sanmak, geçmişin içinden körce.
geleceğe karanlık bakmak.
sanmak, acıttığını yok sayarak.
taş atan ellere ekmek atmak.
sanmak, avuntuyu geçer akçe yapıp.
ömür sayfasından bir bir koparılmak.
sanmak, hayaller denizinde susuz kalıp.
sönmüş volkanda kor ateş gibi yanmak.
sanmak, çıkmaz sokakta kör ebe oyunuyla.
şeytan ininde sevgiyi aramak.
sanmak, kanmak.
sonradan düzenlediğim hali.
adı konmamış duygu karmaşası değildi bu
isimlerle yetinmek zorunda bırakılmış duyguların aciz zorunluluğundan sıyrılmaktı.
onların acizliğini geçersiz kılmaya çalıştıkça, damdan düşme bir onulmazlığın en savunmasız hassasiyetinde mahsur kalmaktı.
hasarım; yararındı senin,
tasarım; yarınlardı.
yarınlara çabuk inandım, bugünün ufku yanılsamaların altını hışımla çizerken, düşlerimin hattından çekincesiz geçerken.
güvendim ufka. güvencime paralel uzandığını olmayan aklıma getiremeden.
iki paralel çizginin kesişeceğini monologlarımın ana fikri yaptım.
daha en başında sandım ben, daha en başında kandım.
paralellerimin ihanetini sindirdim, inceldiği yerden kopacaktı tüm sabit fikirlerim!
fikirlerim sabit kalmakta diretti, hayal kırıklıklarımsa portatifti.
sanmışlığımın getirdiği kanmışlığım, onları arzularımın her milimetresinde özenle gezdirdi.