10 yaşından beri risalelerden haberdar olan ve okuyan birisi olarak 'yazdırıldı' meselesini bir türlü anlayamadığımı söyleyebilirim. Bu konuda sorduğum abilerim, kuran'da yüce allah'ın arıya vahyettiği gibi ayetler olduğunu, arı gibi canlılara ilham veren allah'ın derin imana sahip insanlara da ilham vermesinin normal olduğunu, bunun ayet anlamına gelmediğini, çünkğ ayet olması için vahyin şartlarının tam olması gerektiği söylendi, bu şartlarsa risale 'yazdırılması'nda yoktu.
vicdansız ve insafsız bir ateist iftirasıdır.
hiç bir yerde öyle bir iddiası yoktur, olsa kimse onun peşinden gitmez,
asıl komik olan; ateistin biri nifak atıyor ortaya, müslüman müslümana düşman oluyor, birbirine sövüyor, "müslüman kardeşime düşman olmam, küfür tek millettir" diyemiyor.
said nursi, risale-i nurdan söz ederken "benim malım değildir, bunları bana allah yazdırmıştır" diyerek açıkça kendisine vahiy geldiğini iddia etmesi, peygamber olduğu manasına gelmez! zira kendisi de son peygamber hakkında bir çok pozitif cümleler sarf etmiştir. peygamber olduğunu iddia eden bir kişi, son peygamber hakkında bu kadar olumlu konuşmaz. ancak, kalplerinde en ufak bir fesatlık bulunanlar, bu durumu çarpıtıp olayı farklı yerlere çekmeye çalışmaktadırlar. bu tiplere aldırış etmemek lazım.
hepsi de yöre halkının cehaletini istismar etmiş peygamber efendimizle konuştuklarını, hatta allah-ü teala'dan vahiy indiğini iddia edecek kadar sapıklaşmışlardır.
said-i nursi denen meczub, dini bütün bir insan olan sultan abdülhamid han'ı peygamberlik ihsas eden iddiaları yüzünden çok kızdırmış ve padişah tarafından doktor muayenesine gönderilmiştir. aralarında yabancı doktorların da bulunduğu bir heyet yapılan tetkikler neticesinde bu kaçığa teşhisi koymuş ve tımarhaneye kapatmıştır. (bkz: toptaşı akıl hastanesi)
hadi ruslar gavurdu, hadi atatürk allahsızdı ulan sultan abdülhamid'e de dinsiz deyin de çüş diyelim artık...
kendisi hayatı ile davasını ispat etmiş birisidir. tek davası ise imandır.
kendisine teklif edilen bütün mevki ve makamları terk edip, tüm hayatını davasına feda eden birisidir.
davası uğruna ömrünün kırk senesini sürgün, hapis yada tecrit altında geçirmiş ve asla boyun eğmemiş birisidir.
her mahluk yaratıcısının ilhamına mazhar olabilir. kimisi bunun bilincindedir ve tevazu ile kendilerine lutfedilen eserleri gerçek sahibine atfederler. kimisi ise sadece ben diyerek, benlik dava eder.
said nursi bu tevazu içerisinde meşru dairede dahi olsa dünya zevk ve lezzetlerini terk etmiş, hiç birmakam ve mevkiyi kendisine maal etmemiştir.
tüm hayatı kayıt altında olan bu insanın vesile olduğu eserleri ise ortadadır. bu gün tüm dünya dillerine çevrilmiş, milyonlarca insan tarafından okunmakta ve kabul görmektedir.
said nursinin tek davası ve gayesi yaratıcıyı tanımak ve tanıtmaktır.
said nursi nin nahoş bir davranışıdır. eğer yaptı ise ayıp etmiştir.
öte yandan bir müslüman için konuşacak olursak, din konusunda kuran dışında hiçbir kaynağa itibar göstermemesi gerekir. buna hadisler de dahildir. hatta özellikle hadisler dahildir çünkü emevi döneminden itibaren hadisler kullanılarak cahil insanlar kandırılmış, hadisleri uyduranlar dini kendilerine zevklerine göre yontmuş, bundan büyük çıkarlar elde etmişlerdir. bunu yaparken ''kuran hadissiz anlaşılamaz'' gibi saçma dayatmaları insanların beynine zerketmişler ve hadisleri dinin diğer bir kaynağı olarak göstermişlerdir. halbuki bu yapılan, dinimizdeki en büyük günahlardan olan şirktir. hadisleri ya da başka kaynakları din kaynağı olarak görmek, onları allah ile aynı seviyede kabul ederek şirk koşmaktır ve en büyük günahlardandır.
zira kuran da bu husus çok açık bir şekilde ''allah ın sözünden sonra hangi söze inanıyorsunuz?'' , ''kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık'' gibi ayetlerle belirtilmiş, dinin tek kaynağının kuran olduğu vurgulanmıştır.
zira bugün tüm islam düşmanlarının islam dininde olduğunu zannettikleri ''recm, kadını kara çarşafa sokmak, kadınlarla konuşmanın haram olması, bilimin haram olması vs...'' gibi tüm saçmalıklar hadis ve kendine alim diyen şahısların dedikleri ile dine sokulmuştur.
cahil bir kürdün yazdığı sayıklamalara inananların bir türlü inanmak istemediği gerçeklerdir bunlar. kendine zamanın harikası diyen bu zatı muhterem beyefendinin yazdıklarını okuyup "bir bok anlamadım ellam" diyemedikleri için saçma sapan şekillerde savunmaya kalkarlar bu adamı.
kekodur ne yapsa yeridir said efendiyi ciddiye almamak lazım.
bir de bunlar saidi nursinin geleceği bildiğini zanneder. saidi nurside öyle zanneder. allah geleceği sadece ben bilirim dese de onlar öyle zanneder. inatla ve ısrarla zanlar dünyasında yaşarlar. deli bunlar.
risale-i nur'u bizzat said nursi yazdı ve ya yazdırdı. en ufak şekilde allah kelamı yoktur ve allah kesinlikle said nursi'ye şurası olmamış şurayı şöyle yazsan daha iyi olurdu diye söylemde ve ya söyleme benzer herhangi bir iletişimde bulunmamıştır. bunu "ilham" vb. terimlerle çarpıtıp said nursi'yi yücelten kişiden 3 adım geri durmak gerekir.
efendim bir bilgizlik dehası ile gene karşı karşıyayız. birilerinin google it bile yapamayan bey olmasına ramak kaldı zira...
neyse biz işimize bakalım.
öncelikle vahiy denilen şeyin ne olduğunu bilmekte fayda var. vahiy geniş bir perspektifdir.
allah'ın kullarıyla doğrudan irtibat kurduğu yoldur. bakın kul diyorum sadece peygamberle değil, allah ile irtibata açık her kulu ile.
şura suresi 51. ayette " Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakîmdir." geçer.
vahy zaten arapça bir kelimedir ve işaret etmek, gizlice söylemek gibi manalara gelir. ayette de denildiği gibi allah'ın kul ile konuşması vahy ile olur. nahl suresin de de allah'ın bal arısıyla konuştuğunu ve bunun gene vahy fiili ile ifade edildiğini görürüz.
gelelim risale-i nurlara...
öncelikle belirtmek isterim ki risale-i nurların yazılışını said nursi vahy ile değil, ilham ile olduğunu söylemiştir. bunu çoğu zaman "yazdırıldı, yazdıttırıldı" gibi edilgen çekimlerle de beyan etmiştir.
işte ilham da allah'ın veli kulları ile kurduğu irtibattır. bu ilham kişinin ilmi, allah'a yakınlığı ölçüsünde değişik şekillerde cereyan eder. kimi zaman rüya kimi zaman kendine hakim olamayarak konuşma...vs. mesela mesnevinin yazılış hikayesi incelerseniz fark edersiniz ne demek istediğimi. işte bu iletişim kurma nebi de "vahiy" veli de ise "ilham" olarak adlandırılır.
said nursi eserler kendinden bilinmesin, direk kur'an-ı ker'im den neşet ettiği bilinsin diye hiç bir eserine "yazdım" dememiştir.
ilham vahy den sonra en itibarlı sözlerdir. yağmurdan sonra ki çiğ gibidir diyebiliriz. ama bunlarında itibar edilmesi kur'an ve sünnet kaynaklı olmasına bağlıdır.