eti kabuğundan böyle uzun ince çatallı bir çubukla çıkarılır.
salyangozları alıyorsun, kaynar suya atıp süzüyorsun. sonra kabuğundan ayırıp tavada kızartıyorsun. daha deneme fırsatım olmadı, bir gün yolum fransa'ya düşerse deneyebilirim fakat evimde öyle bir götlüğü yapamam tek başıma. yiyemem lan.
evet itiraf ediyorum ne kadar iğrenç olurlarsa olsunlar çok sempatikler be böyle antenleri felan var kabukları çok muazzam bazen bi ağacı istila etmeleri yokmu yada bir reklam panosu ama üzülüyorum yav yagmur yagınca agacalıkların yanlarındaki kaldırımlara akın ediyolar fakat hiçbiri birilerinin onları ezeceklerini düşünmüyolar bile çat çut özür diliyorum sizi seviyorum.
Az sayıda oldukları takdirde, toplanıp uzak bir yere götürerek ya da çok olduklarında bahçe duvarlarına, sebze aralarına, ağaçlara sarımsak suyu dökerek ya da sarımsak asarak uzak kalmalarını sağlarlar. Kullanılan diğer bir yöntem ise, bakır şeritler asmaktır. Bakır şeritlerin salyangozların salgıladığı sümüksü maddeyle etkileşime girerek bir elektrik akımı oluşturduğu ve uzaklaşmalarına neden olduğu düşünülmektedir.
türkiye de burgonya, helix aspersa ve helix lucorum gibi türleri bulunan, nisan ve mayıs yağmurları ile üreme dönemine giren karından ayaklı ve kabuklu canlı.
çok ağır hareket eder bunlar çok.
helix lucorum' cinsi ayrıca türk salyangozu olarak bilinir.
--spoiler--
suriyeli yazar mustafa halifenin salyangoz romanı hristiyan bir arap vatandaşın esaret günlerini anlatıyor,eğitim için gittitği fransada ülkesinin devlet başkanı hakkında bir eğlence ortamında sarfettiği sözlerden dolayı ülkesine döndüğü an da müslüman kardeşler örgütüne üye olmaktan tutuklanmış ve 13 yıl hapishanede kalmıştır.13 yıl hemde müslüman kardeşlere üye olmaktan hapis yatmak bir hristiyan olarak hayli ilginç. bu romanın ortaya çıkış hikayesi ise 13 yılın sonunda hafızasında kalanların aktarılmasıdır,romanda çok büyük kopukluklar olmaktadır,mesela bir sonra ki sayfada 3 yıl sonrasından bahsedebilmektedir.
romanın bana ilginç gelen yanlarından birisi ise yazarın karakterlerden bahsederken devlet başkanı ve mahkumun adından hiç bahsetmemesidir.romanda okurken sürekli karakterlerin isimlerini merak ediyorsunuz
bu romanı okurken içinizin sızlayacağından emin olabilirsiniz,yazar yalın bir ifadeyle olayları aktarmıştır,edebi olarak pek değerli söz dizileri,betimlemer bulamayacaksınız ama roman bittiğinde bunu bir eksiklik olarak görmeyeceksiniz.
siyasi kitapları ağırlıkta takip eden birisi olarak aradığımı buldum diyebilirim,romanı basit bir günlük okur gibi okuyacaksınız.romanda geçen olayları hayal etmek istemeyeceğinizden eminim,mide bulandırıcı işkenceler,tecavüzler,küfürler.
--spoiler-- *
bir salyangoz besliyorum; deneyimlerime göre yeşillik ne varsa verdim yedi, elma, kuru incir bunları da sildi süpürdü ama üzüm yemiyor. he bir de etrafta su olmazsa dolanıp duruyor bir salyangozunuz olursa susuz bırakmayın ki rahat rahat dinlenmesine çekilsin. ayrıca sanıldığı kadar da yavaş bir canlı değil, çok da zeki olduklarını düşünüyorum sanırım aramızda bir bağ oluştu.
isminin nasıl bulunduğu merak konusu olan hayvandır. basit yaklaşımca; sal salya dan, yan duvarda yan durmasından ve biraz zorlayan goz da gozalak tan gelmiş olsa gerektir. artık kozalak olan gozalak bu hayvana benzetilmiş olabilir.
sümüklü böcek olarak bilinen, çoğu zaman sırtında evini taşıyan, bazı milletlerce yemeği yapılan, ticaretini yaptığım (müslüman mahallesinde de satmışlığım vardır.) hayvan cinsinin adıdır.
Tiyatro eleştirmeni Hüseyin Sorgun’un, uzun zaman aralıklarında yazdığı öyküler de, Salyangoz adıyla kitaplaşmıştır. Everest Yayınları tarafından basılan kitapta toplam sekiz öykü bulunuyor: Salyangoz I, II, III, Korkuluk, Hücre, Elveda, Aşköldüren Rüzgârı, imdat…