an itibariyle sayısal'da devreden 1 milyon'un aslında bu yazarın cebine devrettiğini öğrendim. çok sevindim reis. fakirlerin dostu, gönlü zengin insan. ***
bu başlığa gelip bir daha delikanlı adamdır esprisi yapan yazarların, iki dünyada iki yakası bir araya gelmesin. hayatları boyunca ah desinler, oh demesinler. *
Hayal gücü tavan yapmış, gerçekle hayal arasındaki ince çizgide yürüyen, bir gün kıçının üstüne düşecek olan yazardır.
Çok yakışıklı, kibar, düşünceli, nazik, sempatik, espritüel ama benim tipim olmayan zeki adamdır. *
Her gün habeleşmesek öleceğizdir, seviyoruz efenim, ne yapalım!
Tek ortak noktamız, aynı pogo olan yazar.
(bkz: benim o.)
90 ların başıydı teknoloji yeni yeni hayatımıza girmeye başlamıştı. yüz yılın en soğuk kışları, yaz yaşanmıyordu. toprak sahalar vardı hafta sonları mahalle maçları oynanırdı kızların tezahüratları eşliğinde, s7v7n da gelirdi maçlarımızı izlemeye, ben sol açık olurdum. her güzel ortadan sonra ona bakardım alkışlıyor mu diye. en büyük gayem kendimi beğendirmek, ondan takdir kazanmaktı.
mahalleye geleli 2 ay olmuştu sadece, üst katımızdaki namık abiler taşındıktan 1 hafta sonra s7v7nlar geldiler. eşyalarını taşımada bile yardım etmiştim, sıcak kanlı bir insanım babası beni çok sevmişti. hanım bu çocuğu bizim kıza bile alalım demişlerdi. çok sevinmiştim beee ama uzun sürmedi umutlarım s7v7n ile odasında başbaşa kaldığımız zaman yıkıldı.
ben elimdeki koliyi bırakırken yere iç gıcıklayıcı sesi duyuldu ''siz gerçekten çok fakir misiniz?'' ne diyeceğimi bilemedim, bizim paramız yok gülcan mı desem diye düşündüm, adı gülcan mı amk. ağzımdan çıkan tek kelime ''peki'' oldu. başımı öne eğip çıktım odadan. mahallede konuşulanlardan anladığım kadarı ile babasının işleri kötü gitmiş mallarına haciz koyulmuş, o yüzden kısa bir süreliğine bizim mahallemize gelmişler.
daha sonraları da karşılaştık remziye ile. ama yüzüme bir kere bile bakmadı. o güne kadar; ben bakkaldan ekmek almış eve dönerken apartmanın kapısında remziye ile birisi tartışıyordu, kan beynime sıçradı benim. adamın remziye'nin kolunu büktüğünü görünce, adımlarımı hızlandırdım. çocuğu kolundan yakaladım, şaşıkınlıkla bana bakarken kafayı vurdum çocuğa, elini burnuna götürdü sanırım burnu kırılmıştı, çok bağırıyordu. ben remziye'yi kolundan tutup yukarı çıkardım asansörde bana olaydan bahsetti biraz, o heyecanlı heyecanlı anlatırken içimin yağları eridi. o çocuk rahatsız ediyormuş esas kızımızı, peşini bırakmıyormuş. benim gelmeme çok memnun olmuş, teşekür etmek için öpmeye niyetlenmişti ki asansörün kapısı açıldı. indi acele bir şekilde asansörden.
ertesi gün kapı çaldı, ben mutfaktaydım. kapıyı açtım, ayıcıklı pijaması ile remziye vardı kapının eşiğinde.
brad evde canım çok sıkıldı, odama gelip benle oynamak ister misin dedi?
"hep hep" diye garip bir ses çıkardım.
annem arkamda ağzı kulaklarında, komşu kızına bakıyordu, buyrun içeride dedi.
yok teşekkür ederim, bu halde gelmeyim. "hadi gitsene pogo" diye arkamdan itti annem beni.
odasında çıktığımızda komşu kızı bana hayallerinden bahsetmeye başladı, ünlü birisi ile evlenmek istediğinden, paris'te yaşamak istediğinden falan bahsetti. ben de anlatayım diye düşündüm, benim hallerim bisiklet almak vardı. sustum dinledim sadece. artık çok samimi arkadaş sayılırdık her gün buluşup mahallede geziyorduk. bizi konuşuyordu bütün mahalle, çok hoşuma gidiyordu bizi sevgili gibi görmeleri.
mahalle maçlarımızın asla kaçırmıyordu, o günde gelmişti maçımıza. biz golleri atarken sevinci görülmeye değerdi, maçtan sonra beni beklediğini fark ettim yanına gittim. ''senle konuşmamız lazım pogo'' dediğinde kötü bir şey olduğunu fark etmiştim.
taşınacaklarını anlattı, mallarının üstündeki hacizler kalkmış, eski evlerine gideceklermiş. zaten bu da son görüşmemiz oldu, hemen ertesi gün zengin hayatına geri döndü remziye'm, benim de elim şeyimde* kalakaldım.
bildiğiniz hınzır. herşeye verilecek cevabı olan uslanmaz bir geveze o. yazdığı tamamen kurgusal hikayelerle hayal gücünün genişliğini gözler önüne seren, iyi kalpli, pozitif arkadaşıma komserinden sevgiler... delikanlılığın kitabı yazılsa...