şehrin yoğun kalabalığından ve kuru gürültüsünden uzakta insana huzur veren bir eylem.
gemilerin denizde yarattığı pervane köpüklerinde bir simit için oynaşıp duran martıları seyretmek, gün batarken kızıla boyanan güneşin gölgesindeki şekilli bulutların hareket edişine hayretle tanık olmak, akciğerlerdeki bronşlar hafif yanana dek denizin o mis gibi tuz kokusunu içine çekmek...
gözlerin feri sönmüş, beynini düşünceler kemirmiş, zihnin çökmüş ve sen hüznün yamacına yaslanmışsın!
sakin bir bankta oturup hayatından geçen bütün anları kısa süreliğine de olsa film tadında hatırlamak...
böyle poz kesilir bakarken. lan oğlum deli mi sikti sizi, ne işiniz var saatlerce deniz kenarında?
derdin varsa git psikoloğa. denize bakarak mı çözeceksin?
bir de böyle suratta gereksiz bir poz. dünyanın ne dertli insanıyım moduna girip küçük emrah'la sidik yarıştıracak hale gelir.
dinlenmek ve tazelenmektir.
üstüne bir de kulağında en sevdiğin şarkı varsa,
hayalllere klip çekilir.
denizin mavisi, martıların uçuşu ile birlikte özgürlüğün, hafifliğin rüzgarı sarar bedenini.
denizin iyot kokusunu çekersin içine.
dalgaların sesiyle huzur bulursun.
denizin üzerine güneş ışıkları vurur, pırıl pırıl parlar.
dalgalarla dans eder pırıltıları.
bakmaya doyamazsın.
ne zaman yorulsam; öyle durur saatlerce bakarım denize.
sanki yıkar götürür tüm yorgunluğumu ve sıkıntılarımı.
akşamüstü olmuştur, ortalık tenhalaşmıştır, ılık ılık esen bir rüzgar vardır ve kullanmadığın halde canın sigara istemiştir. aklının bir yerinde yarım yamalak bildiğin bir şarkıyı söylemeye çalışırsın. işte böyle geçer zaman denize bakarken, farkına bile varmazsın.