ilk kez iran modern edebiyatında pehlevice dilini araştırıp öğreten odur. bu amaçla, hindistana gidip oradan 1300 yıl önce islamiyetten kaçan iranlılarla irtibat kurup pehleviceyi öğrendi. 2 pehlevice kitabın çevirisini yaptı. birisi, zend ve humenyest diğeri karnameki ertıkşiri papakani dir. ilk kitapta iranlıların nostradamus benzeri gelecekle ilgili kehanetler vardır. ki en önemlisi arapların iranı işgalidir. ikinci kitapta ise islamdan hemen önce sasani hükümranlarının tarihini anlatır.
bu sırada hindistanda zerdüştlerden pehlevi dilini öğrenince en büyük edebiyat eseri olan buf-i kur (kör baykuş) u yazdı diye anlatmıştı rahmetli muşlettin amca.
Çünkü benim için hiç önemi yok, inanmış inanmamış başkaları. Lakin tek korkum; yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan. Hayat tecrübelerimle şu yargıya vardım ki, başkalarıyla benim aramda korkunç bir uçurum var, anladım, elden geldiğince susmam gerek, elden geldiğince düşüncelerimi kendime saklamalıyım. Ve şimdi yazmaya karar vermişsem, bunun tek nedeni, kendimi gölgeme tanıtmak isteğidir.
"Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar. Kimseye anlatılmaz bu dertler. Çünkü henüz çaresi de, devası da yok bu dertlerin.
Düşündüm, herkesin gökyüzünde bir yıldızı varsa, benim yıldızım uzak, karanlık, anlamsız olmalı. Belki de hiç yıldızım olmadı.
içimde müphem bir arzu: Bir deprem olsa da, bir yıldırım düşse de, sakin pırıl pırıl bir dünyaya yeniden doğsam?
Azap çeken bir ruh gibi bekliyor, kolluyor, arıyordum, lakin boşuna!
Dünya,ıssız yaslı bir ev gibi görünüyordu gözüme ve ben bağrımda bir acı duyuyordum. Bana göre değildi bu dünya; bir avuç yüzsüz, dilenci, bilgiç, kabadayı, vicdansız, açgözlü içindi; onlar için kurulmuştu bu dünya. Gönlümde düğümlenen bir şeydi bu ıstırap, bu kederli hal; kasırgadan az önceki havayı andırıyordu.
Hissettim ki benim düşüncelerim de dayanıksız bir avuç kor gibidir, kül olmuştur, bir üflemeye bakar. Birbirine ters düşen öyle çok şey gördüm, birbiriyle çelişen öyle çok şey duydum ki! Artık hiçbir şeye inanmıyorum.
Bazı kimselerin ölümle savaşı daha yirmisinde başlar; birçokları da yağı bitmiş lambalar gibi, sessiz yavaş, ecelleriyle sönerler. Yalnız ölüm yalan söylemez! Ölümün varlığı bütün vehim ve hayalleri yok eder. Bizler ölümün çocuklarıyız, hayatın aldatmacalarından bizi o kurtarır. Kimse göründüğü kadar dayanıklı değildir. Sadece görünmeyen yangınlar, duyulmayan fırtınalar, gizlice çürüyen ruhlar vardır.
Nedir günler, nedir aylar?
Benim için bir önemi yok bunların;
Mezarda olan için anlamını kaybeder."
hassas kalbine cehennem olmuş bu dünyadan kendi isteğiyle göçüp gitmiş yazar. şöyle demişti kör baykuş'ta;
"Kendimi daha doğru dürüst tanımamışken ölüp gidivermekten korkuyorum yalnızca. Çünkü hayatımdaki tecrübeler, benimle diğerleri arasında korkunç bir uçurum olduğunu gösterdi bana. Anladım ki mümkün olduğunca susmalı, mümkün olduğunca fikirlerimi kendime saklamalıyım."
dipnot: intihar etmeden önce kitaplarını yakmıştır.
bütün eserlerini birkaç defa çok severek okuduğum iranlı yazar.
yakın dostu bozorg alevi ise son günlerini şu şekilde anlatıyor:
"Paris`te günlerce, havagazlı bir apartman aradı, Championnet caddesinde buldu aradığını. 9 Nisan 1951 günü dairesine kapandı ve bütün delikleri tıkadıktan sonra gaz musluğunu açtı. Ertesi gün ziyaretine gelen bir dostu, onu mutfakta yerde yatar buldu. Tertemiz giyinmiş, güzelce tıraş olmuştu ve cebinde parası vardı. Yakılmış müsveddelerin kalıntıları, yanıbaşında yerde duruyordu."
"hayat bana tek ve değişmez bir mevsim oldu hep. bu hayat bir soğuk bölgede ve sonsuz bir karanlıkta geçti adeta, öyle ki bağrımda hep aynı alev vardı ve o beni bir mum gibi eritti."
25 yıllık arkadaşı ölümünü şöyle anlatmış: "paris'te günlerce, havagazlı bir apartman aradı, championnet caddesi'nde buldu aradığını; 9 nisan 1951 günü dairesine kapandı ve bütün delikleri tıkadıktan sonra gaz musluğunu açtı. ertesi gün ziyaretine gelen bir dostu, onu mutfakta yerde yatar buldu.
tertemiz giyinmiş, güzelce traş olmuştu ve cebinde parası vardı.
yakılmış müsveddelerinin kalıntıları, yanı başında, yerdeydi.
ölümünden az önce bir hikaye taslağı kaleme almıştı, şuydu konu: annesi, 'salgı salamaz ol!' diye beddua eder yavru örümceğe.
küçük örümcek ağ yapamayınca ölüme kurban gider.
- hidayet'in hayat hikayesi miydi bu?"
gelgitler içinde geçen yaşamında memnun olmadığı en büyük şey kendisiydi. ne olacağına, kim olacağına karar verememiş.
bir nisan sonunda marne nehrine atlamış ama köprü altında bir sandalda aşk yaşayan çift tarafından kurtarılmış, ilk denemesi başarısızlıkla sonuçlanmış.
"9 nisan 1951 'de tertemiz giyindi, tıraş oldu, saçlarını geri doğru taradı. evin hava alan bütün yerlerini kapadı, hava gazı musluğunu açmadan önce bir şeyler karaladı. ağ yapamayıp ölen bir örümceğin hikayesiydi bu, beğenmedi."
ve kafka'dan bir söz yazdı:
"sonuna en şiddetli cezaya çarptırılırız ve boğucu bir gün ortasında kanun adına bizi tutuklayan kişi bıçağını saplar kalbimize; köpek gibi geberir gideriz. cellat da suskundur, kurban da."*
"çok kırılmıştı sadık hidayet. istediği gibi bir adam olamadığı için kendine, on görmezden geldikleri için başkalarına çok kırılmıştı."
odamı sınırlayan dört duvar arasında, varlığımı ve düşüncelerimi kuşatan hisarın içinde ömrüm azar azar eriyor bir mum gibi, hayır, yanlışım var, ömrüm bir oduna benziyor, ocaktan düşen bir oduna: öteki odunların ateşinde kavrulmuş, kömürleşmiş, ama ne yanmış, ne olduğu gibi kalmış bir oduna benziyor. fakat diğerlerinin dumanından, soluğundan boğulmuş."
"ömrüm bir oduna benziyor, ocaktan düşen bir oduna: öteki odunların ateşinde kavrulmuş, kömürleşmiş ama ne yanmış, ne olduğu gibi kalmış bir oduna benziyor. fakat diğerlerinin dumanından, soluğundan boğulmuş…”
Vejeteryandir. Klasik bir kurban bayramı rezilligi sonrasinda bu tercihi yapmiştır. Hatta bunun üzerine bir de kitabı var. ismı vejeteryanliğin faydalari gibi bir şeydi yamulmuyorsam. Bana pek ikna edici gelmemişti tezleri diye hatirliyorum.
"Vaktiyle onların arasına katılmıştım; başkalarını taklit edeyim dedim. Baktım, soytarıya dönmüşüm. Adına zevk dedikleri her şeyi denedim; gördüm ki başkalarının zevki bana yaramıyor. Her yerde, her zaman yabancı olduğumu hissettim.."
“Ben çoğu zaman unutmak, kendimden kaçmak için hatırlıyorum çocukluğumu.”
...yaralar vardır hayatta ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen kemiren yaralar...
Kör baykuş
iran ın kafkasıdır. Yaşamın bu kadar ızdırap verdiği başka bir insan daha tasavvur edemem. Hayatına kendi son vermiştir. Paris te bütün yazdıklarını yaktıktan sonra gazla kendini zehirlemiştir.
Paris mezarlığında yılmaz güney ve ahmet kaya gibi sadık hidayet te vatan hasretiyle yatar.
(bkz: Behçet Necatigil) yazar hakında 'Çünkü Hidayet, benim için, devletlerin, rejimlerin sınırları içinde edebiyatın bağımsız ve yıkılmaz cumhuriyetler olduğunu bir kez daha hatırlatmış, mutsuzluğunda ölümsüz mutluluğa erişmiş sayılı yazarlardan biri oldu.' Kelamını sarfetmiştir. Saygıyı hak eder.
-SADIK HiDAYET-
Dünyanın en sessiz uçan kuşlarıdır baykuşlar...Hiçbir kuşta bulunmayacak ölçüde yüksek işitme yeteneğine sahip kulaklarını uçuş esnasında tüm seslere kapatırlar... Ve öyle süzülürler gecenin karanlığında.
Göz kapakları yukarıdan aşağıya doğru değil, aşağıdan yukarıya doğru kapanır baykuşun... Başlarını gövdelerinin üzerinde180 derece çevirebilirler...Bilgeliğin sembolüdür baykuş, tarih boyunca.
Breton’un başyapıt olarak nitelediği unutulmaz eseri Kör Baykuş’ta: "Anladım, elden geldiğince susmam gerek, elden geldiğince düşüncelerimi kendime saklamalıyım. Ve şimdi yazmaya karar vermişsem, bunun tek nedeni, kendimi gölgeme tanıtmak isteğidir,” diyor Sadık Hidayet.
Hüznün ve acının tarihidir aslında insanlık tarihi. Ve mutsuz aşkın tarihidir aşkın tarihi...
Sadık Hidayet 9 Nisan 1951 günü Paris’te kendi isteğiyle yaşama veda etti. Dostları cansız bedeninin yanında küle dönüşmüş el yazmalarını buldular.
Mollalar tarafından kitapları yakılan, eserleri yıllarca yasaklanan iran Edebiyatının en büyük yazarlarından Sadık Hidayet’in, Doğu'nun Kafka’sı olarak anılması boşuna değildir elbet.
Hep susmak ve yazmak arasında çarmıha gerili bir yaşam arasında gelip gider... Sislerle kaplı, büyülü ama ona göre her daim sığ yaşam ırmağında ilerleyebilmek için, bir sandalcının sırığı gibi kullanır kalemini...
Dünyanın en sessiz uçan kuşlarıdır baykuşlar...Hiçbir kuşta bulunmayacak ölçüde yüksek işitme yeteneğine sahip kulaklarını uçuş esnasında tüm seslere kapatırlar...Ve öyle süzülürler gecenin karanlığında.
O ise kendisini, aşık olduğu denizin, tükenir korkusuyla suyunu içmeyerek susuzluktan ölen Pers Efsanelerinin mitolojik kuşu 'Butimar’a benzetir bir keresinde.
"Suyu tükenir diye içmeye kıyamadığı, denize aşık Butimar Kuşu’na."
bundan yaklaşık 6,7 sene önce kadar güzide bir kitapçıdan kör baykuş adlı kitabını istediğimde sevgili çalışanın "yaa bu nasıl adam hiçbir şey anlamadım yazdıklarından" dediği bilge yazar. sadık hidayet'in dolambaçlı yollarından geçmek zordur. iki dirhem bir çekirdek şekilde intihar etmiştir.
Hiçbir kitabını okumaya fırsatım olmadı maalesef. Kitap alıntılarını okudum ama. Kendime benzettiğim, kendimle özdeşleştirdiğim tek yazar. Tıp demiş burnundan düşmüşüm, nalet. Sonum onun sonundan daha iyi olur umuyorum.
8 yıl aradan sonra kendini özlettiren, okutturan yazar. (kör baykuş) varlıklı bir aileye mensup olmasına rağmen mütevazi bir hayatı tercih eden, az biraz necati tosuner gibi "acılı" yazan, karamsar dönemlerde okunması tehlikeli olan doğulu kafka.
Böylesine ölümle yaşayan, böylesi yaşama duyulan nefreti bu kadar iyi anlatan bir yazar daha yoktur zannımca. iran edebiyatının tarihten gelmiş mitlerini de hikayelerinde kullanır kendisi. Bazı hikayelerinde ya da romanında eski iran şehirlerini de tasvir eder, kullanır. Evet fazlasıyla karamsar ama okumaktan kendimi alıkoyamadığım yazarlardan.
iranlılar için iranda kitaplarının yasaklı olması çok büyük bir şansızlıktır bence. Ayrıca iranda zengin ve güçlü bir aileden geliyormuş kendisi ancak ailesinin gücünü kullanmak yerine katiplik yaparak hayatını kazanmaya çalışıyormuş. Birde eniştesi zamanında iran başbakanıymış. Hayatının bir bölümünü pariste geçirmiş ve orada tuttuğu bir dairede, 9 nisan 1951 günü hava gazıyla intihar etmiştir.
Okunulası, karamsar iranlı yazar.
Favori kitabım kör baykuş, zaten tek romanıdır yazarın. Diğer güzel hikaye kitaplarından bazıları:
köy baykuş metninin karanlığı olan yazar... Aynı kitapta şunu yazar;
"Tek tesellim, ölümden sonra hiçlik ümidiydi, orada tekrar yaşamak düşüncesi içime korku salıyor, beni hasta ediyordu. Ben ki henüz yaşadığım dünyaya bile alışamamışım, bir başka dünya neyime yarardı benim?"
Kör Baykuş ile tanıştım onunla. Aklımdaydı hep ama bir fırsat bulamadım okumak için. Listem kabarıktı.
O gün geldi çattı. Bir heyecanla aldım okudum. Öldürme duygusunu o kadar iyi anlatmış ki, her satırda işlenmiş. Raskolnikov gibi dibe vurmuş bir karakter. Eşine duyduğu arzu ve nefret arasında gel gitleri.
suçlu psikolojisini muhteşem anlatmış.
"Yalnız ölüm yalan söylemez. Bizler ölümün çocuklarıyız, hayatın aldatmacalarından bizi o kurtarır... "