sahibinden kiralık oda

entry1 galeri0
    1.
  1. O oda senin, bu oda benim tartışmaları arasında ebeveynler tarafından verilen karar üzerine yerleştim 12 seneyi sığdırdığım odama. Evin küçük çocuğu olmak her zaman işe yaramıştır böyle durumlarda. " sen büyüksün, kardeşini üzme" gibi can sıkıcı konuşmalara maruz kalmadan, çok kolay elde edilen bir zafer olmuştu.

    10 metrekarelik bir mezar. Yatak, dolap, komidin kombinasyonu dışında bir tek zaman zaman asılmış poster izleri, bir de yan apartmana bakan parmaklıklı bir penceresi var. Ben mi çok düz mantıkla düşünüyorum yoksa odaya olan düşüncelerim zamanla çok mu negatifleşti bilmem ancak hiç değişmedi odanın düzeni. ilköğretim ve lise yıllarındaki o küçük dünyadan kurtulduktan sonra boş bıraktım hep duvarları. Aslında anlatmak istediklerimde hep duvarların boş olduğu zaman diliminde cereyan etti.

    5 yaşından itibaren ayrı yaşayan anne-babaya alışmışken, tam da gerçek dünyayı anlamaya başladığım zamanlarda sürpriz bir kararla tekrar bir aile olmamız gerektiği gerçeği ile baş başa kaldım yeni evimizde, yeni odam da geçirdiğim ilk gecede. Ve o geceden sonra asla daha önce olduğum gibi ufak bir çocuk olamayacağımı anlamaya başladım. Ufak yaşlardan itibaren otoriter, disiplinli ve alkol bağımlısı bir baba ile büyümek zaten yeterince travmalara neden olmuyormuş gibi, o oda da uyuduğum her gece geçmişe yönelik kötü anıların, hastalıkların, dayakların, azarların sesleri yankılanmaya başladı kafamın içinde. Tabi bu yetişkin bir insan için normal olsa dahi, ufak bir çocuğun hayali bir arkadaşla konuşması yerine geçmişe ait o karanlık anları tekrar ve tekrar kendi içinde yaşaması gelecek için pek sağlıklı bir birey olamayacağımın belirtisiydi. Bunun dışında çocukluk ve gençlik evreleri hep kendi içinde yaptıklarının muhasebesiyle geçti.

    Veshasıl kelam bu sıkıntılı günler akıp giderken, bir gece gördüğüm rüya iç dünyamı farketmemde yardımcı oldu bana.

    "7 kişi bir masanın etrafında oturmuş, belli ki bir şeyi tartışıyoruz. Ancak masadaki diğer kişilerin kim olduğu ile ilgili halen bir fikir sahibi değilim. Bu tartışmanın bir bölümünde konuşma sırası bana geldiğinde, diğer 6 kişiye baktım ve hepsinde kendi içimde yaşadığım tüm o korkuların yansımasını gördüm. Sandalyeyi hafifçe geriye iterek ayağa kalktım. Masanın üzerinde duran bir bardak sudan bir yudum aldım. Tam bardağı masaya koymuştum ki dizlerimin arka tarafına gelen bir darbe ile dizlerimin üzerine düştüm." Rüya ile ilgili daha fazla birşey hatırlamasam da uyandığımda yatağımda dizlerimin üzerinde durduğum o anı çok iyi hatırlıyorum.

    Yalnızca filmlerde ya da dizilerde görebileceğimiz bir iç savaşın ortasında buldum kendimi rüyadan sonra. Sonra yazmaya başladım. Ne gördüysem onun hakkında aklımda parıldayan ilk kelimeyi kağıda dökmeye başladığım anda kendimi sürekli hep aynı nokta da, sonunu getiremediğim uzun cümlelerle kendi hayatımın kötü anılarını, bunları yaşatan adamı sorgularken buldum. Seviyordum yazmayı, kendimi istediğim gibi ifade edebildiğim tek yerdi o beyaz kağıtlar. Hiçbir zaman başarılı bir yazı olmadı yazdıklarım. Okuduğum zaman sanki korkak bir adamın intihar etmeden önceki o son notu yazarcasına düzensiz, hezeyan dolu olduğu seziyordum. Bir çoğu kaybolmuştu yazdıklarımın, güzel olanları fotoğraf albümünün arasında saklıyorum hala.

    Bir kaç hafta önce odamı toparlarken o uzun zaman önce kaybolan o yazıların bir kaç sayfasını buldum. Önce okumak konusunda pek hevesli değildim ancak bulduğum sayfalardan birinde şu satırları görünce yazdığım tüm yazıları okumak konusunda yeniden bir heves doğdu içime...

    "12 Temmuz 2001 saat 09::30

    Dün gece öylece uzanmış haldeyken yatağa, tavandaki o sadeliğe gözüm takıldı. Basit bir sıva üzerine yapılmış onlarca kat boyanın ardında sanki hayatımın o uçsuz bucaksız kasvetle geçen çocukluk günlerini gördüm. Büyüyünce hep iyi biri olacağım dediğim o çocukluk günlerimi. Doktor, futbolcu, öğretmen, polis, avukat olmak isterken arkadaşlarım ben seferinde iyi bir insan olmalıyım dediğim günleri. Kahvaltı masasında gürültü yaptığım için dayak yediğim günleri. Bir gün baba olursam çocuğumu çok seveceğim dediğim günleri. O zaman kin duyduğum o büyük adam "babam", şimdilerde yalnız ölmemek için merhametime sığınıyor.

    -Ben iyi bir baba olamadım sizlere,istediklerinizi alamadım.
    -Bu tip şeyler için üzülme. Evet belki o zaman çok kızmıştım o oyuncağı ya da ayakkabıyı almadığında... Ama tüm bunlardan çok daha önemli bir şey öğrettin sen bana.
    -Sen henüz baba bile olmadın. Anlayamazsın şuan ki pişmanlığımı.
    -Herkesin pişmanlıkları var baba. Ama şuan senin yaşadığın ızdırabı yaşamamak için elimden gelenin fazlasını yapacağım kendi çocuklarım için.
    -Sen sen ol, asla benim gibi bir baba olma. Geleceğini pişmanlıklara hapsederek hem kendi ömrünü hem de çocuklarının ömrünü zindana çevirme.
    -Ben bunları yapmayacağıma sen beni döverken kendime söz verdim baba. Sofrada oyun oynadığım için, kahvaltıya geç geldiğim için, annemi kızdırdığım için, haberleri izlemeni engellediğim için, parkta oynarken üstümü kirlettiğim için, sen işten geldiğinde ben kapıya "babam geldi" diye heyecanla koşarken, sen neden kapıyı "kim o" demeden açtığım için sen beni döverken anladım tüm bunları. Çocukluğum için çok şey borçlusun belki bana ama ben sana kızgın değilim artık baba. Sana verebileceğim en büyük ceza Ben çocuklarımı sakınırken her türlü beladan, onlarla çocuk olup oynarken, onlara dayak değil baba şevkati verirken tüm bunları seninde izlemen olur. Ben seni tüm bu yaptıklarına rağmen affettim baba."

    içim cız etti bunları okuyunca. Ne kadar kızgın olsam da ona, çocukken olmak istediğim iyi insan tanımına uymuyordu babama söylediklerim. Aradım,özür diledim.
    Çok şey paylaştım bu odayla. Cenazelerden, ayrılıklardan, bunalımlardan sonra...
    Şimdi başkalarının anılarıyla, çocukluklarıyla dolu başka bir eve, başka bir odaya taşınıyorum.
    Ve her gece tekrar tekrar yaşadığım o günleri geride bırakıp, odayı içinde babamla birlikte sahibinden kiraya veriyorum.
    5 ...
© 2025 uludağ sözlük