elinin arkasında güneş duruyordu
aylardan kasımdı üşüyorduk
ağacın biri bulvarda ölüyordu
şehrin camları kaygısız gülüyordu
her köşe başında öpüşüyorduk.
sisler bulvarı’na akşam çökmüştü
omuzlarımıza çoktan çökmüştü
kesik birer kol gibi yalnızdık
dağlarda ateşler yanmıyordu
deniz fenerleri sönmüştü
birbirimizin gözlerini arıyorduk
sisler bulvarı’nda seni kaybettim
sokak lambaları öksürüyordu
yukarda bulutlar yürüyordu…
bundan gayrı hiç benim olmayacaksın belki,
gözlerin görmüyor işte,
gökkuşağını göremezsin belli ki,
beni duymamaya yemin etmişsin sanki,
bir kadını ölümüne sevmek için,
beraber olmak şart değil ki.
aşk münezzehse eğer her hazdan,
körelmiyorsa eğer aşık fazla nazdan,
elimden artık bir şey gelmiyor duadan, niyazdan,
şimdi öpemeyecek miyim yahu
kiraz gibi dudaktan!
böyle zifiri bir sevda için,
beraber olmak şart değil ki.
Ne zamandır ertelediğim her acı,
Çıt çıkarıyor artık, başlıyor yeni bir ezgi,
-bu şiir -
Sendelerken yaşamım ve bilinmez yönlerim,
Dost kalmak zorunda bana ve
sizlere!
Gelsin bakalım gece sensiz,
Seni anlatacak bir sokak lambası bulurum elbet.
Bir şarapçıya denk düşer,
Kaldırımda dertleşir,
Sonrada söverim..
Güneşte öğlene ramak kalmış,
Işığı sönse, ebedi seni hatırlatacak gece gibi.
Sonra durmadan söv işin yoksa.
Yola çıksam, şeritler yansır,
Her harikulade beyhude bir ölüm..
Başlangıç gibi, sonsuzluk gibi.
Hatta hiç doğmamış gibi.
Arabayı da sattım senin yüzünden,
Yan koltukta sırıtıp duran siluetin,
Yapay mutlulukların hatıralarına kalan,
izdüşümün..
Yorulmam deme gönül mutlaka yorulursun
Ortada seyrederken, kenara savrulursun
Zamanın penceresi çok farklı
Temmuz'da buz tutarsın, ocak'ta kavrulursun.
Görüyorsun ya
Bir sevdayı büyütüyoruz seninle
sana değiniyorum,
sana ısınıyorum,
bu o değil
bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
birleşiyoruz sessizce.
Günaydın sözlük, mutlu sabahlar.
her şeye rağmen sabah başladı...
sebeplerine bin teşekkür!
Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hicbir zaman sevmedin beni
Ne kadar yakından ve arada uçurum
Insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini...
Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?
Güneş çoktan doğdu.
Uyanmış olmalısın.
Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
Öyleyse ayrılmadık.
Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.
Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
Önce beklemekten.
Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
ikisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.
Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
Kanunlara saygı göstermesini,
insanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.
Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
Ya o? Ya o?
insanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
Saadet bekliyor yaşamaktan.
Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.
Aradıklarının çoğunu bulamamış,
Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak
Göçüp gidiyor bu dünyadan.
Özleme bir diyeceğim yok.
O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.
O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.
insanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
Yaşantımız özlemlerle güzel.
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.
Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
Seni özlediğim içindir.
Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
Seni özlediğim içindir.
Yaşıyorsam; içimde umut varsa,
Yine seni özlediğim içindir.
Bir büyük sır söyleyeceğim sana Zaman sensin
Kadındır zaman sevilmek özlemi duyar
Aşıklar eteğinde otursun ister
Bozulacak bir entaridir zaman
Perçemdir sonsuz
Taranmış
Bir aynadır buğulanan buğuları dağılan
soluklarla
Zaman sensin uyuyan uyandığım şafakta
Sensin bıçak gibi geçen boynumu
Geçmek bilmeyen zamanın işkencesi oy
Mavi damarlardaki kan gibi durmuş zamanın
işkencesi oy
Hep doyumsuz arzudan daha da beterdir bu
Daha da beterdir bu
Sen odada yürürken gözlerin susuzluğundan
Korkarım hep bozulur diye büyü
Daha da beterdir bu senle yabancılaşmaktan
Başın
Kaçak dışarda ve yüreğin başka bir çağda oluşu
Sözcükler ne ağır Tanrım anlatırken bunları
Arzunun ötesinde erişilmez yerlerde bugün aşkım
Sen şakağımda vuran duvar saatisin
Sen solumazsan eğer ben boğulurum
Duraksar ve tenime konar adımın
Bir büyük sır söyleyeceğim sana Dudağımdaki
Her söz dilenen bir yoksulluktur
Bir yoksulluktur ellerin için bakışında kararan
bir şeydir
Bundandır sana sık sık seni seviyorum demem
Boynuna takacağın bir tümcenin saydam
kristalinden yoksunum
Şu sıradan sözlerimi hor görme Onlar
sade bir sudur ateşte o sevimsiz gürültüleri
yapan
Bir büyük sır söyleceğim sana Beceremem ben
Sana benzer zamandan sözetmeyi
Senden sözetmeyi beceremem ben
insanlar vardır hani istasyonlarda
El sallayan tren kalktıktan sonra
Yani ağırlığıyla göz yaşlarının
Kolları yana düşer onlara benzerim ben.
Bir büyük sır söyleyeceğim sana Korkuyorum
senden
Korkuyorum ikindilerde seni pencerelere götüren
şeyden
Korkuyorum davranışlarından söylenmedik
sözcüklerden
Hızlı ve usul geçen zamandan korkuyorum
senden
Bir büyük sır söyleyeceğim sana kapıları ört
Ölmek sevmekten daha kolaydır
Bundandır yaşamanın sancılarına yönelmem
Sevgilim.
Hayatımın yası.. solan mevsimim.. içimdeki mıh.. kalbimdeki har.
Adağımdır kırılan boynum. Senindir al!..
Bu bendeki kağıt kesiği..
Bu bendeki gün batımı..
açamayan çiçek.. küskün çocuklar ve göğün bütün yağmurları, hatıramdır al.
Şimdi yetim bir dünyada, denizini özleyen martılar.
Kök saldım yokluğuna.
Beni ancak bir ağaç anlar.
Hasretle nasıl başa çıkar ağaçlar?
Ya denizler , nasıl ağlar ?
Ah bu bendeki sonbahar
Bu bendeki kırık dal
Kanımda solan kırmızı
Kirpiklerimde kar
Hasretindir yar
Hiç olmazsa rüyalarda sar.
Ben sana hep üşüyordum,
Çünkü kıştım..
Nakıştım , bakıştım..
inkar etmiyordum da bunu..
Seni sevmek gibi büyük işlere kalkıştım..
Ve lütfen inkar etme;
inanıyorum söylediğini candan söylediğine,
Ama bugünkü karar yarın bozulur çok kez.
Hafızanın kulu olmaz kararımız,
Çabuk doğduğu için büyümeden ölür,
Nasıl ki ham meyve dalında durur da, oldu mu kendiliğinden düşüverir yere.
Kendi kendimize verdiğimiz sözü tutmak,
En çabuk unuttuğumuz şeydir ne yapsak.
Tutku bitti mi, istem de biter gider,
Ateşli sevinçler de kederler de yeminleri yakarlar kendileriyle birlikte.
Sevincin en coştuğu yerde dert en çok yerinir,
Bir dokunmada dert sevince döner, sevinç dertlenir.
Madem bu dünya bile yok olacak bir gün sevginin bitmesine insan neden üzülsün?
Sevgi mi kaderi kovalar, kader mi sevgiyi?
Daha kimseler çözmedi bu bilmeceyi.
Düşen büyük adamı en sevdiği unutur,
Yükselen züğürde düşmanları dost olur.
Sevgi talihin peşindedir diyecek insan bunca dost görünce büyüklere kul kurban!
Başı darda olan dayanak aramayagörsün,
Sözde dost düşman kesilir bütün.
Ama ilk düşünceme döneyim yine isteklerimiz öyle çatışır ki,
Kaderimizle bütün kurduklarımız yıkılır gider,
Düşünceler bizim, olaylar bizim değiller.
Sen yine bir daha evlenmeyeceğine inan,
inancın değişir kocan öldüğü zaman...