Farklı ve garip davranan, ve bu davranışlarından ötürü de çevre tarafından eleştirilen insanlar. Nasıl farklı davranmasınlar ki? Sanatçı hergün hayatın olağan akışına uymadığı için sanatçıdır. Yüksek rakımlı yalnızlıkların nöbetçisidir.
türkiye de cahil halkın televizyon denen o ruh hastası ve dejenere toplum yetiştiren aptal makine de gördüğü ama aslında sokakta gördüğü kişilerden farkı olmayan kişilere yakıştırdığı eylemdir. ki gerçek sanatçı televizyonlarda değil sokaktadır bilmezler. gerçek sanatçı porsche marka arabaya binmez, bilmezler.
sanat yapan kişiye verilen sıfat. türkiye de ise; kalitesiz müzik, kalitesiz mizah/dram, velhasıl kalitesiz bir şeyler yapılarak da kazanılan sıfattır.
sanatçı müziği yazandır. chopin' dir, beethoven' dır. müziği çalan ise kemancıdır, piyanisttir. bunlar sanat eserini sergileyenlerdir. sanatçı ise sanatı yapan adamdır. icradan bana ne! ara güler
bir de şunu eklemek gerek tabii. müzik var müzik var; mesela serdar ortaç da müzisyenim diyor, mozart da müzisyen.
dünyada çok az sanatçı ve çok çok az virtüöz vardır.
gerçek anlamıyla günümüzdeki anlamı birbirinden oldukça farklı olan bir olgudur. sanatçı, ortaya kendi eseri olan bir ürün koyabilen, bunu hiçbir kar amacı gütmeden yapan, eserlerini ruhunu vererek oluşturabilen, belli ideolojileri olan ve eserlerini bu ideolojiye göre biçimlendiren kişilerdir. ama ne yazık ki günümüzde ise kamera önüne çıkıp tamamen taklit olan şeyleri kendi eserleri gibi sunan ve bir kaç sansasyon yaratıp gündem de kalan kişilere sanatçı denmektedir.
sanatçı kimdir ?
sanatçı, gemisini kurtarablilendir.
tıpkı politikacılar gibi, iş adamları gibi.
elveda ilke.
yaşasın kaos.
satmıyorsan alıcın yoksa, kulvar değiştir.
satmıyorsanda ne demek ?
satamayanda kim ?
satmak sadece yeteneklilerin işi değil ki!
türkiye bir küçük amerika.
amerika'da bu işleri toplum mühendisleri yaparlar.
satmaması gerekenide satarlar.
allar, pullar satarlar. emitanın niteliği değil ambalajı önemli. bu toplum mühendislerinin kapasitesi sanatı da, müziği de belirliyor.
bunların çıtası, memleketin çıtasınıoluşturuyor.
küçük amerika'da böyle oluyor iler.
yeteneklere gelince.
sabır ve mücadele en fazla olar için gerekli.
herkesin bir dayanma sınırı var, oraya kadar gidilir ve sonra evli evine, köylü köyüne..
başlayabildiğin yerden yeniden hayata merhaba de.
yeniden merhaba diyeceğin sıfır noktasında, kendini sorguladığın zaman, aynadaki yüzünü tekrar sevebileceğin işler yap.
önemli olan insanın kendisidir.
işte sanat o, kendinin etkinliğidir.
seni tatmin ediyor, iç huzurunu artırıyor ve inandıklarılna örtüşüyorsa iyisin.
müziğini sen dinle.
tablonu sen seyret.
kitabını sen oku.
gölgede tiyatro yap oyna ve izle.
sonra hayata gülüver gitsin.
sen inanıyorsan sanatçı olduğuna, birgün birileride inanacaktır.
vangogh böyle yaptı.
iışığı ölmeden önce fırçasına hapsetmişti.
öldükten sonra, o şıkılı fırçanın yaptığı tablolar dünyayı anydınlattı.
aslında 'ne olmadığı''nın düşünülmesi icab edendir.
sanatı bir yaşam mahiyetinde görme hatasına düşmeden, yaşamı sanat elinden tutan bir kişi, o 'olmayan' şeylerden biraz da uzaklaşmaz mı? orda burda sanatçıyım diye bağıranlarla yanyana gelmesi bile abes olan kişi değil midir? yoksa helada sıçarken bile sanat yapabildiğini iddia eden edepsiz edebiyatçılar - ki konu sadece edebiyat değil- kendi dehlizlerinden 'mö'lemek dışında ne boka yararlar? acaba bilirler mi ki, adam şapkasında o kadar mumu sanat yaşamak için mi yoksa yaşadığı sanatı reflekte etmek için mi yakmıştır. the naked maja'ya bakıp otuzbir çekenlerdir onlar. -ki konu sadece resim değil-
insanlar olan dünyayı beğenmedikleri için kendi dünyalarını kurup bir roman yazıyorlar, resim çiziyorlar en hayalüstü halleriyle, bir şarkı yazıyorlar, film çekiyorlar. sanat oluyor yaptıkları onlar ise sanatçı. her sanat eserinin ortaya çıkışında bir mutsuzluğun ya da kaçışın hikayesi vardır. sanatçılar ise genelde birer çocuktur. akıllı bir çocuk.
sanatçıyı, yapıtlarını yalnızlık ve başkaldırı içinde yaratan lanetli ozan gibi görmek yanlıştır. sanatçının işlevi büyük ölçüde toplumsaldır. yapıtları ortak inançlara adanmıştır, teknik gelişmeyi yansıtır ve bir uygarlığa katkıda bulunur çeşitli dönemlerde bir pheidias bir brunelleschi ya da bir leger, toplumda öncü olmuşlardır.
bu anlamda, biçim ve biçimlerin gelişmesini irdeleyen sanat tarihi, genel uygarlık tarihinin özel bir bölümünü oluşturur. sanatçı, gerçekte belli bir dönemin duyma ve düşünme biçimlerini gözler önüne serer. bu dönemlerin toplumsal hiyerarşisini, insan tiplerini gösterir.
tarihsel ve toplumsal çevre sanatçı yaratılarını yönetmektedir. ama bu olgunun birde karşılığı vardır. sanat ortak duyarlılığın güçlü bir oluşturucusudur. herkese, olası duyguların somut biçim ve modelini verir.
türkiye şartlarında "açlıktan ölmek" olmasa dahi "açlıktan ölmeyi göze almak" durumunda olan ulvi insanlar. olayları analiz ederken, içerisinde bulunulan şartlar önemlidir. ki buna itiraz etmek de ahmaklık olsa gerektir...
bakıyoruz şimdi hemen türkiye'de ciddi anlamda sanatla uğraşanlara;
(bkz: erkan oğur), (bkz: cahit berkay), (bkz: yavuz çetin), (bkz: demir demirkan), (bkz: cem köksal), (bkz: erkin koray), (bkz: dilek türkan) bu isimlerin hemen hepsi ciddi anlamda birer sanatçıdır. ve kaç tanesi yaptıkları iş dolayısı ile lüks bir yaşam sürecek para kazanmıştır? bunların dışında da çok isim sayılabilir sanatçı olarak ve aralarında yaptığı iş sayesinde kazandığı ile lüks içinde yaşayabilenlerin sayısı bir elin parmak sayısını geçmemektedir. ve emin olunabilir ki bu ulvi insanlar da göze almak konusunda fedakarlık yapmışlardı...
diğer tarafta kıçlarını silmek için tuvalet kağıdı kullanmayanlar da vardır ki bunları örneklemeye gerek duymuyorum...
topluma örnek olmak zorunda olmayan, sadece (kendini sanatçı olarak tanımlıyorsa) iyi sanat yapmak ve samimi olmak zorunda olan kimse.
yani içki içen, uyuşturucu kullanan, her gün başka hatun/herifle takılan, hede hödö yapan adama "sen nasıl sanatçısın lan" diyemiyoruz. dersek bu bizi gerizekalı yapıyor.
çünkü o onun hayatı, istediği gibi yaşar, sana ya da bana örnek olmak gibi bir zorunluluğu yok.
"sana ne anuna koyım, annesi babası mısın?" diye soruyorlar o zaman adama.
başkasına zarar vermediği sürece hayatını yaşıyor herkes. hayat süper oluyor.
hani zorlarsak (o da "zorlarsak") herifin kişiliğini bir derece sorgulayabiliriz, ama dediğim gibi onun haricinde,
kimse kimseye örnek olmak zorunda değil.
bu da yıllardır tartışılan salak "sanat sanat için mi yoksa toplum için midir?" sorusunun cevabını içinde barındırıyor.