Daha önce yazdım ama yine yazayım.Ben Türk filmlerindeki kezbanları değil, burjuva sarışınları severim.Sevdiği adamı olduğu gibi sever, kendinden ödün vermez..Sevdiği adam için her türlü çabayı gösterir.. Çok da kültürlüdür bu sevilmeyen sarışın kadın.. Kezban köyünden gelir kitabı alır kafasına koyar ki; düzgün yürüyebilsin..Bu kezban hiç kitap okumaz, oysa sevilmeyen kötü sarışın gençliğinde yüksek ihtimalle bir sürü kitap okumuştur.Çok iyi bir eğitim almıştır, kezban köyünden çıkıp şehir hanımefendisine dönüşüverir ve sevdiği adamı sarışın kadının elinden alır.. Ama ne hikmetse kötü olan mağdur duruma düşendir bizim filmlerimizde..
Bizim kezban ne şehirlidir ne de köylüdür kendini değiştirmeye başladığı andan beri..O ne kadar modern görünse de kültürlü değildir.Çünkü hamurunda kültür denen şey yoktur.O bir çeşit servet avcısıdır da denebilir.Çünkü film boyunca servet avcıları gibi hareket eder..En sonunda bizim sarışın burjuva kahrından mahvolur, zengin erkeğimiz il modern kezbanımız yüksek ihtimal evlenirler..
Sarışınların bu derece kötü gösterilmesi 1960'lı yıllara denk gelmiştir.Amerikada bu Marilyn Monroe'nun aptal sarışın yapılmasıyla alakalıdır..Bunun arkasında da ne gariptir ki 'Yahudi intikamı' yatmaktadır..Biliyorsunuz ki; Naziler sarışın ırkın üstünlüğüne inanıyorlardı..Hollywood'u ele geçiren yahudiler tüm dünyaya 'Sarışınların aptal olduğunu' bu şekilde yaydılar..Mariyn Monroe'nun IQ'su Einstein'dan bile fazlayken Siyonistlerin yaptığı propaganda memleketimizde bir 'kezban cesaret akımı' yarattı..Nereden nereye azizim..
Kezban her sonradan görme şehirli kızımızın birazcık iç dünyasının tasfiridir.Burjuva Sarışınlarımız ise ne yazık ki pek azdır, ne yazık ki kendilerini pek az görür olduk..