Yorgun ayakların toprakla buluştuğu her adım, soğuk bir kış gecesinin kör karanlığında yankılanıyordu. Taze yağmış kar ince bir tül gibi çimlerin üzerini örtmüştü. Bu iyi bir şey değil diye düşündü. Karda ayak izlerinin belli olacağının farkındaydı ama kaçmaktan başka da çaresi yoktu. Genç kadın kendi kendine ' Bir adım, bir adım daha; hayır daha hızlı...' diyerek soluk soluğa koşuyor, peşinden gelen kan koklatılmış köpeklerin sesleri yaklaşıyordu. Nefes nefese kalmış göğsü hızla inip kalkarken arkasına bakmadan ay ışığından başka ışığı olmayan bu dipsiz koruda ilerliyor, tıkanmamak için, burnundan nefes alıp ağzından veriyordu ki köpeklerin sesi daha da yakından gelmeye başladı. Gecenin soğuğuna ve gittikçe büyüyen korkusuna rağmen terlemişti ve saçları boynuna yapışıyordu. Bir ara arkasına bakma gafletine düştü ve o anda, o karanlıkta, insan eti yemeye alıştırılmış köpeklerin korkunç yüzlerini gördü. Daha hızlı koşmak adına adımlarını büyütmüştü ki ayağını burktu ve irili ufaklı taşlarının serpildiği tepeden aşağı yuvarlanmaya başladı.
Takla atarak kayıyordu ve yüzüne değen taze karın yanında ayırt etmeyi gayet iyi bildiği bir koku daha duydu; kendi kanının kokusu kah yuvarlanıyor kah sürükleniyordu ve bu kan kokusunu aldığına göre muhtemelen yüzünde bir yerleri kanıyordu. Köpeklerin kabaran iştahı ve alay eder gibi ulumaları daha da yaklaşmıştı ki elinde sımsıkı tuttuğu şeyi daha da iyi kavradı. Başına buyruk yuvarlanan bedeni, nihayet ona dakikalarca gibi gelen birkaç uzun saniyenin sonunda durdu. Sırt üstü durdu ve gökyüzüne baktı, dudakları usulca kıpırdadı; ' Ven necmi iza heva' (çöktüğü zaman yıldızlara and olsun, necm suresi, 1. ayet).
Artık daha da yakından gelen köpek hırıltılarına onlara eşlik eden adamların ayak sesleri de eklenmişti. Genç kadın ayağa kalkmaya çalıştı ama bu çaba sadece dirseklerinin üzerine doğrulmak olarak kaldı. ilk kez kurtulamayacağına dair umutsuzluğa düşmüştü ki ayak ucundan usul usul akan dereyi fark etti. Dirseklerinin üzerinde ilerleyerek dereye ulaştı, bir eliyle su içti ve diğer elinde sıkıca tuttuğu nesneyi tek hamlede yuttu. Gördüğü son şey üzerine gelen iki köpeğin salya akıtan ağzı oldu.
Onu, üzerine bir kova su boca ederek uyandırdılar. Nerede olduğunu anlaması birkaç saniyesini aldı ve ne korku ne de umutsuzluk hissetti. Hissettiği tek şey bu soğuk havada üzerine boca edilen soğuk suyun teninde yarattığı ürpermeydi. Elleri arkadan bağlıydı, ayakları ise sandalyeye sabitlenmişti. ağzında muhtemelen eter dökülmüş bir bez vardı. Başını kaldırdı ve duyduğu ayak seslerinin nereden geldiğine baktığında, bastonuna tutunmuş iyi giyimli bir adamın kendisine yaklaştığını gördü. Bu orta yaşlı adamın kim olduğunu tahmin etmek zor değildi. Ucunda ölüm olsa dahi, asla konuşmaması gereken adamdı. Parlak sarı saçlı Adam eğildi;
- Lafı fazla uzatmayacağım. Neyi istediğimi biliyorsun. Ver ve kurtul.
Genç kadın adamın gözlerine bakarak;
- 'Men yeşfa şefâaten haseneten yekun lehû nasîbun minhâ, ve men yeşfa şefâaten seyyieten yekun lehu kiflun minhâ. Ve kânallâhu alâ kulli şeyin mukîten' (Kim haklı bir dava uğrunda üstün çaba gösterirse, onun kazandıracağı nimetlerden bir pay alacaktır ve kim de haksız bir dava için koşturursa, sorumluluğunun hesabını verecektir: Çünkü Allah, her şeyi gözetleyicidir, nisa suresi, 75. ayet)
Adam sinsice güldü. Ağzındaki altın dişler bıçağın keskin yüzü gibiydi.
- senin şu anda Allaha ve onun ayetlerine sığınman bir şey ifade etmez, gerekirse canını alacağım ama yine de bana onun nerede olduğunu söyleyeceksin, dedi.
- ve sen de onu satacaksın, değil mi?
Bıçağın keskin yüzü yine göründü;
- Aferin, öğrenmeye başlıyorsun. Bak, bu senin ve senin gibi olanların körü körüne bağlandığı bir şey. Ve inan bana buna çok para verecek iyi dostlarım var.
Genç kadın gözlerini kapattı;
- 'Vellezînettehazû min dûnihî evliyâllâhu hafîzun aleyhim'(Onlar ki, Allah'ı bırakıp başka (tanrıları) dost ve sahip edindiler, Allah, onlar üzerinde görüp gözetleyicidir , Şura suresi 6. ayet).
Dudaklarını kapamıştı ki yüzüne inen tokatın etkisiyle başı yana düştü . kan parçacıklarıyla yere düşen şey, dişiydi.
Adam kadını odada bırakıp dışarı çıktı ve çalan telefonu açtı;
'buyurun efendim, evet evet elimizde. hayır bir sorun yok efendim. Sadece baygın ve o nedenle şahın yerini öğrenemedik. Evet, elbette onu söylediğinde sandığın yerini de öğreneceğiz. Hayır, efendim konuşmama gibi bir ihtimal yok. Hizmetinizde olmaktan onur duyuyorum, saygılar'.
Genç kadın tırnağıyla avuç içini çizdi, eline bulaşan kan onu cesaretlendirdi ve derisinin altına konuşlanan küçük çipe dokunarak diğerlerine konumunu ve acil durum sinyalini gönderdi.
Tam 18 dakika 21 saniye sonra etraftan duyulan silah ve ayak sesleri arasında binadan çıkarılarak helikoptere bindirildi.
Üç saat sonra girdiği ameliyattan midesindeki nesne çıkarıldı.
ertesi gün kapısından mağrur bir şekilde girdiği medresede onu bekleyen ailesine ve kader arkadaşlarına baktı. Medrese Muhafızlardan ikisi siyah ipeğe sarılı sandığı getirdiler ve genç kadının önüne koydular.
-Bi iznillah ( Allahın izniyle) dedi;ipek örtüyü kaldırdı. Tüm ihtişamıyla 64 karelik bir satranç tahtasıyla karşılaştı . şah hariç Tüm taşları dizili olan bu tahta milattan sonra yedinci yüzyılda iran şahının sahabeyi ikramdan kalma el yazma Kuranı kerimi saklamak için kullandığı sandık olup, Tüm taşlar tam olarak diziliyken sandığın kilit sistemini açan bir şekilde imal ettirilmişti. Genç kadın şahı çıkardı ve tahtaya yerleştirerek sandığın altındaki kolu çevirdi. El yazma kuran ı kerim yüzyıllara meydan okurcasına sandıktaydı. Genç kadın fısıldadı;
-La kayyume illa hu, (o'ndan başka varlığın idaresini yürüten (güçlü) yoktur.