saat: imsak'a az kaldı
yer: yenikapı sahili
hava durumu: ılık meltemler
manzara: ay kendini Marmara denizine gömmeye yakın, yakamozlar, ıssızlık...
Yarın ki oruca hazırlık son hızla devam ederken, dostum wyzab37 yani kısaca wyzab ve ben Eminönü'den beri muhabbetler eşliğinde sahilden yürüyorduk. At hırsızı kılıklı iki herif uzaktan bize yaklaşarak:
-1: tüm paranızı verin, yoksa sizin için kötü olur.
-2: arkadaşım haklı. zorluk çıkartırsanız sizin için hiçde hoş olmayacak.
saatler öncesi...
saat: iftara az kaldı.
yer: sabit değil. üsküdar-eminönü (kadir baba vapuru) -sultan ahmet
hava durumu: hafif bunaltıcı, sıcak boğaz rüzgarları
manzara: tüm ihtişamıyla avrupa yakası (sıcaktan ve nemden biraz buğulu)
iftar için sultan ahmet'e gitmeye karar vermiştik. ramazan geceleri istanbulda bir başkaydı. vapurdan indik ve yavaş yavaş sultan ahmet'e doğru gitmeye başladık. aç olduğumuz için mi yoksa havanın sıcaklığından ötürü mü bilinmez ikimizinde ağzını bıçak açmıyordu. iftariyelik olarak; biraz itilaftan sonra ekmek arası sucuk yemeye karar verdik. namlıda açık havada güzel bir akşamın ilk dakıkaları başlamak üzereydi. sultan ahmet meydanındaki tüm kalabalıklar adeta huşu ile sessizleşmiş ve ezan sesine hasret kulaklar turistleri bile saygıya getirmişti.
allah-u ekber allah-u ekber...
ve birden o gürültü yeniden başladı bu kez afiyet olsunlar, allah kabul etsinlerle beraber; tabak çatal sesleri de bir harmoni oluşturuyordu.
f: allah kabul etsin dostum.
w: amin cümlemizin inşallah yoldaş.
f: keşke hergün gelebilsek dostum.
w: hergün gelsek bu tadı alamayız yoldaş.
f: haklısın dostum.
w: sucuklarda on numara değil mi yoldaş.
f: şimdi ne yersen sana on numara gelir dostum, açlıktan.
birbirine tebessüm edilip yemekler yenilir. kalkılır wyzab'ın ısmarladığı osmanlı macunu yenilir. biraz dolaşılır ve teravih namazı kılmaya karar verilir.
w: bir de teravih kılalım istersen yoldaş.
f: dostum şimdi camii çok kalabalıktır.(aklında yeni aldığı ayakkabının çalınması korkusuyla)
w: haklısın yoldaş. ama yarın kılarız sakin bir yerde o zaman.
f: olur dostum.
w: ne yapalım şimdi yoldaş istersen biraz çay içelim.
f: tam vaktidir.
w: benim bildiğim çok müthiş bir yer var buram buram tarih kokuyor.
f: yine sen. dostum sen istabul gibi bir kitapsin ve ben seni okurken mest oluyorum.
w: estağfurullah yoldaş, iltifattan öte değil bilgim.
bizansı imrendiren, osmanlıyı gören bir yerdi çay içtiğimiz yer. eski ve hakikatende dostum wyzab'ın da dediği gibi buram buram tarih kokuyordu. bu esnada bende ona sultan ahmetin o meşhur hikayesini anlattım ve manzara tamamlandı.
kalkılır zaman geç olmaya başlamıştır.
w: istersen daha fazla geç olmadan karşıya geçelim.
f: bence sabahın ilk vapurunu bekleyelim sahuruda burda yapmış oluruz. aslında müzik dinleyeceğimizi bir yer olsa fena olmazdı.
w: (yüzünde bu soruya hazır cevapla) alkolsüz fasıl var hem güzelde muhabbet ederiz haydi gidelim.
f: evet izindeyim dostum.
W: asrı osmani'yi duydun mu sen yoldaş?
F: sana güveniyorum dostum.
Güzel Osmanlı müziği eşliğinde harika zamanlar geçirilir. Zaman ilerler sahur için eminönü'ne gelinir birkaç lokma atıştırılır. Ve fermatın isteği üzere güneşin doğuşunu izlemek için saray burnu istikametinde yol alınır. Sigara ve muhabbet böyle devam etmektedir.
Şuan...
F: tüm paramızı harcadık. istersen sen hesap numaranı ver ben havale yaparım.(kaygısızca alay etme dürtüsüyle)
W: hatta şöyle yapalım birinize ben yollayım birinize yoldaş yollasın.
-1: dalga geçmeyin piçler (tiner çekmekten azıcık heyecanını bile kontrol edemediği anlaşılan bir sesle) bağırsaklarınızı kokoreç yaparım amk.(elindeki bıçağa güvenerek)
Serserilerde anlamadı ne olduğunu. Küfür karşısında son derece sinirlenmiştim. Bıçağı tutan bileğini kavradım ve tüm gücümle kafamı küfür eden şahsın burnuna indirdim. ilk saniyelerde duvara kafa atmışçasına sarsıldım. Ancak -1'in bir çöp poşeti gibi yere yığıldığını görünce toparlandım. Tam bu esnada dostum wyzab bana doğru savrulan yumruğu tuttu ve güç gerektiren bir hareketle -2'yi devirdi kemerini çıkartıp kamçılamaya başladı.
W: verin ulan paraları.
-2: abi yapmayın çok zor durumda olmasak yaparmıydık.
F: arkadaşımı dinlesen iyi olur. Zorluk çıkartırsanız sizin için hiç de iyi olmaz(karşısındaki kişiyi empati yapmaya zorlayarak)
-1: değişik bir ses tonuyla sizin ciğerinizi kedilere vereceğim amın feryatları.
Fermat yine sinirlerine hakim olamaz. Adamın kafasına olanca gücüyle bir tekme atar. wyzab ceplerindeki tüm paralarını alır.
F: bunlara iyi bir ders vermek lazım denize dökelim it oğlu itleri.
W: süper buldun yoldaş. Bunları ancak boğazın suyu temizler.
Önce -2'yi bir hamlede denize atan dostum wyzab, daha sonra -1 ile dalga geçmek için.
W: yoldaş tut bacaklarından sallayalım puştu azıcık.
F: (alaycı bir kahkaha ile) sevdim bunu dostum.
3'e kadar sayıp kendinden geçmek üzere olan serseriyi boğaza atarlar. Hiç istiflerini bozmadan güneşin doğduğu yere doğru yürürler.
Bu sırada fermat'ın kulağında
i'm a poor lonesome cowboy...
Diye bir şarkı çalmaktaydı ancak onun sapa sağlam bir dostu vardı yalnız değildi... *
şarkı için:
saat 6.30 sıralarıydı. Yoldaş fermat ve ben iftar yapmak için sultanahmete gitmeye karar verdik. çok güzel bir akşam geçirip, yoldaş ile eğlenip gerçekten ramazan ın tadına varmak adına sultanahmet güzel bir yerdi. iftara yarım saat kala varmıştık. çok kalabalık ve bir o kadar güzel bir görüntü vardı. heryerde ailesi ile eğlenip ramazanın güzelliğini tadan çocuklar, hayret içinde hoş bir şekilde etrafı gözlemleyen insanlarla konuşan turistler, sultanahmetin güzelliği içerisinde tatlı bir efekt oluşturuyordu.
derken vaktin girmesine 15 dakika kalmıştı. ve biz sucuk ekmek yemeye karar verdik. orada stand kurmuş markaları seçmek gerçekten zordu. namlı nın standını seçtik ve oturduk. ayakta duran garsona 2 adet iftarlık dedik ve,
w: yoldaş çok güzel burası ya, keşke herzaman gelebilsek, dimi?
f: evet dostum ya, ama fırsat bulamıyo ki herdaim insan.
w: evet.
w: yoldaş 1 dakika var yok, nerde kaldı bizim yemekler, öldük açlıktan ya.
garson: geldi güzel abim
f: hele şükür be bilader
w: yoldaş okunuo hadi allah kabul etsin.
f: dostum allah kabul etsin
açlıktan ve muhteşem kokan ekmek arası sucukları yemenin verdiği haz ile eğlenip ayranlarımızı yudumluyorken ezan sesleri de beni cezbediyordu gerçekten.
f: insan da hemen kesiliyo be dostum, bitiremicem galiba
w: bişey yenmiyo ramazanda be yoldaş, sigara içmek için yiyoruz, ayrıca sen mi bitirmiceksin, yoldaş sen sonradan açılırsın ya, ben bilirim
f: bu defa zorlıyayım bakalım dostum
ben yiyeceğimi bitirp son yudum ayranımı çektim ve
w: garson 2 çay, hapishane çayı olsun
garson: ustaaa, iki demli çek
f: hele şükür bitti dostum, bi çay sigara yapalım ama dimi, bu da bünye yani
w: e bünye ne isterse vericeksin yoldaş
garson: çaylar abicimm
f: eyvallah.
çayımızı yudumlarken çok sevdiğim osmanlı macunu satan küçük bir araba gördüm. adam büyük bir ustalıkla çevresindeki çocuklara tahta sopalara macunu sarıp sarıp veriyordu.
w: yoldaş, ne yerdim şu macundan çocukken, çok severim, sen de sever misin?
f: dostum benim pek aram yok ama gördümü yerim.
w: o zaman macunlar benden
f: o zaman yerim işte dostum
garson çayları tazeleyim mi diye sordu. fakat biz teravih e kadar dolaşmaya karar verdik ve hesabı ödeyerek oradak kalktık. macun satan adama dğru ilerledik,
w: usta kaça sarıyosun?
usta: 1 lira
f: 2 sini 1 liradan ver alalım
usta: ne kazanıyoruz ki be evladım
w: o zaman ver 2 sini 1 buçuğa
usta: hadi canınız sağolsun
w: bol koy ustam elini korkak alıştırma, yavur malı mı be
usta: fazlası fena yapar evladım, ramazan ramazan az ı makbuldür
f: usta sen bırak wyzab bütün tepsiyi yer valla
w: yerim vallahi
içimizdeki çocuğu dışarı çıkarmışcasına osmanlı macunumuzu yerken bir yandan da etrafı dolaşıyorduk.
derken
w: ee yoldaş buraya gelmişken bi teravih kılmadan olmaz ama dimi
f: dostum olur da, çok kalabalık ya
w: (yeni ayakkıbılarının çalınmasından korkuyordu kanımca) neyse o zaman yarına gideriz, söz aldım senden yoldaş
f: dostum ayıpsın, yarına söz (rahatlmış, üzerinden bir yük kalkmışcasına)
w: olur valla yoldaş, nereye giderim
f: farketmez gözümüze güzel görünen bir yere girelim,ama çaylar benden
w: tamam yoldaş öyle olsun
w: yoldaş, çok güzel bir yer biliyorum, osmanlının içinde kaybolmuş bir bizans müridi gibi hissetmeye hazır ol
f: merak ettim doğrusu, yakın mı dostum
w: yakın yakın merak etme
f: çok güzel buralar ya, insanın ömrüne ömür katar
w: öyle ya, geldik işte şurası yoldaş
fermat fevri bir bakış atar ama sonradan mekanı beğendiği gözlerinden belli olur. Masaya oturup tavla istedim ve iki çay diye ekledim. Çaylarımızı sohbet eşliğinde içerken Sultanahmet in görkemini söylüyordu durmadan fermat. Gerçekten tarih kokuyordu ortalık, herşey çok güzeldi. Fakat vakit te geç olmuştu, son vapurları kaçırmamamız için fermat a döndüm ve,
w: yoldaş, vapuru kaçırmayalım istersen, napalım kalkalım mı yavaştan?
F: sahuru da burda yapsak nasıl olur? Hem daha gezeriz, çok güzel dostum buralar.
W: peki yoldaş, ne yapalım o zaman?
F: müzik filan olan biryer varmıdır acaba ramazan da?
W: fasıllar var, alkolsüz hem de çok güzel, şarkı söyler eğleniriz
F: bana uyar dostum, hadi gidelim
W: tamamdır yoldaş, hadi o zaman kalkalım
Oradan kalktık ve meydanın sonunda, en sondaki dikili taşın çarprazında olan Asr-ı Osmaniye faslına gittik. Sanki Osmanlı dönemine dönmüş, udlar, kanunlar, cümbüşler eşliğinde eğleniyor bildiğimiz bilmediğimiz tüm şarkılara katılmaya çalışıyoruduk. Saat 1 buçuk a yaklaşıyordu;
W: yoldaş hadi yavaştan inelim eminönüne, bişeyler yer yürürüz sahilde, ne dersin?
F: allah derim dostum
Oradan kalktık ve eminönüne doğru yürüyerek inmeye başladık saat 2 olmuştu bile, iftardan sonra da çay içmeye ve fasıla gittiğimizde o kadar yedik ki, yarına içimizi tutsun diye bişeyler atıştıralım dedik. Gerçekten de çok yemiştik. Simit sarayında bişeyler atıştırdık ve fermet;
F: dostum güneşin batışını istanbul da en güzel nerden izleriz
W: yoldaş, sarayburnunu tek geçerim
F: oo o zaman izlemek lazım di mi ama dostum
W: bence de yoldaş, ne duruyosun hadi yenikapıdan doğru sahilden yürüyelim
Sahilden sarayburnuna doğru yürüyorduk, sigaralarımız yakmış istanbulun güzelliğini izliyorduk ki, iki tane neydü belirsizlik kişi bize doğru yaklaşmaya başladı. Hafif bir tedirginlik te olsa serserilerden haz etmem. Fermat da öyleydi halinden belli olan. Adamlar bize yaklaştı ve;
X: baksana bilader
Y: hey şişşşt
F: ne var
W: noluyo hayırdır bişey mi oldu
X: paranız var mı
F: hepsini harcadık istersen havale yapayım
Y: sen bizle daşşak mı geçiyon lan bebee
X: skldjfoıwdmufoqjpofw ( anlaşılması güç bir küfreder )
X bıçağı çıkarır ve yoldaş ımın üzerine yürür. Yoldaş ise bir demir gibi sert ve hızlı hamle ile x in elini tutup burnuna okkalı bir kafa atar. Vurduğu anda kanlar sıçramıştı, muhtemelen burnu kırıldı. Tam o sırada y de yoldaşımın üzerine atlayacak tı ki, kazağının ensesinden yakalayıp yana savurdum. Yüzü koyun serildi, tam kalkacaktı ki kulaklarından tutup tüm gücümle kavurdum ve üzerine oturdum.
O sırada fermat bıçağı adamın elinden almış ona küfretmekte olan x in kafasına bir tekme daha savurdu ve bana bıçağı yerden fırlatmasını istedim. Y nin kulakları elimde homurdadıkça kafasını yere vuruyordum. Fermat bıçağı ayak dibime sürüyerk fırlattı. Bıçağı aldım ve y nin boğazına dayadım,
W: kimden para istiyosunuz ulan siz eşkıyalar
Bu cümleleri sarfederken kemerimi çıkardım ve ayağa kalktıp y yi kırbaçlamaya başladım, küfrettikçe kemerin tokasını kafasına denk getiriyordum, fermat ise diğerini tekmeliyordu ara ara. Korktukları her hallerinden belliydi. Çok kızmıştım ve dedim,
W: alalım bu itlerin paralarını da akılları başlarına gelsin yoldaş,
F: dostum haklısın
Ben ceplerini boşalttım y nin, fermet ta direnen x ten paralarını çıkarmasını istedi, ağlaya ağlaya çıkardı yere koydu paralarını. 5 dakika önce horoz gibi ibik kabartan x ve y o an yerde kancık köpekler gibi ağlıyorlar yalvarıyorlardı. Ardından fermat;
F: dostum napalım bunları
W: bağlayalım mı, değmez ki bu itlere
F: bunları deniz atalım, ancak boğaz temizler bu eşkıyaları
W: haklısın yoldaş
Fermat x e ayağa kalk dedi, x yalvarıyor mecburiyetten yaptığını söylüyordu. Y ise gerçekten bakireliğini kaybetmiş kız gibi ağlıyordu. Fermat x i denize fırlattı ve;
F: itin biri gitti biri kaldı
W: e o zaman bunu da arkadaşının yanına göndermeli, hadi yoldaş hoppala yapalım
F: olur dostum, memnuniyetle
Y nin ayaklarından tuttu fermat, ben de ellerinden tuttum, çırpınıyordu havaya kaldırdığımızda, dizimle yanağına vurdum, pantalonuma salyalı sümüklü kanlı iğrenç bir sıvı sürüldü. Ardından
W,F: 1,,,,,,, 2,,,,,,,, 3; hoppaaa
itler denizdeydi, ve hakettiklerini almışlardı.
Ardından muhteşem gün doğuşunu izlemek üzere Sarayburnu na doğru yöneldik ve arkamıza bakmadan ilerledik. Sigaramı yaktım ve aklımda şu şarkı vardı http://www.youtube.com/watch?v=KAGZ8HmiWCM