sahabeden peygamber efendimize kalkan kırbaç

    1.
  1. peygamber efendimize veda hutbesinde kalkan kırbaçtır.

    "Güzeller Güzeli Peygamberimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) dünyaya veda etmeye hazırlandığı hüzünlü günlerdi. Hastalığı günden güne ilerledikçe müminlerin kalpleri O’nu kaybedecek olmanın korkusuyla tir tir titriyordu. Peygamber Mescidi hıncahınç dolmuştu. Belki O’nu son görüşleri, son dinleyişleri olabilirdi. Allah Resûlü zorlanarak da olsa son konuşmalarından birini yapacaktı. Mescidin minberine çıktı ve şöyle seslendi:

    “Ümmetim! Kimin arkasına vurdumsa, işte arkam, gelsin vursun! Kimin benden alacağı varsa, işte malım, gelsin alsın!” Hiç kimse kalkmayınca Peygamberimiz bunu üç defa tekrarladı. Üçüncü defa söyledikten sonra, Sahabe-i Kiram arasında bulunan ve kendisine Ukkâşe denilen yaşlı bir sahabi ayağa kalktı. Müslümanları yararak ilerledi. Peygamberimizin önünde durdu ve şöyle dedi:

    — Anam babam Sana feda olsun ey Allah’ın elçisi, eğer ısrar etmeseydin Senin karşına çıkıp bir şey istemeyecektim. Bir savaştan sonra gazilerin arasındaydım. Ayrılmak üzereyken develerimiz yan yana geldi. Devemden indim, ayağını öpmek için Sana yaklaştığımda değneğini kaldırdın ve sırtıma vurdun. Kasten bana mı vurdun, yoksa devene mi vurmak istemiştin bilmiyorum. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz,

    — Ey Ukkaşe, sana kasten vurmaktan Allah’a sığınırım, diyerek Ukkâşe’nin bu hakkını alması için arkadaşlarına seslendi:

    — Bana bir kırbaç getiriniz.

    Mescidin içi birdenbire kaynamaya başladı. Kimileri duruma hemen el koydu:

    — Ya Ukkâşe! Sen ne yaptığını sanıyorsun? Kendine gel! Şayet böyle bir şey olmuşsa Allah’ın Resûlü’ne hakkını helal et. Yahut da O’nun yerine bize vur!

    Arkadaşları Hazreti Ömer ve Hazreti Ebu Bekir, damadı Hazreti Ali ve torunları Hazreti Hasan’la Hüseyin öne atıldılar:

    — Ya Ukkâşe! işte arkamız, işte başımız. istediğin kadar bize vur. Fakat Allah Resulü’ne eziyet etmene asla razı olmayız.

    Sahabîlerin bu heyecanını gören Kâinatın Efendisi buyurdular:

    — Susunuz! Kimse kimsenin cezasını çekemez.

    Bu sırada kırbaç da getirilmişti. Hazreti Ukkâşe ayakta bekliyordu. Peygamberimiz’e sokulup kulağına fısıldadı:

    — Ey Allah’ın Resûlü! Ama o gün benim sırtım çıplaktı…

    Peygamberimiz hırkasını kaldırdı ve mübarek sırtları tamamen açıldı. Ukkâşe Hazretleri elindeki kamçıyı fırlattı ve gözlerinden inci gibi yaşlar akarken yüzünü gözünü Efendimizin sırtına sürmeye ve öpmeye başladı. Sahabîler hayret içinde onları seyrediyordu. Peygamberimiz’i öptükten sonra şöyle dedi:

    — Ey benim canımdan çok sevdiğim Efendim! Anam babam Sana feda olsun. Bunu yaparken iki dileğim vardı. Biri sizin adaletinizi bütün dünyaya tanıtmak, diğeri de mukaddes bedeninize yüzümü sürmek ve şefaatinizi dilemekti. Allah’a şükürler olsun ki iki arzuma da kavuştum.

    Resulûllah’ın dudaklarında bir tebessüm belirdi. Ardından Ukkâşe’ye dua ettiler ve “Cennetteki arkadaşlarımdan birini görmek isteyen varsa Ukkâşe’ye baksın.” buyurdular. “Hepinizi Allah’a ısmarlıyorum.” diyerek mescitten çıktılar…

    Gözlerde yaşlar, dudaklarda buruk bir tebessüm vardı. Herkesin gönlünden geçen arzu ise şuydu:

    “Ya Ukkâşe! Ne mutlu sana… Keşke senin yerinde biz olsaydık!”
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük