mevkii: keçiören-ankara.
ilk izlenim: çam ağaçları, geniş bir arazi de kocaman binalar. çok kalabalık. insanlar dışarıda oturuyorlar. banklar kapışılmış. dolaşanlar var. güneş yüzünü göstermese ne yaparlar kimbilir?
içerisi: koridorlar ellerinde vücutlarının ürettiği sıvıyı akıtmak için yine vücutlarına bağlı plastik kaplarla gezen insanlardan geçilmiyor. sık sık öksürmesi ve yürüyüş yapması tembihlenmiş, böylelike sıvı vücuttan daha rahat çıkarmış. odalar genç, yaşlı hastalarla dolu. herkes hasta.
dikkat çeken: 25 yaşında var yok, yardım almadan yatağa yatamıyor, aldığı yardımla dahi 15 dakika sürüyor yatağa girişi. oksijen bağlanıyor hemen. çok hasta.
can alıcı soru: babamın orada ne işi var?
babam: akciğer ve karaciğerinde kanser başlangıcı tespit edilen, bir şeyden haberi olmayan, ya da bizim öyle sandığımız, yine de eminim ki olanların farkında olan, kocaman adamın şimdiki geçici ikametgahı.
türkiye'nin kaliteli cerrahlarını bünyesinde barındıran akciğer hastanesi. doktorlara lafım yok cidden hem anlayışlı hem de kaliteli insanlar(bi iki asistan piç hariç; gözlüklü ve kel olan acayip yavşak) ama hastane yapı olarak berbat durumda. cerrahi servisin olduğu en üst katta herkes ameliyatlı, yürümekte zorlanan hastalardan bahsediyoruz. ve alaturka tuvaleti kullanmaları imkansız. buna karşılık olarak o katta sadece bir tane klozet bulunmakta.her girenin de ağır hareket etmesi gayet normal(narkoz etkisiyle bağırsakların çalışmaması gibi bi durum varmış). memleketin başkentinde tuvalet sırası bekleyen hastalarla karşılaşmak cidden çok şaşırtıcı, yaptığınız işi sikeyim sizin dememek elde değil lan.
unutmadan; o klozette de 3 gün boyunca tuvalet kağıdı yoktu, bitmiş hafta içi almayı düşünüyolarmış, zahmet etmesinler amk.