söylemesi çok kolaydır, "evet, ben sadece gitmek istiyorum", ama yapması neredeyse işkence gibi gelen bir eylemdir; hele de seviyorsak onu, o tapılası varlığı bir daha hiç görmemecesine orada öylece bırakmak, bırakmak zorunda kalmak, çünkü öyle gerektiği için yapmak, kahretsin işte, öyle olmak zorundadır, işte o hayatımınız bir bölümünü, belki büyük, belki de tamamını karartır. bu işkenceyi şu şiire bağlayarak anlatmak daha açıklayıcı olacaktır:
artık gidiyorum...
bütün umutlarımı ve umutsuzluklarımı yükledim sırtıma
bazen de sadece gitmek istemek içten gelen büyük bir coşkuyla zincirlerini kopartıp kaçmaya yeltenmektir, tıpkı bir sevgiliye koşar gibi, ya da hayvanlar gibi çalıştıktan sonra uzun ve muhteşem bir tatile çıkacakmışcasına özgürlüğe kaçmaktır hızlı adımlarla, haydi onu da şu şiirle anlatalım:
güneşim, eşim, ruhum, kurtuldum mapushanemden, giydim sandaletlerimi
takla ata ata geliyorum yanına, en hippi ve en sakinleşmiş hallerimle
uzat bana, sadece artık bana uzatacaksın ellerini
çok yaklaştı sevdam sana, çok yaklaştı aşkım yüreğine
al ısıt yüreğimi, al ısıt sıcağınla, haydi yak güneşinle
uzun uzun atıyorum adımlarımı ki olayım yanında bir an önce.!
seviyorum özgürlüğü, bu yüzden seviyorum kanatlarını meleklerin
kanatlandım geliyorum yanına, biliyorsun, sen de bir meleksin.
güneşim, eşim, ruhum, kurtuldum hapishanemden, daldım bahçelere
ayağımda bir çift sandalet, yana yana ölmeye hazır yürek hasretinle
yaklaş bana, sadece artık bana bakacaksın gözlerinle
çok uzadı bu ayrılık, geliyorum neyse ki tüm özlemimle
geliyorum sevdam, bu hazan bitti artık geldi yazımız
al okşa saçlarımı, al okşa pamuklara sar sarmala, haydi dokun ellerinle
uzun uzun yollar aşıyorum, hızlı hızlı koşuyorum ki sarayım seni sevincimle. *
sadece gitmek istemek... nereye olduğunu bilmeden uzaklara, çok uzaklara...
evet, şimdi gidiyorum. arkama bakmadan, beni kim özler sorusunu düşünmeden...
oysa çok yorgunum, belki de bu yüzden gitmek istiyorum ya?
gidiyorum... adımlarım yürüyebileceğinden şüpheli, sürüklüyor bedenimi... ardımda bıraktığım tozlar ' dönme geri' dercesine uçuşuyor öfkeli...
savruluyorum rüzgarla bir kuş gibi, beni nereye götüreceğinden habersiz yürüyorum öylece.
bu sakin yüzümün altında kasırgalar saklanıyor aslında, her an esmeye, yakıp yıkmaya meyilli...
yalvarır gözlerle bakıyorum hayata,
oysa o yine inatçı, zalim, miskin...
bu şehir bana düşman,
ben sana tutsakken, barındırmaz bu şehir beni kanatlarında.
ve işte ben bu yüzden gidiyorum...
kendi içinde yargılayıp cezasını suskunluk olarak kestiklerinden hızla uzaklaşmaktır.
öyle bir andır ki artık beddua edecek kadar bile değerli değildir.
görüş açından çıkması için dua edersin.
benden uzak ol,
sesini duymayayım,
yüzünü görmeyeyim.
benim için sen öldün.
senin için de ben yokum artık.
sadece gitmek istemek, kırgınlıklarının parçalarını toplayamadığında olur.
öyle ya neden başka bir maske takayım ki?
tek yüzüm var o da artık sana karşı hiçbir duygu barındırmıyor.
lanet olsun senin ruhuna diyip, daha da anmamanın huzurlu bir başlangıdır.
ya üşürüm ya da yanarım, ne gidebilirim ne de kalabilirim seninle
çözülüyor etlerim, kemiklerim tuz buz oluyor, efil efil dağılıyor yine
ölüyorum, yanıyorum, üşüyorum, boğuluyorum, sevdiğim, ben gidiyorum.!
ya gülerim ya da ağlarım, ne eğlenebilirim ne de yas tutabilirim sensiz
kötürümleşiyor bedenim, sözlerim susuyor, kapış kapış gidiyor kelimelerim
terliyorum, soğuyorum, üşütüyorum, dalıyorum, çıkamıyorum, ben gidiyorum.!
ya barışırım ya da küserim ama ne sevebilirim ne de nefret edebilirim artık senden
buz tutuyor yüreğim, dilim damağım kuruyor, düğümleniyor boynumda nefesim
koşuyorum, düşüyorum, kalkıyorum, sendeliyorum, gelemiyorum sana, ben gidiyorum.! *
her gitmenin bir nedeni vardır. ya aşk bitmiştir, ya yeni bir aşk doğmuştur. gidecekseniz, hiç gelmeyeceksiniz. söylemesi kolay bir sözcük olsa da "gitmek" koskoca bir kalbi paramparça edebilir. 2 metrelik bir adamı da, 1.5 metrelik bir kadını da deprem karşısındaki gece kondu gibi yerle bir eder.
gitmeyin, gitmek istiyorsanız, hiç gelmeyecektiniz. ona, kendinize, size bunu yapmayın.