kaygı, kaygı olalı çekilmez de sanatsal kaygının insan bünyesine etkisi ticari kaygıya nazaran daha hafiftir, caziptir. bir eserde/ yapıtta bu durum kendisini ortaya koyar. değerlemelerde sanatsal kaygının fazlasının negatifliği düşünülmez fakat popülizm eleştirisi ekseninde ticari kaygı yerden yere vurulur. halbuki, günümüz yapısı bu vaziyeti tetikler niteliktedir. bu tarz bir popülizm takıntısı/ popüler olan hep kötüdür mantığı yerine genel bir niteliklilik kriteri esas alınmalı kanımca. gerisi az biraz yavan kaçıyor.
ceylan sinemasının niteliğinin sanatsal kaygıyı örtbas ettiğini düşünüyorum açıkçası. lakin, işin sanatsal kaygı aralığının daralmaması işin dozunda olması gerekliliği de muhakkak. yoksası sanat içinde zorlayıcılık ve kasıntıyı beraberinde getiriyor. gerçi bu olgu mantel olarak sanatın insanlara illa bir şey vermesi gerekliliğini ekart ediyor çoğu zaman. sanatın özü yaratıcılıksa topluma önayak olma psikolojisi olmamalıdır. entelektüel bir disiplin olarak sanat, başlı başına vurdumduymazlık içerir.
ortaçgil'i biliriz. yapıtları sanatsallıktan taviz vermez. sözler üst düzeydir. fakat türkiye'de sadık dinleyici kitlesinin dışında ilgi görmez. ortaçgil'in kendi eserlerini ispat ediş tarzında ticari kaygı bulamazsınız. bu milyonlar satan sezen aksu'nunda kötü müzik yaptığını göstermez doğası icabı. popülist olan kötüdür, underground olan iyidir bir bakış açısı da kendi içinde çürütülmeye mahkum olabilir. son dönem ülkemizde bu tarz bir bakış açısının oluşmaya başladığını görüyorum. sözlük bile belki zaman zaman buna önayak oluyor. popülizm içinde popülizm eleştirisinin dayanılmaz cezbediciliği insanın yakasını bırakmıyor. geçen bir dost loreena'yı sevmeyiş nedeni olarak milyonlar satmasını sebep olarak ifadeledi.katı aşılamaz bir önyargı var yani. halbuki dinlese sevecek belki de. yalnız, sert bir çıkarım oluşmuş kafada. aşılması gerekiyor bu öngörülerin.