tarih kitaplarında 1 kasım 1922 yazar ama şöyle de bir durum vardır saltanatla yönetilen osmanlıda kanuni sultan süleyman 48 yıl tahtta kalmıştır ve saltanatla yönetilmeyen türkiye cumhuriyetindeki süleyman ise 50 sene koltuktan inmemiştir.benzerleri için bülent, erbakan örnekleri öne sürülebilir.
cahil halk için en iyi yönetim biçimi. padişah çıkar "biz süper bir devletiz." der. halk padişahım çok yaşa der. kimse birşey sormaz. sorarsa da yaşamaz.
böyle birşeydir saltanat. ha buna özlem duyan var mı...çok var.
bugün için gerici bir durum olan iktidarın ''faşist'' bir yönetim tarafından sürekliliğinin kazanılması ve halkın sorgulama eleştirme yönetime dahil olma hakkının elinden alınması gibi... bunu isteyenler varmı ...
çok...
tıpkı kocasının kendisini dövmesinden zevk alana feşitist kadınlar gibi bu düzende yaşamak istiyorlar ...
yazık ....
aklı başında, beyninin çalışan kısmının küçücük bir bölümünü dahi yaşadığı dünyanın gerçeklerline yöneltebilmiş ve bu gerçekler ışığında edindiği bilgileri yönetiliş biçimini yorumlamaya kanalize etmiş her insan bilir ki saltanat kainatın en iğrenç, en tahkir edici yönetim biçimidir. neden?
çünkü belli bir otoritenin emri altında yaşadığı için insanlar silik birer nesne olmaktan kendilerini asla kurtaramazlar. otoritenin keyfi tutumları karşısında üzerine düşeni yaparak hayatiyetini devam ettirebilen halkın birinci ödevi sadık birer kul ve sorgusuz tabi olma zorunluluğuna riayet etmektir. saltanat rejimlerinde insanlar düşüncelerini rahat ifade edemezler, edebilseler bile bunun cezasını hem ağır hem de oldukça hızlı öderler. onlara düşen, sultan herşeyi bilir demekten başkası değildir; zira bunun aksini ifa edenler devletin bölünmez bütünlüğüne halel getirmekle beraber halk arasında ayrılık tohumları ekmiş olabilirler.
bu rejimlerin önemli özelliklerinden biri de halkın büyük bir çoğunluğunun emeğinin küçük ama mutlu bir azınlığın cebine akıyor olmasıdır. gelir dağılımı öylesine adaletsizcedir ki bakınca ya gülersiniz ya da ağlarsınız. kimisi ekmek bulabilmek için çöpleri karıştırırken kimisi bitmeyen bir lale devri sürer.
mesela vergi uygulaması alım gücüne göre uygulanmaz; kişiler ya da gruplar arasındaki gelir farkı gözetilmeksizin biçimlendirilir.
hukuk diye birşey de yoktur. bir bayansanız ve örtünemkten yana karar almanıza sebep olacak bir yaşam biçimini tercih etmişseniz bütün yasalar ve bütün yasacılar hukuku size karşı kullanmaktan hiç utanmazlar. hukuk, tatlı çalan çocuğu hapse tıkarken trilytonları götüren zengini en muteber mevkilerine taşır.
adı üstünde saltanat.. milletin söz söylemeye ne kadar hakkı olabilir ki? konuşamayan milletle sürekli emreden devletin arası da hep açıktır. bu açıktan faydalananlar ise cumhuriyet vurgusuyla resmi ideolojinin nimetlerinden faydalanmayı bir tür saltanat düşmanlığı addedenler olur.
bu dangoz rejim, farklılıklardan da nefret eder haliyle.. giyim kuşamdan dinlenecek müziğe kadar sosyal hayatın her anına karışır. hatta bir müddet sanat müziğini yasaklar, yerine ikame ettiği klasik batı müziğiyle ortaya çıkarmaya çalıştığı türk ruhundaki zenginliği bir türlü gerçek hayata yönlendiremez ve sonra bu saçma adımdan vazgeçer.
karakteri itibariyle paranoyak olduğu için her türlü biraraya gelişi devlete karşı isyan sebebi sayar. ev basar, ifade alır, gözaltı sürecinde insan öldürür, güvenlik adı altında insanların imajına göre vatan hainliği icad eder.
bu rejimin en mutlu insanı ya ondan yana olan ya da ağzını en iyi kapatan olur.
çok şükür saltanatı yıkıp cumhuriyet olduk. ya bunu beceremeseydik?
binlerce senelik, köklü bir yönetim şekli. sultan çocukluğundan itibaren bir hükümdar olmak üzere yetiştirilir. zaten soylu bir aileden geldiği için ne kendinin, ne de çevresinin ceplerini doldurma derdi yoktur. halkını bir babanın çocuklarını koruduğu gibi korumaya çalışır. demokrasi rejiminde ise milletvekili, bakan veya başbakan seçimle başa gelene kadar ne yöneticilik konusunda eğitilmiştir, ne de tecrübesi vardır. kendini de çevresini de ihya etmeye ve kasasını mümkün olduğunca doldurmaya çalışır.
tenhasında kalıyordum rüzgarın
fırtınaya komşu, güneşe uzak
ay desen yüz çevirmiş benden
kaç bin sene evvel zerdüşt'ten
namımda yok, üstelik kimsesizim
lakap takmaya kalkmayın, bozarım
adım hüsnü, adım cemil sanmayın
dedim ya gözüm bir adsız kahramanım
atım da yok avradım da
çoluk çocuğa da karışamadım
karıştığım tek şey belaydı benim
en iyisinin, en büyüğünün, en kralının
yol bilmem, iz bilmem, dalarım
ne kervan geçer, ne ayak sesleri
padişahlar huylanır seyrimden
bir garip saltanattır ve ben hükümdarım
olmasın istemiyorum bir halkım
çekemem onları hep kafa ütülerler
olur olmaz yerde dertlenir deli başım
alamam karşıma kimseleri, korkarım
nah! korkarım ulan deyyuslar, burdayım.
Bir de bunu kaldirdigi halde olene kadar ulkeyi yoneterek ironinin dibine vuranlaR vardir. Saltanat padisah demek degildir tek adamin ulkede hukum surmesi demektir.
türkiyenin ihtiyacı olandır. ülkemizde göreve gelen siyasiler tez elden keseyi doldurmaya çalışıyor. biz ülkenin tapusunu verelim bir aileye. bu herifler kimsesizlerden kendilerine bürokrat üst düzey yöneticisi yetiştirsin. bizde artık "başa geçipte yemeyen mi var", "yiyor ama çalışıyor" cümlelerinden kurtulalım. başa geçirdiğimiz aile belki adam akıllı sahiplenir ülkeyi de 4 senelik cebini doldurma maratonlarında gözü menfaatinden başka hiçbir şeyi görmeyen siyasilerden kurtuluruz.
gerek diğer sosyal medyalarda gerekse sözlükte kimsenin dikkatini çekmemiş, kaliteli türkçe popa bir örnek olarak verilebilecek güzellikte murat dalkılıç şarkısıdır. sözleri de şöyledir;
Bak bize bir var bir yokmuş eskiden
Nasıl da idareten yaşıyormuşuz ayrı ayrı telden
Sen bana ben sana tuzaklar sermeden
Kalbe zeval vermeden yaşayamaz olduk aşkı
Sözler tutulmadı kalpler sınıfta kaldı
Yeniden başlasak hayırlısı mı bilmem
Yüzde kaç olur hata payı
Zaman kaybedince hakkımız yanmış
Aslında hiç öyle kolay olmadı
Ağlaya ağlaya gözyaşı kalmadı
Fikri firar akıl senden başkasını almadı
Ne gençlik çağının hovardalıkları
Ne yazın kalpteki kıpırdanışı
Şu bendeki saltanatı kaldıran olmadı.