sözde demokrasi peşinde koşan fakat zamanında "demokrasi amaç değil bir araçtır, bir yerden sonra inilir" gibi laflar etmiş, toplumun zaafları üzerine çalışarak prim yapan, göz boyamaya yönelik ve tekrar tekrar "biz bunu yaptık" diyebilmek adına projeler, faaliyetlerle üzerine düşen görevi değil de fazlasını lutfediyormuş gibi görünmeye çalışan, türlü kurgularla akıllara soktuğu, refah ve huzur getirdiğine/getireceğine yönelik izlenimlerin perde arkadasında zamanında yine "atatürk'ün dinsiz devlet anlayışını yokedeceğime söz veriyorum" demiş bir adamın zihniyetiyle boygösteren ve yayılma/elegeçirme politikalarını her geçen gün güçlendiren bir takım siyasetçilerin ağzından çıkan sözlerdir en başta.
yolda uzun süredir görüşülmeyen bir arkadaşla karşılaşılmıştır;
- aa ykdz canıım, nasılsın? neler yapıyorsun?
+ iyi işte nasıl olsun, okul falan koşturmaca, aynı şeyler. sen nasılsın?
- iyi canım ya, aynı bende. ay nasıl özlemişim.* mutlaka görüşelim bir gün*
+ iyi olur tabi, görüşürüz.*
- neyse tamam tatlım, ben gidiyim şimdi. haberleşelim mutlaka*, akşam arıycam ben.*
o görüşmeler asla gerçekleşmez.
ilk tanışılan bir insanın ve yaşça büyük bir insanın birşey isterken
"canım şunu hebele hübele tabala tubala yapar mısın?"
iç ses: " canına sçıyım.
"hmm tabi, cannım!?!?!?!"
not: ikisi de samimiyetsizdir.
'ay canım nasıl yakışmış, maşallah, tıpkı katalogdaki mankende durduğu gibi durmuş üzerinde!'. yapma güzelim, ağzını iki üç cm kaydırarak söylüyorsun ama yalanını örtmüyor ne yazık ki.