sahip olduklarımız, aidiyet hissinin sonucu olarak ait olduklarımız halini alır.
sahip olma ve ait olma arasında hassas bir denge vardır, neyin önemli olduğunun farkındalığını yitirdiğiniz an başa gelebilecek şeydir ve sonucu genellikle mutsuzluktur.
hep çok büyük bir evin hayalini kuran bir kadının hayallerini gerçekleştirip koskocaman bir eve sahip olduğunda, ömrünü o evi temiz ve düzenli tutmaya adayıp pencerenin önünde keyifle bir kahve içmeye dahi fırsat bulamamasındadır. o ev size ait değildir, artık siz o evin kölesi olmuşsunuzdur.
ömrünce kendisine yetecek kadar parası olduğu halde parasının sefasını süremeyen, artırmanın hep artırmanın derdine düşüp yaşamayı unutan adam da parasının esiri olmuştur.
işinde başarılı olma derdindeki birinin, hayalindeki başarıya ulaştığında bu hayali daha güzel ve mutlu yaşamak için kurduğunu unutup, işinin esiri olmasında da durum böyledir.
güzel çok güzel olmayı ve öyle kalmayı hedefleyen birisi de yüzü kırışmasın diye az gülüp, kilo almamak için canının çektiğini yiyemezken, hatta uyurken dahi yüzü kırışmasın diye yüzüstü yatamayan bir insanın güzelliğine sahip olduğunu kim söyleyebilir ki.
bırakın bir insana sahip olma veya ait olma halini, cansız varlıklar dahi bizi köle kılmışken ötesini tartışmaya ne gerek var.
işte burada öz iradesi olmayan, zayıf insan meydana çıkar. elindekinin sahibliğinin kendinde olduğunu sanarken aslında kölesi olmuştur ama farkında bile değildir.
dünya için yaşayanların tanımıdır. Ama bilmiyorlar ki dünya malı uçan halı olduğunu. Bu yüzden karakterini kaybeder insan. Ama para kazanıyordur. Karakteri kimin umrundadır. Sadece parası vardır. Para ise dünya malıdır.