saipsiz reyiz

entry2 galeri1
    1.
  1. * * saipsiz'in reyiz olduğunu dile getiren söz ve ece kscg'nin oluşturacağı hikayenin ismi.

    saipsiz, uludağ modern çete ve çetelesinin örnek aldığı mistik yazardır. bunun dışında yazdıkları ile sevdiklerini mutlu etme işini üstlenmiştir. kimi zaman yazdıkları ile eğlendirir kimi zamansa söyledikleriyle hüzne boğar... herkes onu çok sevmek için birbiriyle yarış halindedir...

    * * bu yazılanlar saipsiz ile ilgili değildir. * *

    yazdıkları ile onu bambaşka dünyalara götürdü ve onu orada yalnız bırakıp, kendi geri döndü... hayat ne garip... ghn'nin kötü kötü sözleri, onu büyük bir boşluğa itti. ghn'in konuşmadığı her gün onu büyük bir vicdan azabına sürükledi... o saf ve bir o kadar da masum kız şimdi ölmek istedi, gözleri bir uçurum kenarını aradı... ghn dedi ve `ghn oldu...

    neden ghn, neden ghn diye düşündü? sonunda gözyaşları da ona eşlik etti ve gözyaşları da düşündü... düşündü... sonra her şey eskisi gibi oldu...

    haziran sonlarından bir öğleden sonra bisikletlerine bindiler ve tepelere çıktılar. bu ghn'in ikinci kez x ile yalnız dışarı çıkışıydı; heyecanlıydı ve bir o kadar da umursamaz tavırlarla sevgilisinin gözlerini süzüyordu... sevildiğini biliyordu; bu onu küstahlaştırmıştı. o dakikalarda ghn; yaşamanın, sevmenin güzelliğini bir kere daha anlıyordu... sevgilisinin o hüzün dolu bir o kadar da masum bakışları arasında adeta kayboluyordu. belki de bu yüzden bu kadar iyi yazarlık yapabiliyordu, bu yüzden betimlemeleri hep onun üstüneydi... bisikletlerini bıraktılar. ghn'in gözleri oturmak için güzel bir yer aradı. ghn ceketini sevgilisinin emrine amade kıldı ve yere serdi. x otururken ghn onun kokusunu içine çekti; o an kendini kaybedercesine sevgilisine yaklaştı, kulağına doğru eğildi ve usulca fısıldadı: 'seni sevmekteyim ve seveceğim sevgilim.' dedi. * x'in gözleri ghn'in gözlerinde kayboldu; önce çekindi sonra da utandı sonuç olarak yanakları al al oldu.

    bakışmaları uzun bir süre devam etti. x'in bir tatlı tebessümü ghn'i binlerce kere kendisine aşık etmeye yetiyordu. sonra tatlı sohbetlerine devam ettiler.

    ghn: 'sevgilim, seni bu kadar az görmek kalbinin kalbime yaptığı büyük bir suçtur.' dedi. x o zarif ellerini ghn'in dudaklarına götürdü ve ghn'in sözünü kesti: ' sus, sevgilim. yalvarırım sus... daha fazla şikayet etmesin; kalbin kalbimi...' dedi. ghn hızlı bir şekilde x'in ellerini kavradı ve: 'sevgilim, senin kalbini şikayet etmek benim kalbimin ne haddine? ben sadece seni özlüyorum' dedi.

    x başını ghn'in göğsüne yasladı ve x'in gözyaşları öylece süzülüverdi... sonra birden doğruldu: 'belki de bu olmamalıydı.' dedi. ghn şaşkın bir ifade ile 'yoksa benimle olmak seni üzüyor mu?' dedi. x hemen atıldı: 'ne münasebet sevgilim, seninle olmak beni her daim mutlu kılarken, böyle bir şey nasıl olur?!' dedi. ghn x'in sözünü kesti ve 'peki o zaman bu söylediklerin nedir?' dedi. x ghn'in ellerini tuttu ve konuşmaya devam etti: 'sevgilim, seni üzmekten korkuyorum, sana verdiğim sözleri tutamamaktan korkuyorum.' dedi. sonra sessizlik ve hüzün düştü yüreklerine, sustular...

    rüzgar x'in saçlarını umarsızca dağıtıyordu, x saçlarını düzeltmeye çalışıyordu. ghn'de bu beyaz tenli, hüzün gözlü, saçlarını düzeltmek için bocalayan tatlı kızı seyrediyordu... onu izlemek; ghn'in en sevdiği işti. ghn saçlarını düzeltmesine izin vermedi ve ona sarıldı;
    öyle içten sarıldı ki; rüzgar dahi kıskandı ve daha sert esti...

    hayat garipti, sadece garip...

    bir müddet sonra ayağa kalktılar, yol kenarına bırakmış oldukları bisikletlerine bindiler ve yollarına devam ettiler... ghn yol boyunca birazdan gelecek olan ayrılığı düşünüyordu; yine onsuz dönecekti; evine, yine onsuz koyacaktı; başını yastığa ve yine onsuz açacaktı gözlerini; yeni bir güne...

    sonunda ayrılık rüzgarları esmeye başladı... bisikletlerinden indiler; ghn x'e sarıldı, x'de kendini güvende hissetti, o da ona sarıldı. ghn sevgilisini bırakmak istemiyordu... istemiyordu... x ağlamaya başladı: ' lütfen sevgilim, lütfen sen de üzülme.' dedi. ghn: ' ah, sevgilim ah! bana üzülme derken; üzülmeyeceğime mi inanıyorsun?' dedi. x ghn'e son bir kere daha, uzun uzun baktı ve gitti...

    ghn, gerçek hayatına geri döndü; yazarlığı bırakmıyordu, mücadeleye sürekli olarak devam ediyordu; bıkmıyordu, usanmıyordu. kanıtlayacaktı kendini, yazarlığını... ve x'e layık bir insan olacaktı. çalıştığı ancak gaz lambasına, kiraladığı bisiklete ve de yediği ekmeğe yetiyordu. oysa ki ona binlerce kağıt gerekiyordu; yazmak istiyordu; bazen x'i anlatıyordu, bazen hayatı; bazense siyasi düşüncelerini.

    sonra kapı çaldı; gelen en yakın dostu zhn idi. önce hasret giderdiler, onunla da uzun süre görüşmemişlerdi. zhn, ghn'e dışarıya çıkıp, bir şeyler içip, efkar dağıtmayı teklif etti... ghn'de zaten iyi değildi ve kabul etti; ama ghn alkol kullanmıyordu... yol boyunca sessizlik hakimdi; tüm sokaklarda ve bu iki arkadaşda.

    sonra ulu-da diye bir mekana girdiler; ikisi de bedbahtı. ghn, zhn'ye: 'senin neyin var, niçin bu kadar yorgunsun?' dedi. zhn'de: ' ghn, sen de benim düştüğüm duruma düşme, hayallerle gerçekleri karıştırma dostum, hayatın zor oyunlarına kurban gitme.' dedi. ghn, bu sözlerden sonra daha çok merak etti; dostunun bu duruma nasıl düştüğünü sordu. zhn anlatmaya devam etti. ' hatırlıyor musun? bir sene önce, hayallerimdeki kızı bulduğuma inanmıştım, onunla mutlu olduğuma inanmıştım... saçları, saçları aklımı başımdan alırdı, gözleri, gözlerine bakmaya kıyamazdım...' ghn dostunu bu şekilde gördüğüne çok üzülmüştü ve hem onu düşündü hem de kendi kurmuş olduğu hayalleri düşündü... bu işin içinden çıkamadı.

    ikisi de efkarlıydı, ikisi de yorgundu ve ikisi de aşıktı... iyice sarhoş olmuştu objebi; saipsiz de içmeden sarhoş olanlardandı... bu ızdıraptan kurtulamıyorlardı; gerçi ikisi de bu duruma alışmıştı ve ikisi de ızdırapları ile eğleniyorlardı. yetkili artık mekanı kapatacaklarını söyledi. bu iki behbaht kendilerini zor attı; sokağa... karanlık, kapkaranlık sokaklarda bağara çağıra yürümeye başladılar. birisi seviyorum diyor diğeri de lanet ediyordu.

    eve kendilerini zor attılar, hemen sızdılar. o gece ghn hiçbir şey yazamamıştı, bu yüzden kendini uyandığında kötü hissetti, başında binlerce insan bağırıyor gibi hissediyordu; başının ağrısına daha fazla katlanamıyordu. uludağ sözlük'ten de bir cevap gelmemişti, yazılarının yayınlanacağına dair ses seda yoktu. gergin bir bekleyiş hakimdi; ghn'de. bundan öncede ekşi sözlük'e yollamıştı; yazdıklarını ama onlar kabul etmemişlerdi; tanıdığı kimse de yoktu, tanıdığı olan kişiler, araya birilerini koyarak yazılarını sözlükte yayınlatmışlardı... ama ghn'in böyle bir şansı yoktu.

    tek çare; uludağ sözlük'ün yöneticisi aynı zamanda da kapitalizmin temsilcisi olan zall'ın * vicdana gelip ghn'in yazılarını sözlükte yayınlanacağına dair söz vermesiydi... ama kötü kalpli bir o kadar da kendini beğenmiş, bu sene de Olympique Limon'dan beşiktaş'a transfer olan salca kendisinden başka kimsenin sözlükte yazmasını istemiyordu; varsa yoksa kendisi ve yazdıkları... ghn bunu bilmesine rağmen yine de umutluydu... adaletli bir seçimin olacağına inanıyordu; çünkü üç yönetici daha vardı; onlardan bir tanesi bile evet derse, bu iş tamamdı. tüm ümidi moonlight sonata idi. ümidini ona bağlamıştı; çünkü biliyordu o berenin altında yatan zihni... onun masumluğuna ve adaletine inanıyordu; tıpkı gecenin karanlığında ona ışık tutan aya inandığı gibi...

    ghn bunları düşünürken, zhn'nin telefonu çaldı; bir anda irkildi ve zhn'yi uyandırmaya gitti. zhn o kadar yorgundu ki, doğrulamadı bile ve uyumaya devam etti. telefon ise ısrarla çalmaktaydı... ghn ne yapacağını bilemedi ve en sonunda çalan telefona kayıtsız kalamadı ve telefona baktı. telefondaki kişinin sesi titriyordu; tıpkı kışın sokağa terk edilmiş, annesinden ayrı düşmüş bir bebek gibi... ghn bu sese de kayıtsız kalamadı ve atıldı: 'hanımefendi, neyiniz var, iyi misiniz?' dedi. bu sorunun üzerine y duruldu ve küçük bir kız çocuğu edasıyla: ' zhn ile görüşmem gerek, bilmediği şeyler var.' dedi. işte o zaman ghn anlamıştı; bu o kızdı, can dostu zhn'yi mahveden o kız! bunu anladıktan sonra önce bir sakinleşmeye çalıştı, bu durumu belli etmemeye çalıştı ve ghn konuşmaya başladı: ' hanımefendi, kendisi şu an dinleniyor, çok yorgun; onu bu şekilde görmek beni çok üzdü; ama aradığınızı iletirim.' dedi. y hemen atıldı: ' lütfen, yalvarırım size, onu uyandırın; yoksa beni hiç affetmeyecek!' dedi. ghn tekrarladı: 'hanımefendi, aradığınızı iletirim!' ve ardından da telefonu kapattı. zhn'nin yanına gitti ve onu uyandırmaya çalıştı; zhn ise uyanmamakta kararlıydı; uyanmamasının sebebi; her şeyden uzak kalmak istemesiydi... kaçıp, gitmek istiyordu... tüm bu olanlar onu yormuştu, bitirmişti... çok yorulmuştu...

    ghn'de zhn'nin uyanmayacağını anladı ve ikisininde en yakın arkadaşı olan ddd'ı aradı. ddd ghn'in telaşlı sesine bir anlam veremedi ve korktu, hemen söze girişti: ' ne oldu, iyi misin, bir sorun mu var?' dedi. ghn: ' sakin ol, benim bir şeyim yok, zhn iyi değil. sanırım kız arkadaşıyla ilgili bir sorun var, sende gel de şuna bir çeki düzen verelim.' dedi. ddd: 'pekala, hemen geliyorum' dedi. bir müddet sonra kapı çaldı, ddd gelmişti. ghn ile birlikte mazlum zhn'nin yanına gitti. en sonunda bu dert çeken genci uyandırmayı başardılar. ne olup bittiğini sordu; ddd. zhn: 'değer vermemem gereken birine aşık oldum, balsaçlım diye sevdiğim; ama sevmemem gereken birine aşık oldum; lanet olsun!' dedi. bu sözleri duyduktan sonra ddd: ' zhn, bana bak! hayatın bu çetrefilli sokaklarında daha nelerle karşılaşacağız; birileri gelecek, birileri gitmek için hazırlık yapacak; fakat biz hep senin yanında olacağız, şimdi kalk ayağa ve eski zhn ol! bir kızın seni esir etmesine izin verme!' dedi.

    ardından ghn y'nin aradığını ve aralarında geçen diyaloğu anlattı. zhn ise titreyen elleriyle telefona doğru uzandı ve telefonunu kapattı. çünkü artık bir zamanlar aşık olduğu şimdi ise lanetler ettiği y ile konuşmak istemiyordu... sonra da ayağa kalktı; kalkarken biraz sendeledi; gitmesi gerektiğini, yapacak yığınla işi olduğunu belirtti. ddd ile birlikte çıktılar. ghn'de tüm bu olanların üstüne yazısını yazmaya başladı; bazen aşık olduğu x'i anlatıyordu, bazense can dostu zhn'yi... ve ghn'in daha ümidi tükenmemişti; fakat para da gerekiyordu, çalışması ve para kazanması gerekiyordu. tüm bunlardan önce ise, sevgilisini aramak istiyordu; ona sarılmak, güzel gözlerinin derinliğinde kaybolmak istiyordu. x'i aradı, gelip onu alacağını, dışarı çıkaracağını söyledi. x hazırlanmış, dışarıda bekliyordu; rüzgar yine ona esiyordu... birbirlerini gördükleri anda, özgürlüğüne yeni kavuşmuş bir köle gibi sevinmişlerdi. ghn, hemen sevgilisine bir iki adım attı, x'de büyük bir heyecanla ghn'e sarıldı. ghn x'e sarıldıktan sonra huzur ile dolmuştu; mutluydu artık... sonra ghn, zhn'nin başına gelenleri anlattı daha sonra da yazmış olduğu şiiri güzel gözlü yari olan x'e okudu. x, şiiri beğenmişti; fakat, evlenebilmeleri için şiir değil, para gerekiyordu; zira x'in ailesi çalışan, kültürlü bir kişi istiyordu; zaten x'de iyi bir eğitim almış, zengin bir ailenin çocuğuydu * ghn de bunun farkındaydı; bazen sırf bu yüzden derin derin düşüncelerde kaybolup gidiyordu... öylece susuyordu... fakat şimdi x'in yanındaydı; bunları da düşünmek istemiyordu. ghn'in telefonu ansızız çaldı; önce irkildi sonra duruldu daha sonra da telefona baktı. uludağ sözlük'ten arıyorlardı! büyük bir heyecanla gelen aramaya cevap verdi. ama duyduklarına inanamadı! önce şok oldu! sonra inanmadı daha sonra inandı ama.

    zall kaçırılmıştı!

    bunu duyar duymaz; nedensiz bir şekilde ağlamıştı ghn...
    peki, bu kimin işiydi? böyle bir alçaklığı kim yapmıştı? tüm işaretler ece kscg'yi gösteriyordu... evet ece kscg!

    zall'ı hem sevip hem de kıskanan tek kişi ece kscg idi. kıskanmasının nedeni ise uludağ sözlük'tü. sözlüğü ele geçirmek istiyordu, öyle planlar kuruyordu -ki bazen kendisi bile yok artık, bu kadar da olmaz diyordu.


    devam edecek.
    2 ...
  2. 2.
© 2025 uludağ sözlük