Haydi gülümse!
Gülümse ki,
Gözlerinin içi gülsün.
Öyle bir gülümse ki,
Ağzın kulaklarına varsın.!
Ruhunu yaralayan dünya ya inat,
Kalbini paralayan insan a inat,
Bedenini gecekondu sanıp,
Yıkmaya çalışanlara inat,
Gören sana deli de dese,
Sen yinede gülümse!
Sen gül ki,
Gönül gülsün göz gülsün,
Öyle bir gül ki,
Seni sevmeyen ölsün..!!!
sen çaldıkça teodorakis
bir mor yağıyor üstüme...
dudaklarım öpüşmekten mosmor...
bir putum sanki ilahilerle denize fırlatılmış.
ve bir deniz yağıyor üstüme
bakma sen sevgili teodorakis
açgözlü güvercinlerin didiştiklerine!
avluların o en çakırkeyiflisine
mısır daneleri gibi serpilmişler ama
mısır danesi değil ki bu adalar
ne de biz güverciniz...
sekerek o güneş güzeli çakılların üzerinden
çıplak ayaklarımızın su sesleriyle
birbirimize
ve kendimize
bilakis
Kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
Mangalın küle mahcubiyeti artar
Divitlerin ucu eğrilir akıtmaya başlar hokkalar
Ayırır denizin kibrini bin parçaya ünlü keman
Donup kalır kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
Kefesi kibrit çöpü hissiyle ağdırılan terazi
Duyulur arş-ı âlâda ipsiz birinin çürümüş tahta perdelere
Attığı yumruk tangır tungur
Kala kalır açık kalır tentürdiyot şişesinin kapağı
Kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
işitmek istemezsin çığlık istemezsin ah ü enîn
Nedir bu dersin ciyak ciyak
Sırası mıydı şu öğle vakti.
Kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
Kilidiyle kırk yıldır nikâh altında kalan defter yanar
Kilit kalır nikel kilit alevlerin büktüğü nikel kilit
Kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
Kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
Akvaryuma dalıp gitmek sırası bir türlü bize gelmez
Biblonun boyasındaki çatlağı fark ederiz
Kadın şairler aşktan bahsettikleri zaman
Bir bahane uydurup baklacılar konserine gitmeyiz.
Önce gözlerin girer odamdan içeri
Sonra ellerin, saçların dudakların
Bir bir hatırlarım
Her sabah senin olan ne varsa
Yüzüm aydınlanır
Şarkılar söylemek gelir içimden
Yakında bir kuş öter
Uzaklarda bir tren sesi
Sonra kornalar, çocuk ağlamaları
Vapur düdükleri
Sesler bir uğultu halinde yükselir büyük şehirlerden
Ve alışılmış bir yaşamaktır çöker omuzlarıma
Sarar benliğimi birden
Büyük, devamlı dalgalar halinde duygularım
Her sabah seninle başlar
Ve ben her sabah
Ta içimde bir ağrı gibi yokluğunu duyarım
Her sabah
Rezil insanlar bekler her köşebaşında beni
Yüzleri, yürekleri kadar kirlidir
Biri gider, biri gelir
Biri gider, biri gelir
Yakamda duygusuz iğrenç elleri
Ve soğuk gözbebekleri gözlerimde
O alışılmış yaşamak ki her sabah
iğreti bir elbise gibi durur üzerimde
Bir isyandır sarar içimi
Her şeyi üzerimden çıkarıp atasım gelir
Fakat insanlar, insanlar bırakmaz beni
Biri gider, biri gelir
Hep aynı ses, aynı şarkı
Aynı sağır gökyüzü
Dilsiz bir deniz
Kör bir düzen
Hep aynı kör döğüşü
Yalancı yüzler, aptalca bakışlar
O iki yüzlü selamlar
Hep aynı tempoda geçen manasız bir gün
Hep o değişmeyen puslu ikindi üstleri
Ve hep aynı yorgun, zoraki akşamlar
Ya o geceler satılmış, utanç dolu
Büyük avizelerin aydınlattığı sefil yüzlerimiz
Renkli kumaşlar, altın kol düğmeleri
Kristal kadehlerde kral içkiler
O hesaplı dostluklar
Satın alınmış sevgiler
Ben alışılmış şeyleri sevmem, bilirsin
Yaşamaksa dilediğim gibi yaşamalıyım
Sevmekse gönlümce sevmeliyim
Kendi ellerimle yazmalıyım alın yazımı
Ölmekse istediğim anda ölmeliyim
ve yaşıyorsam
Her şey bambaşka olmalı seninle
Alışılmış şeylerden öte
Yalanlardan, düzenlerden uzak
Yeter, yeter artık
Dönmesin o eski plak
Her şey gölümüzce olsun
Bulsun
Dilediği zaman ellerim ellerini
Paylaşalım seninle bütün geceleri
Sabahları, akşam üzerlerini
Görülmemişi görelim, tadılmamışı tadalım
Şarkılar söyleyelim kimsenin bilmediği
Yüzüm her zaman aydınlık olsun aydınlığında
Her zaman sevgiyle gülsün gözlerimin içi
Yeter artık, yeter
Kırılsın o çemberler
Sarsın her yanımızı bir yaşama sevinci
Ayrılıklar, kederler, gözyaşları bitsin
Bütün bir ömür boyunca
Seninle başlayan sabahlarım
Seninle sürüp gitsin.
Gönül düşünce sevdaya
Ne söz dinler, ne göz görür
Ne kelamin önemi kalır
Ne de suretin.
Güzelde odur çirkin de,
Hayat da odur
Hayatın en güzel şeklide
Biçare insanın gönlü sevdaya düşmeye görsün
Unutur herşeyi
Göz görmezken sevdadan başka,
Yeter ki,
Biçare insanın gönlü sevdaya düşmeye görsün..
Sevda belki bir düş
Belki de benim düşüm
Sen sevdam
Benim düşüm..
Ver elini Haydarpaşa demişiz,
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
Hava hafiften soğuk,
Deniz katran ve balık kokulu
Köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu…
Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o? dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıktır, mahmursundur.
Kim bilir ne güzel görünürsün sevgilim,
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni,
Ki daha sisler kalkmamıştır Haliç’ten.
Fabrika düdükleri ötmededir.
Sevgilim, bir günün ortası şimdi
Taşıtlar hızla gelip geçiyor, her yer kalabalık,
Ben seni düşünüyorum bir bodrum kahvesinde
Uzat bana uzat ellerini
izinli askerler görüyorum, kırıtarak yürüyen işçi kızlar
istanbul her günkü yaşantısı içinde, uğultulu,
Güvercinler güneşten bir sessizliği biriktiriyor
Ben seni düşünüyorum seni
Hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi
Kalbim diyorum kalbim
Daha dün tezgâhtan çıkmış bir su sayacı gibi
Aşkı anılar besliyor düşler kadar
Bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır
Sevgi eskidikçe sevgi.
Günümüz ekmeğimiz, türkümüz
Çoluğumuz çocuğumuz
Binalar yan yana yükselip gidiyor
Vapurların ağzı köpük içinde
Uzaklarda ne kapılar açılıyor
Tirenin biri bir istasyona varıyor
Ordan çıkıyor biri.
Her şey biliyor her şey
Sen biliyor musun bakalım
Seni nice sevdiğimi?
Üstüne titrrediğimi?
ağrılı bir geceden arta kalan
bir şiir oluyor her zaman,
satırlar ne derece hafifletir acıyı bilinmez.
ama yazmak,
konuşmaktan daha
kolay bir kaçış yolu insanın benliğine giden.
"Aysel git başımdan ben sana göre değilim
Ölümüm birden olacak seziyorum.
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Aysel git başımdan istemiyorum.
Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
Dağıtır gecelerim sarışınlığını
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Benim için kirletme aydınlığını,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
Islığımı denesen hemen düşürürsün,
gözlerim hızlandırır tenhalığını
Yanlış şehirlere götürür trenlerim.
Ya ölmek ustalığını kazanırsın,
ya korku biriktirmek yetisini.
Acılarım iyice bol gelir sana,
sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim.
Ümitsizliğimi olsun anlasana
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Sevindiğim anda sen üzülürsün.
Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
uzak yalnızlık limanlarına.
Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
Sakın başka bir şey getirme aklına.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum,
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
Aysel git başımdan seni seviyorum..."
uyandığımda yoksan eğer yanımda,
gün hep kara benim için...
özlemle andığım tüm günlerimiz
şimdilerde sadece anı.
ölümle yaşam arasında sadece yalnızlık mı olmalı.
oysa ne kadar da güzeldik
beraberken.
SERE SERPE
Uzanıp yatıvermiş, sere serpe;
Entarisi sıyrılmış, hafiften;
Kolunu kaldırmış, koltuğu görünüyor;
Bir eliyle de göğsünü tutmuş.
içinde kötülüğü yok, biliyorum;
Yok, benim de yok ama…
Olmaz ki!
Böyle de yatılmaz ki!
Geçmişinin parlak olamadığı bu şehirde
Silkin kalk ayağa geleceğinden şüphe etme
Sorma kimseye o nerede kimle diye
Etkilemesin senin hayatını bir basit feride
Yokluğunda nefes bulacağın bedenler olacak
Tam nefes alamayacaksın az bu senş yoracak
Kalkcaksın ayağa her fırsatta yıkılmayacak
Ferideye söyle o artık geçmişte kalacak
Unut yaşananları şehri anıları
Çıplak bedenine vursun yılları
Dönüp düşünme arkana bakmayı
Alacağın bir nefes yaşa onunla bütün acıları.
s.unutan davinci
Nefes alıp da soluyamamak,
Koklayıp da canlandıramamak gözlerinin önünde,
Duyup da çıkaramamak kimin konuştuğunu..
Anıları hatırlamaya çalışmak ama onu hiç bir yerde bulamamak.
Nefesinin sıcaklığını, kokusunun yaşattıklarını unutmak,
Kavga ederken yükselen ve bir kaç dakika sonra -seni seviyorum- diye alçalan sesini unutmak.
Bir kağıt bir kalem verseler,
Onu çizemeyecek duruma gelmek.
Pusulasız keşfettiğin bir limandan, pusulayla ayrılmak;
Ucu umutsuz, bucağı onsuz denizlerde kaybolmak.
Onlarca kelime kullanıp da, ifade edememek,
Yahut kabullenememek.
insan özlemiyor ki kişileri diye itiraf edememek.
Özlenen şey hissedilenler, paylaşılanlar, hatıralar..
Ana ait olmayan, geçmişte kalan zamanlar ya da geleceğe ait olan hayaller.
Beklentiler..
ilk gördüğümüz andan, ufukta gözden kaybolduğu ana kadar oluşturduğumuz beklentiler.
Başkasına ait hayal kırıklıklarını sahiplenmek,
Sonra elimize battıkları vakit feryat figan eylemek.
işte tüm bunlar anlatıyorken bizi,
Biz kaleme de alamadık dile getiremediğimiz kelimeleri.
Kabullenemedik ne sevdiğimizi, ne de artık gitme vaktimizin geldiğini.
Keşfettiğimiz her bir limanı yakıp yıkmadan,
-Amerika'ya giden bir ispanyol, ingiliz olmadan-
Ayrılamadık.
Kırıldığımız zamanlar, kırmadan devam edemedik.
Çok güzel sevdik, ama hakkını veremedik.
kuşlar ölürlerse yere düşerler
düşerler ve onları hep zehra toplar
bir tayın üzerinden çok zaman geçer
vakit çalar ay yarılır zenciler biter
beni zehra bilinciyle bir tiren yoklar
babam girer laborant kendini toplar
zehra babamı toplamaz balonlar zehra
kardeşleri kedilerden mordur oteller
bekler kuşlar, ölürlerse yere düşerler
yere düşerler ve onları hep zehra toplar
bronş patlar kardeşim bir, dağılır lise
annem yokken bizim evi zenciler sağlar
elimden bir elmadır düşer yerlere
yerlere bir elmadır elimden düşer
kuşlar hep ölürlerse elmalar düşer
elma yerde onları hep zehra toplar
elma yerde onları hep zehra toplar
elma yerde onları hep zehra toplar
ah muhsin ünlü.