Acemi birliğinin ilk haftası kaçamak yapıp çimlerde radyo dinlerken yakalandigin ve yüzünü daha önce hiç görmediğin spor kıyafetlerle gezen dayının alay komutanı olması.
rugby sahası ve dev radyo anteni görmek. bizim bir arkadaş "beyler gelin size öyle bir şey göstereceğim ki hayatta tahmin edemezsiniz göreceklerinizi" dedi ve biz de o sözü üzerine takıldık peşine. bir süre yürüyüşten sonra alayda hiç gitmediğimiz bir yere doğru gittik ve birden karşımıza bir rugby sahası ile dev bir radyo anteni çıktı. sonradan öğrendik ki bizim başka birlikte olan o arkadaşın bulunduğu bina eskiden amerikalı askerlerin kaldığı bir binaymış ve o bölge eski bir amerikan üssüymüş. abd o üste sscb'yi izlemiş.
Bilmeyene anlamsız gelecek iki kelime. Bana da öyle gelirdi taa ki yaşayana kadar. Kelimelerle tarif edilemeyecek bir duygu. Her şeyin mazereti olabilecek bir durum. Mesela;
-niye yatmıyonuz la hala ?!
+şafak sıkıştırıyor gomutanımm!!
Ya da
-niye kırdın la arkadaşının kolunu?!
+şafak sıkıştırıyor gomutanımm!!
Ornekler çoğaltılabilir. Şafak azaldıkça zamanın geçmemesi, surekli can sıkılması ve ruhun daralması durumudur. 30 yaşındaki kısa dönem askerlerin nasıl bir anda 20 yaşındaki uzun donemler gibi davranabileceginin kanıtıdır safak sıkıştırması. Allah düşmanıma vermesin desek de sağlıklı her türk erkeğinin mutlaka bir gün yaşayacağı durum.
Ve ne yazık ki bu şafak sadece askerde sıkıştırır.
365 kd. Olarak geldigim usta birligimde * kaşarlanmaya basladığım dönemler. Safak 90 civarında atıyor. Gece a.m.m. çavuşuyum. Keyfim yerinde. "Gecelerin yargıcı benim. Gece buralar benden sorulur layn!" Modunda horoz horoz geziniyorum bölük içerisinde. Uzun dönemlerden bilal ile karşılaştım er gazinosunun önündeki merdivenlerin köşesinde.
Ben: nabarsın bea?
Bilal: nabim kantine gidiyom. Sen nabıyon ?
- napim kıllatıyom aq.
- kantinciyi gördün mü? Açık mı kantin?
- ne bileyim ya. Kafasına göre açıp kapatıyo yavşak.
- iyi ben bi dolanıp geleyim. Bişey istiyon mu?
- yok beya tuvalete giricem.
- heaa iyi bakalım. Bu arada yeni gelenlerden ömer kendini kesmiş hamamda.
- hass...
Dikkatinizi çekmek istiyorum herifin biri kollarını doğruyor ve bunun mevzusu gündelik bir diyalogtan sonra ayrıntı olarak laf arasında geçiyor sadece.
Hemen hamama doğru seyirtmemle kolları kan içinde kafasini iki avcunun arasına almis titreyen Ömeri gördüm. Bu arada askerlerden biri nöbetçi amire ve nobetci uzmana haber vermis. Hemen arkamdan nobetci amir geldi, çocuğa cekingen bir tavır ve yumuşak bir ses tonu ile "oglum iyi misin?" Diye soruyor. Belli ki korkmuş. Hemen ardından 4 kıdemli uzman cavusumuz geldi. (Komutanlar icinde en sevdiğim kişi uzmandı. Kendisi biraz dengesiz ve manyak olduğu için severdim kendisini. Malum manyak manyağı severmis.) Uzman geldi manzarayi gördü. çocuğu kafasından biraz sertce tutup yüzüne baktı "kimsin la sen?!" Diyerek. O sırada yumusak amir askerlerden birine sargı bezi getirmesini söyledi. "Baticon da getir" diye ekledim. Cocuk aldi geldi malzemeleri. Cocugun bileklerinden tutarak su tutup temizledim kollarini. Sonra baticonu sargı bezine boca edip bastim bunun kollara. Baticonu basmamla cocuk yerinden zipladi. Gözleri boyoz gibi açıldı ibnenin. Ahhh uuhh sesleri eşliğinde "yavas ol laann" diye bağırdı bana. "Sus lan patlatirim ağzını yüzünü" şeklindeki kontramla sesini kesip sadece inlemeye başladı. Yavsak kendini keserken cekmedigi acıyı benim sadizm içerikli pansumanimla çekti. Nobetci amirin korku ile karisik endiseli bakışları ve uzmanın bıyık altından gülmesi esliginde Temiz 10 dakika bagirttim pezevengi. Zaten derin de kesmemiş. Kedi tirmigi gibiydi attığı facalar.
Tanım: sanki bitek kendisi hayat yaşıyormuş, sadece kendisinin problemleri sorunları varmış zanneden ve öyle davranan yavşaklarla sadece askerde karşılaşabilirsiniz istisnalar hariç.
uzun süreli nöbetler sonrası ki bu günlük 10 saati bulmaktadır. askerlik yapanlar bilir, böyle ücra köşelerde sürekli asker eksikliği ne bileyim psikopatım ayağına takılan şerefsiz bolluğu yüzünden nöbetler fazlaca geçirilir. neyse gene bir 10 saatlik nöbetin boşluğunda (yani 10 saat aralıksız değildir) mesela gece 7-9, 1-3 ya da 5-7, 7-10, 1-4,4-7 gibi aralardan herhangi birinde revire çıkmak istersiniz.
çünkü sol ayağınız bota artık sığmamakta, parmaklar kendini bırakacak hale gelmektedir. sebebini bilmediğiniz şekilde artık böcek mi soktu vs bilmeden revire gidersiniz arada uyumuşsunuzdur ve kalktığınızda bot ayağınıza bildiğin olmamaktadır. bütün ipleri iyice genişletip bir şekilde ayağınızı içine sokup normalde acillik ambulansla sevkedileceğiniz yere gene yürüyerek gidersiniz. revirdeki o çok sevgili rütbeli ayağınıza baktıktan sonra eline farmakoloji kitabını alarak size oradan baktığı ilacın özelliklerini google da aratarak bulur. akşama ilaçların gelir der, e komutanım nöbete gitmeyeyim bari dersiniz o da size yauv tutamıcak bir şey yok zaten 4 saatlik nöbetin var gece zaten oturuyosunuz hava kararıcak idare et der.
kafada din iman küfürlerle gider nöbet saatiniz gelince er dağıtıma binersiniz. ne tesadüfse de o gün alay komutanı özel aracıyla geçerken sizi oturuyor vaziyette görüp bir ton bağırıp çağırır ve siz daha nöbeti bitirmeden kuledeki telefon acı acı çalar. nöbetçi subay arıyordur. nöbeti bitirince devriye arabasıyla buraya geliceksin naptın sen der.
neyse nöbet biter gece yarısı olmuştur, hala şaşırırken artık şaşacak bir şey kalmadı derken tutanak tutulup mahkemeye gideceğinizi öğrenmişsinizdir. o gece. kıdemli piskopatlara danışırsınız orda rdm lere onlarda bir şey olmaz abi ondan ya çarşı kitlenir en fazla der. siz savunmayı yaparsınız ama revirdeki rütbeli güzide adam gibi adam alay komutanına ; komutanım ilaçlarını yazdım ben onun fakat kullanmıyor demiştir.
ne tesadüftür ki siz de o ilacı almamışsınızdır. ilacınız o akşam alınmış ve siz nöbetteyken nizamiyeye gelmiştir. iki gün sonra da sabah eskişehire gidecek olan mahkeme arabasında kendinizi bulur, 7 gün uzayan askerliğinizin üstüne o arabada çim biçme arabasının benzinini içip yatakları yakan adamların ceza almadığı otobüste yere tükürdüğü ve nöbette oturduğu için 7 gün askerlik uzayan iki kişisinizdir...
* Kara Harp Okulu seçme aşamalarında "Herkes soyunsun, yalnızca iç çamaşırları kalsın." emri alındıktan sonra yaklaşık bir tabur erkeği okul koridorlarında o halde görmek. Ve bu adamlardan biri olmak. Bir yerden sonra o halde olduğunu unutarak umursamadan keyfe keder takılmak. Hatta tekrar giyindikten sonra "iyiydik ya aslında o şekilde" diye istemsizce düşünmek.
*Yine harp okulu seçme aşamasında yaklaşık yarım saat önce çok affedersiniz hayvan gibi yemek yemiş olmanıza rağmen "Herkes kahvaltı yapsın." benzeri bir komut sonrası kendini acıkmak zorunda hissetmek.
*Ve nihayetinde kırk yıl düşünsem aklıma gelmeyecek bir sebepten ötürü elendiğimde (başka bir okulda) uğurlama odasındaki matem havasını solumak. General "Herkes öne doğru eğilip ayakkabılarını izlesin." diye emretse bu kadar muntazam olmazdı inanın. Girerken kapıda yazanı okumayan bir insanın "Hayrola, kim öldü?" diye sorması gayet doğaldır o odaya girince.
türkiye hollanda maçı var televizyonda. maçın son dakikaları ve 2-0 türkiye önde .ben kantin sırasındaydım.bak şampiyon, askeriyede her yer ve her şey sıra demektir bunu bil. bi kola almak için 25 dakika sıra beklenir mi?? düşün bak, bizim kaldığımız binada 500 asker kalıyordu ve hangi cins mimar tasarladıysa sadece 2 tane tuvalet vardı. toplam ayna sayısı 8!! ulan bunlar asker her gün tıraş olacaklar kafan mı iyi, tıraş sırası bile 15 dakika sürerdi aliminyum, bi aynada 5 kişi tıraş olurduk.
neyse dediğim gibi türkiye hollanda maçı skor 2-0 türkiye önde. ben kantin sırasındayım ki içerden bi goooll sesleri bi bağrışmalar kucaklaşanlar falan olmaya başladı. birbirine pandik atanlar, ''kanka bi dal verirsin artık heheh'' diyenler filan ortam bi şenlendi bi panayır havası oluştu görmen lazım. tabi beni bi merak sardı ''kim attı lan golü, acaba nasıl bi gol attık'' vs. diye golü görmek istedim. eee uzaktayım gözlerim bozuk göremiyorum ekranı. dedim sıradan azıcık çıkayım bakıp gelirim. tam ben adımımı içeri atacaktım ki askerlerden birisi de çıkıyordu yemekhaneden. merakla ''hacı'' dedim askere ''kim attı golü??''. içerde hoplayanlar zıplayanlar rio karnavalı falan adam bana ''türkiye'' dedi ya lan.
12-2 nöbetinden gelinmiş, üst baş soyulup yatıldıktan sonra takribi 3.15 civarı abi nöbetçi subay basmış, uzun dönemlerden biri abi kalk seni çağırıyor eşliğinde kalkılıp giyinilir noluyoooo a.ına koyiim ne subayıi derken sen kısa dönem misin lan doğru dur adamın ciğerini sökerim diye bir ses duyulur koğuştan çıkılırken ve tekmil verildikten sonra gel benle lan der. subay önde siz arkada bir yanda henüz yeni kalkmanın ve uykusuzluğun etkisiyle sövülerek takip edilir ve aşağıda şok timi arabası görülürken yürü silahaneye giyin denir o sırada gececi silahaneciyle gözgöze gelinir noldu dersin o da bilmem hareketi yapar etraf sessizlikte nöbetçi subayın sesi yankılanır. hemen silahaneci kafanızdan celik yeleği geçirir mühimmatı giydirir silahı ele verip abi koş der.
çavuş koşsana lan a.ına koyiyim?
geldim komutanım..
lan kulede ışık varmış ya bu ibneler telefon falan mı götürüyo aradın mı lan üstlerini uyuyolar mı yoksa?
(uyuyolarsa nası telefonla uğraşıyolar bu sikikler) diye düşünürken aradım komutanım denir.
kulenin birine gelir yanaşır farları söndürür ve içten dua ediliyordur allah ım nolur hepsi ayakta olsun telefon olmasın diye.
çavuş siktim seni uyuyo bak ışık var bi de dur şuna bi basıyım uhuhu çavuş kol gibi girdi çavuş der. o esnada yandaki uzman da bana bakıp şaşırma katsayısı artıyordur.
yok komutanım onun boyu kısa gözükmüyo denir ve laf bitmeden subay çıkıp gecenin üçbuçuğunda eğilerek kuleye gidip kapıyı açar ve çocuk ayaktadır hakikaten boyu kısa olduğu için gözükmüyordur. fakat yeni sorun çocuk korkudan dili tutulmuştur.
çavuş gel buraya doğru lan bunun boyu kısaymış niye nöbet yazıyonuz buna başpğarmağım kadarmış vah yavrum der. gülmemek için kendinizi zor tutarken yürü lan a.ına koyiyim çavuş netten anlıyon mu sen? benim leptebin.." uyesbisi bozuldu gel şunu yap deyip odasına götürür ve dizüstünü açıp bilgisayarın açılmasını bekledikten sonra gidip cepten usb belleğini çıkarıp baksana bozuldu a.ına koyiyim yap şunu film izleyelim der. komutanım bakayım der denersiniz fakat usb hiçbir girişte çalışmamaktadır.
esas duruşta neden çalışmadığı hakkında sanki benim suçummuş gibi savunma yaparak anlattıktan sonra sen nası üniversite okudun a.ına koyiyim seni okutan hocanın git bari çay demle denerek gönderilirsiniz.
yukarı çıkarkende aşağı doğru uzmanın indiğini görür, çavuş niye yatağında yoksun lan sen her yerde seni arıyo nöbetçi amir der. gördüm komutanım dersiniz ve saat 4.50 de yatağa girdiğinizde allah kitap dümdüz gitmenin arefesindesinizdir.
Efsane başlık.
Sürgüne gelen erin kendini askerliğe elverişsiz hale gelecek şekilde kesip hastaneye gitmesi , geldikten sonra bölük komutanının öyle kesilmez böyle kesilir diyerek copla dikişleri patlatıp geldiği gibi tekrar hastaneye göndermesi.
çok değişik bir yerdi , sıra aldım bekledim , sıram geldi parayı yatırdım ve bitti anlamıyorum arkadaş millet anlatım duruyor askerlik şöyle böyle , yoo hiç öyle değildi.*
bu entry alıntıdır.
çok hoşuma gittiği için paylaşıyorum.
buyursunlar;
yedi kişinin aynı tuvalet fırçasını hep birlikte tutarak 1 metrekare tuvaletin içine sığmaya çalışıp tuvaleti temizlemeleri.
uyarı: yazının bundan sonraki kısmı pistir, taocudur, dombilidir, mide bulandırabilir. bence okumayın.
11-1 karargah nöbetlerimden yine birini tutuyorum o gece. saat onikiyi henüz geçmiş bir sigara daha bitmişti. gecenin sessizliğini aceleyle atılan adımlar bozmuştu. önümden hızlı hızlı yedi tane tanıdık yüz geçti. o saatte böyle aceleyle nereye gittiklerini merak ettiğim için nereye gittiklerini sordum. "tuvalete sıçmışlar" dedi içlerinden biri. iyi de yüzlerce yıldır zaten tuvalete sıçmıyor muyuz nasıl bir bok ki bu kitleleri böyle peşinden sürükleyebiliyor? nasıl bir bok gece uykusundan daha tatlı olabilir? diye düşünürken merakıma yeni düşüp ben de kapıldım bok'un cazibesine ve peşlerinden gittim. işte insanoğlu böyledir, talep gören şey bir bok bile olsa onun peşinden gider.
tuvalete girmemizle şok olmamız bir oldu. adam delik hariç her yere sıçmış ve götüyle ortaya bir sanat eseri çıkarmış. bildiğin doğa resmi çıkmış ortaya. peçeteye attıran adama sanatçı deniyorsa bu adam duayen olmalıydı. belki burada küçük bir dere vardır demiş ve ishal olmuş orada. ağaçların bedenini çalışırken resmen kütük bırakmış. gölge olan yerlere daha koyu, güneş alan yerlere açık sıçmış. hepimiz bu manzara karşısında küçük dilimizi yutmuşken nöbetçi komutanın sesiyle tekrar gerçek dünyaya döndük. "kameralardan bugün buraya bu yedi kişinin girdiğini tespit ettik, bunu yapan itiraf etmeyeceğine göre ceza olarak hep birlikte temizleyeceksiniz bu pisliği" dedi uykusundan kalkıp gelen askerlere. içlerinden sanat tarihi okuyan asker "komutanım bunu yapmak kıyım olur. gotik tarz ve 17. yy. sonları natürmort üslubu kullanarak sıçmış adam. dikkatli bakarsanız renoir ve monet çizgilerinden ilham aldığını görebilirsiniz" dedi sessizce. fakat komutan kararını vermişti. bok'un hükmü verilmişti. ona daha fazla yer yoktu orada. suçsuz ve daha sonra değeri anlaşılacak bir idam mahkumu gibi mağrur, gururlu, kendinden emin ve kaderini kabullenmiş bir şekilde bize bakıyordu bok. hadi bitirin şu işi, uzatmayın! dercesine yatıyordu boylu boyunca önümüzde. sessiz, derinden gelen gözyaşları ve hıçkırıklar eşliğinde ilk fırça darbesi vuruldu bok'a. sanki o darbe bok'a değil de insanlığa vurulmuştu. sanki o fırça bok parçalarını değil de son kalan insani duyguları söküp alıyordu. hiç inat etmedi bok. geldiği gibi asilce çekti gitti tuvalet taşından. tuvalet kelimesinin içinde geçen tuval belki hiçbir zaman bu kadar anlamlı olmamıştı. belki bundan sonra da olmayacaktı.
evet belki tuvaletteki kara leke temizlendi ama tarihe bırakılan bu kara leke ne olacaktı? son fırça darbesi atıldıktan ve tuvalette birbiri içine giren yedi kişi kurtarıldıktan sonra herkes sessizce dışarı çıktı. birbirini teselli edenler farkındaydı ellerine bulaşan pisliğin. sonra ellerini yıkayıp aynı sessizlikle yataklarına geri döndüler. belki bir hiçbir zaman kendini affetmeyecek olmalarının verdiği vicdan azabıyla uyumaya çalıştılar.
"bir askerin sıçtığı boku bütün arkadaşları temizler" mantığı esas alınarak, bölük komutanının tüm bölüğü akşam içtimasından sonra kantin bölgesinde toplaması, soyun emri vermesi ile birlikte tüm bölüğün takım taklavat ortada kalması, o an orada dinlenen ve olayı canlı canlı izleyen 100 kadar asker ne olduğunu anlamaya çalışırken, komutanın seçtiği cezanın, elindeki 1 metrelik sopa ile etek traşı kontrolünü maksimum izleyici sayısına ulaşarak yapmak istemesi olduğunun anlaşılması...
aynı komutanın, yan yana dizdiği askerlerinin tüm mal varlıklarını, sopası ile uzaktan sağlı sollu darbelerle kurcalaması ve kontrolü yapılan askerlerin genital bölgeleri ile alakalı “kes bunları” , “aferin asker güzel traş” , “keçi sakalı bırakma bir daha, havan kime yabancı” , “oğlum bu orman askeri bölgede mi ?” şeklinde eleştiri ve övgüler dizmesi...
komutan için herşey yolunda giderken, sıradaki askerin traşa konu organının heybetini görünce bir anda irkilmesi ve yıllardır bu anı bekliyormuş gibi bir avazda “aslanım benim maşallah, yunana girsin inşallah” , “oğlum siz aynı aileden 2 kişi aynı yere nasıl düştünüz ?" ve "madem düştünüz sen buna niye ayrı kamuflaj almıyorsun ?” diye hakkını teslim etmesinin ardından “sen giyin yiğidim sana her şey serbest” diyerek gruptan ayırması…
bu olaya tanık olduğum an yaşadığım travma sebebi ile zihnimde askerlik 5 gün kısalmıştı… hatta sadece askerlik değil, bir süre boyunca baktığım herşey gözüme eskisinden daha kısa gelmeye başlamıştı...
yaşa varol harbiye
Bölük komutanının eksiksiz içtima emri olmasına rağmen devremiz muş'lu yemekhaneci muhtar'ın üsteğmene cevaben emri getiren diğer askere " tamam beklesin işim var " demesi , askerin bu lafı üsteğmene getirmesi sonucu muhtar'ın üsteğmen'den bölük içtima alanında öyle böyle değil temiz bir dayak yemesiyle sonuçlanan olaydır.