her ne kadar, uzun isimleri ve sayıca fazla olan karakterleri başta yorsa da, üslubu ile kolayca içine çekiyor..
okuduğum, izlediğim, üstelik sevdiğim bir çok şeyi buldum içinde.. başlarken, kişilerin nitelendiriliş şekli, yazarın cafe'deki görünmeyen gözlemci oluşu, fırat budacı'ydı..
karakterler oturunca, birbirlerinden bağımsız olduklarını anlayıncaya dek, rezervuar köpekleri'ydi.. filmin başında, restoranda çevirdikleri bahşiş geyiğine gittim bir an. ama kısa süreli tabi. nihayetinde o tarantino..*
dans eden kadının, diğerlerinde uyandırdığı izlenim anlatılırken de, o kadın kate winslet oluverdi. Revolutionary Road filminde, müziği duymadığımız, sadece kate'in oynadığı sahne..
tüm bunların sonucunda öykü orijinal değilmiş gibi gelmesin. aksine hepsi harmanlanınca, özgün bir şeyler çıkabilmiş ortaya.
öykü uzadıkça zaman kavramları birbirine karışmış sanıyorum. şimdiki zamanda işleyen bir örgü varken, zaman zaman yapar, eder, yapacak'a döndü iş. özellikle de karakter tahlili yaparken, yine -yor'ken zaman, değişiverdi ara ara. rahatsız edici biraz..
bir de her şeye hakim adam elini kaldırıp, başlıyor ya anlatmaya, ben o masalsılıkta koptum. elini kaldırmasaydı keşke dedim.
araya sıkıştırılmış ince mizah kafi derecede başarılı..
netice itibari ile beyni ve gözü yorsa da, kendini okutan bir hikaye..
yazara açık not: selda bağcan, ahmet kaya, zülfü livaneli'den ziyade, chill out'da bir bkz'yi hak ediyordu bence.. anlamını bilmiyorum çünkü ben mesela..