Sözlerim kendim üstüne
Gölgem beni istedi
O ki istedi
Suyum beni istedi
O ki istedi
Cemile beni istedi
Ne oldu? hiç! alı$amadım
Kartalın bir kayaya çarpısı idi
Soyundum, giyindim, tekrar soyundum
Arada olacağın dü$ünü kurdum
Zevk duydum bundan
Cemile anlamadı, Cemal hiç anlamadı
Safiha görmedi ki
Ve göstermedim
Sözlerim kendim üstüne
Bir uzak yerlere gitmek üstüne
Sanki gunler tek bir güne birikti
Bense çıkmazda kaldım, usandim
Çıkamazlar da üst üste
Birikmi$ ufuklar kadar derindim
bir kalem elimde ki, aklimin kalemi. fiziksel bir sey yok! ..haraket etmeden kalemin ucunun sapli oldugu noktaya, murekkeb yayilimini gerceklestiriyor. sizinti için bir kac hamle yeterli.
once noktasal saptama daha sonra sivriligin battigi gercegi! ve sizintinin yayilimi. kalemin haraketini saglayan olgular. beklenilen her saniye sizan murekkeb. izin kalmasi beklenti ile gerceklesiyor. saplanti bu olsa gerek! karalama ince ve sert bir baski altinda gerceklesir.
Beyonce Knowles, Ali Larter ve Idris Elba' nın baş rollerini paylaştığı film. Başarılı bir mali danışmanı canlandıran Elba' nın eşini Beyonce, Elba' ya olan takıntısı gün geçtikçe büyüyen Lisa karakterini ise Larter canlandırıyor.
maddi veya manevi bir şeye aşırı istek duymakla beraber, o şeye ulaşılamama durumunda kendini ele veren ve bilinç altında gelişen, düşük bir olasılık olsada önceden farkedildiği taktirde önlem alınabilecek, en azından ruh sağlığı ve beyin enerjisine etkisi en aza indirgenebilecek, bu olmadığı taktirde tedavi gerektiren, psikolojik rahatsızlık.
kişinin farklı bir kişiye yada farklı bir duruma ulaşma ,elde etme istegidir. örnek olarak aşk. aşk bir saplantı gibidir plotonik aşk özellikle. malak gibi bekler insan ne gider konuşur ne gider bişey yapar öylece izler durur ve zamanla takipler başlar içten içe hırslar başlar sonunda hiç anlamadan saplantı haline gelir. onun için yapılması gereken neyse sonu kaybetmek olsa bile yapılmalı ama iyice tartıp ölçüldükten sonra.
kişinin bazı zamanlarda kendini iradesinin eline bırakması ya da başka bir deyişle kendi iradesine laf dinletememesi durumudur. sadece aşk konularında değildir bu. lakin, hayatın gidişatında her olayda yaşanabiliecek bir şeydir. kişinin normal zamanında - yani olaylara bakış açısını iradesinin eline teslim etmediği zamanlarda - olan bir olay için, umursamaz tavırlar takınması, hatta siktir lan, hadi ordan gibi tepkiler vermesi mümkün iken, saplantılı hal içinde bu bakış açısı söz konusu değildir.
velakin, iyi bir şey değildir bu. kişiye bazen hayatı çekilmez kılabilir, hayatı çekilmez kılan sebepler arasında ilk sıralara yerleşebilir. uzak durmakta fayda var mümkün olduğunca.
kargo bir şarkısında bu durumu çok güzel ifade etmiştir; "çünkü öyle, zaten öyle."
sevdiğinizi dahi itiraf edemediğiniz kişinin günde otuz kere resimlerine bakıp bunu yadırgamıyorsanız saplantı haline getirmiş olabilirsiniz.
(bkz: based on a sad but true story)
her gece yatmadan onu düşünüp, rüyanızda görüp sabahında onu sadece rüyanızda gördüğünüzü fark edip ağlamaya başlıyorsanız saplantı haline getirmiş olabilirsiniz.
(bkz: based on a sad but true story)
onunla sevgili olmayı hayal etmenin onunla sevgili olmaktan daha keyifli hale geldiğini hissediyor ve ömrünüzün geri kalanını bu hayalle bitirmeyi düşünüyorsanız saplantı haline getirmiş olabilirsiniz..
(bkz: based on a sad but true story)
ayna karşısında elinizde aşırı iğreti duran sigara ile asla dinlemeyeceğiniz dozda acılı bir şarkı eşliğinde kendi ağlamanıza ağlayıp acınızdan ölmek istiyorsanız, bıçağı hayatınızın gözüne saplamış olabilirsiniz..
(bkz: based on a sad but true story)
aşk 'acıdır' derler, aşk 'acıtır' elbet ama acı olma konusunda üstad kavram saplantıdır..
acı çektirmenin üstadıdır. saplantı haline gelen kişiyi insan putlaştırır, hayallerinde öyle büyütür ki, gerçekten o kişininde beşer olduğunu fark edince büyük bir yıkıma uğrar...
neden bunları anlatıyorum..
(bkz: based on a sad but true story)
Düşüncede saplantı, ayrıntının ortaya çıkmasını sağlayan bir ayrıştırıcıdır. Kimyadaki ayrıştırıcılardan tek farkı ise, ayrıntıya yapışık olarak yaşamasıdır. Oysa bir kadına saplanmak, "saplantının" kendisini görmezden gelme çabası içinde istemeden uygarlaşmaktır. Saplantı, bu açıdan bakıldığında, düşünsel bir cesarettir. Hastalıklı bir kadın, nasıl bir türlü sevdiği erkeği bırakamıyorsa, saplantılı düşünce de olguların temelindeki ayrıntı noktayı öyle kavrayıp, ona sıkı sıkıya bağlı kalarak sıradışı sonuçlar üretir. Saplantı ve önyargı, birbirlerini tamamlayan ve haz prensibi doğrusunca yaşayan iki düşünme tekniğidir. *