evin bir odasını yemek yemek için, yatmak için, oturmak için, ütü yapmak için kullandığımdan benim için pekte önemli olmayan olaydır.zaten hepsi aynı odadır.
En güzel eşyalar, biblolar, yeni alınmış tv, müzik sistemi konur ancak kullanılmaz girildiğinde başka bir dünyaya girilmiş hissi veren daha önce görmediğiniz bir yere gitmişsiniz gibi.
şimdilerde aşina olunan fakat çocukluk dönemlerimizde pek rastlanmayan eylemdir. durum, anneler tarafından koltukların üzerine örtü örtülüp misafir gelince kaldırılmaya kadar giderdi. salon ev ahalisinin değil de misafirlerin ortak malı sayılırdı. misafirden misafire kapısı açılır temizliği yapılıp örtüleri özenle serilir ve bir sonraki misafire kadar kapıları kilitlenirdi. salonun bir ağırlığı vardı o zamanlar şimdiki gibi elinde kumanda ayağı sehpaya uzatıp tv keyfi yapmak yok efendim kabuklu yemiş yemek kimin ne haddineydi. teklifi bile olmazdı. salon denildiğinde şöyle bi durup düşünürdün önce hele çocuksan ardından gelecek annenin 'ne işin var senin burada çabuk çık dışarı' vb laflarını ve kafana yiyeceğin şaplağı göze almalıydın oraya girmek için. *
bir devrin kapanıp, yeni bir devrin açılmasıdır. o kadar mühimdir yani.
gerçi artık salon odası diye bir şey kalmadı, ama eskiden olmazsa olmazdı bu salon odası. ayda yılda gelen bir misafir için bekletilir, hemen hemen diğer odalarla birlikte her gün temizliği yapılırdı.
Misafir gelmeden ailenin hiçbir ferdi giremez, girerse hele hele yanlışlıkla falan koltuğa oturursa.. anne tarafından terlikle kovalanırdı.
senelerce küçük mutfakla uğraşmış kişi olarak daha da iyisi yapılıp salonu amerikan mutfaklı oturma odasına çevirmek daha akıllıca gelmektedir. (bkz: yaptım oldu)