakken
öğrenilir çünkü. gerçekçi olalım. sokaklarda top oynayıp haylazlık yapan, eriğe dalan, kediye kız
kaçıran atan, okuldan arta kalan zamanlarda dışarılarda sürten bi erkek çocuk nasıl satranç
öğrenir? hadi zorla öğretmeye çalıştılar diyelim, bi de oynamaya kalkar? hangi türde çocuklar
yapar bunu? tabi ki ezik, pısırık, kız gibi yetiştirilip evden pek dışarı çıkmayan oğlanlar. satranç bilen erkeklerin çoğuna sorun, çok sıkıcı bi çocukluk geçirmiştir. ulan hangi çocuk yapacak bi sürü fırlamalık varken gider en güzel zamanında satranç oynar? gizli eşcinseller dışında.
ortaokul ya da lisede öğrenenler vardır bi de bu oyunu. yine çaresizlikten. millet karı kız götürüp
sağdan soldan büyüklerin arabasını çalarken bu oğlanlar satranç oynar. ders aralarında
kütüphaneye atarlar kendilerini. eee ortalıkta görünseler ya birileri saracak onlara ya da makaralı güzel bi muhabbetin ortasında sessizce oturacaklar. kahkahalarla gülenleri ezik ezik izleyip kendilerini bi leş gibi hissedecekler. dolayısıyla bu tipler aralarda ortadan kaybolmayı seçer. kimisi vaktini tuvalette geçirir. girer bi kabine dakikalarca oturur. yokluğunu kimse fark etmez aralarda gerçi ama, kompleksliğinden insanların gözünün önünde durmamayı tercih eder. tuvalete girmeyenler de işte sikik sikik kulüplere yazılır. satranç kulübü filan gerçi bu kulüp olayı üniversite adeti ama temeli ortaokula kadar dayanıyor. o yaşlardan başlayan sıyırmanın, bunalımın, hiçliğin, zavallı halin akacak mecrası üniversiteye taşınıyor. bu alandaki ihtiyaç karşılanıyor. kulüp mevzusu derin. sonra girerim.
sağlam bi önerme sonuçta. bunu kabul edelim. ne kadar satranç bilen erkek gördüysem hepsinde bi kırıklık var. bakışlarından, konuşmasından, vücut dilinden açıkça anlaşılıyor bu durum. her an güçlü kuvvetli bi erkeğin kucağında oturup onun çenesini kaşıyarak kıkırdayacakmış gibi duruyorlar. allah belanızı versin demekten başka bişey gelmiyor elden.