şöyle deniz kenarında bir parkta, gözlerinin içi gülen, kıvırcık bukleli bir çocuğun sallanmasını seyrederken çayınızı yudumlamaktır bazen. belki de içinizde durulmayan bir çalkantı, dinmeyen bir acı olduğu halde bu dinginliği hayal etmektir. sonra zamandan bu anı çalmaya layık olup olmadığınızı sorarsınız kendinize? belki de hak etmiyorsunuzdur o sakinliği. o yüzden kendinizi bildiğinizden beri acı çekmek, acı dinince yeniden maceraya atılmak ve hep arayış içinde olmaktır sizin için hayat. belki de karakterinizde vardır bu coşku ve keder. belki de siz asla o özendiğiniz sıradanlığa ve özlediğiniz sıcak sakinliğe kavuşamayacaksınızdır çünkü bu sizin içinizde var olmayan bir şeydir ve artık kabullenmenin zamanı gelmiştir.
kimi insanlar vardır , bir kış günü penceresinden dışarı beyaz karlara bakıp sıcacık çay fincanına sarılıp müzik dinleyerek saatlerce huzurlu kalabilir. ama siz bir kış günü pencereden bakıp beyaz karları gördüğünüzde tek yapmak istediğiniz dışarı çıkmak,o beyazlığı adımlarınızla lekelemek, üşümek, ıslanmak ve koşuşturmaktır. sonra donmuş parmaklarınızı yavaş yavaş ısıtmak, hastalanmak ve kışa küfredip bir yaz gününe özlem duymak.
yaz akşamı köyün yollarında, bahçelerde koşup oynamış kirlenmiş bedeninizi yıkayan annenin sizi kapı önüne oturtup saçınızı tararken bir yandan da elinize tutuşturduğu yağlı ekmeği yerken yüzünüzü okşayan rüzgarı hissetmektir.