Tanıdık, tanımadık, saatini taktığı kolla, içi dolu bardağını tutan adama, ''şeyy saat kaç acaba'' diye sorarak, bi anlık dalgınlığından yararlanıp bardağını dökmesini beklemeyi hobi haline getiren adamlara bi anlam veremiyorum, valla, hadi birine bu eşşekce şakayı yaptın, bi gün ''tersi pis'' bi adam çıkarda pekmezini akıtırsa görürsün ananın örekesini dingil.
hiçbir zaman bu soruya hızlı hızlı cevap verilemez. "yuvarlasam da mı söylesem?, yoksa dakikası dakikasına mı söylesem?" gibi zihinde düşüncelere yol açan, korkutan soru - en azından benim için-.
- birader saat kaç?
+ onbiri on geçiyor.
- sağol. ya baksana bu gün perşembeydi di mi?
+ yok pazartesi.
- hımm, sağol ya.
+ formu yanlış dolduruyorsunuz yanlız, bu gün ayın yirmi dördü.
- ha öyle mi? şubatın yirmi dördündeyiz tabi.
+ yok, mayıstayız.
- ya ayıp olmazsa bir şey daha soracağım.
+ sakın onu da sorma hemşerim. hadi eyvallah!
- ben ne dedim şimdi yaa?
spending my time'ın ilk dizesidir. (what's the time)
ulan ne sevmiştim ben ya. ben var ya acayip severdim sonra bişey oldu. bilmiyorum noldu, ben bıraktım bu işi. valla. şimdi daha iyi sanki. sabah işe gidene kadar yolda dört kere aşık olmak nereden baksan zor zanaat. şimdi baya iyi.