şavşat'ta belediye binasının tam karşısındaki restorandır. üst katı otel olarak geçse de hemen hemen hergün sarışın, kızıl rus kadınlarının fink attığı, alt katı ise minibüs şoförlerinin boş vakitlerinde yanık oynadığı kahvehanedir. mario' dan arta kalan zamanlarda sokakta top oynayacak kadar küçük olduğumuz yıllarda bazen bu kadınlardan biri camı açıp ''çozuuuuuuuuk'' diye birimizi çağırır elimize para verip sigara almaya yollardı. koşa koşa gider sigarayı alıp kadına verirdik. sigarayı alan rus kadın*, sbazibi* çozuk deyip bir eliyle saçımı okşar öbür eliyle kafamı vanilya kokulu dolgun göğsüne bastırırdı. çok güzeldi kristina. gözlerine bakınca aklım tutuşurdu. hergün beni sigara almaya yollayıp göğsüne bastırsın diye allem edip kallem edip kahvehaneye çaycı oldum. günler geçti. sigara dumanı akutik pnomoni yapınca kahveden çıkışımız verildi. kahvedeyken kristina' nın yanına her müşteri çıkışında ağladım. kaba saba adamlar kristina' nın odasından çıkıp ayıp şeyler anlatırlardı masalarda, inanmazdım. en sonunda müsait bir zamanını bulup odasına çıktım, ağlayıp boynuna sarıldım, 20 yaş büyük olsam alırdım seni deyip kaçtım. aynı günün akşamı boris yeltsin' televizyonda sekreterini taciz etti. kristina' yı sıkıştıran kaba saba şoförler aklıma geldi gizli gizli ağladım. zaten bir hafta sonra da jandarma geldi götürdü kristina' yı. sırtımda eşşek kadar ilkokul çantamla gördüm asker minibüsüne bindirirlerken. koşa koşa gittim boynuna sarıldım, son kez göğsüne bastırdı, ince gümüşten bilekliğini verdi, minibüse bindi, ağladık.
95'e kadar restoranın tam arkasındaki pazarda ruslar ıvır zıvır sattı. sabah ve ikindi vakitleri hariç genelde restoranın,otelin ve kahvehanenin müşterilerinin çoğunluğu ruslardı o zamanlar. komiser aloyşa dedikleri, ekmeği suyu restorandan karşılanan, göğsü madalyalarla kaplı, gözleri kör, saçı sakalı ağarmış, ikinci dünya savaşında stalingrad cehenneminde topçuluk yapmış, eski bir sovyet askeri kapısında oturur, kombat kombat diye bağırıp oyuncak askerler satardı. öğleden sonra güneş yer değiştirince adamın tepesine güneş vurmasın diye şemsiyesinin yerini değiştirirdim. ahhhh sputnik diye başlayan anlaşılmaz bişeyler söyler, elime tezgahtaki tahta oyuncaklardan bir tane sıkıştırır öyle yollardı. bu dede yüzünden restoranın yaygın ismi hem türkler hem de ruslar tarafından rus lokantası olarak bilinirdi. sovyet rusya dağılınca ruslar da kesildi restorandan. dede mede yalan oldu. kristina' nın ''çozuuuuuk'' diye bağırdığı pencereyle, jandarma minibüsüne binip gözden kaybolduğu yer kaldı hatıralarda...