süpersonik ortamda düz adam olmak

entry10 galeri0
    1.
  1. bazen çok güzel bir atmosfer olur ya hani, böyle güneş batarken, denizin üstü kırmızı olur, martılar uçuşur, ufak bir çocuk elinde ki balonla önünüzden geçer, bir vapur düdüğünü çalar, dalga sesleri etrafı huzurla kaplar, ferah bir yosun kokusu duyarsınız ya, işte öyle bir anda, manzaraya mal gibi bakmak ve "bu magnum double denen dondurmanın kabuğu da çok kalınmış, kırıp yemek lazım hocu" diye düşünmek gibidir süpersonik ortamdaki düz adam olmak.

    efendim, pek süpersonik bir kişiyi istanbul feribotuna bıraktıktan sonra, hazır arabayı parkettik, ödedik zaten parayı, bari biraz mudanya'da turlayayım, manzaraya bakayım da park parası yanmasın diye düşünerek, sahil boyunca yürüdüm dün. sahil de yanlız başıma yürüyüp, gözlerimi ufka diktiğimde, bir an kendimi duygulanmak zorunda hissettim, ne de olsa sahilde tek başına yürüyen adamdım, gerçi ıssız adam gibi baston niyetine dayandığım bir odunum yoktu ama yine de bir miktar gizem barındırmalıydım.

    beni duygulandıracak, gizemsizliğime gizem katacak bir obje aradı gözlerim, ayvalık tostçusunu gördüm önce, bir süre kafamı oyaladı fiyat tablosu. derhal şimdi sosis şu kadar olsa, ekmek nerden baksan şu kadardır diye hesaplar yaptım kafamda, karını hesapladım, önümüzde ki beş yıllık kalkınma planını yaptım. sonra sıkıldım bundan, zira adam bariz zengin olacaktı, ve bunun farkında değildi.

    neyse efendim, üstümdeki izleniyormuş hissi yüzünden elimi koyacak bir yer bulamayınca, girdim bir bakkala, magnum double isimli dondurmadan aldım, yürürken yalanmak istemediğimden de, iskeleye çıkıp, dondurmamı yemeye başladım. iskeledeydim, ortam, atmosfer şairaneydi, ama tek düşündüğüm dondurmanın bol kalorili kalın kabuğuydu.

    ben dedim ota boka ağlayan adamım, burada neden duygulanamıyorum, gerçi bu duygulanamama işi biraz hüzünlenmemi sağladı, lakin koluma damlayan dondurma ile kendime geldim, kolumdaki dondurmayı yalarken, saatime baktım, park saati dolmuştu, bugünlük bu kadar yeterdi. beş liraya beş kuruşluk turum bitmiş, eve dönme saati gelmişti.

    dönüş yolunda, martıları düşünmedim, "martılar beni düşünsün hocu." dedim. mutluydum.
    23 ...
  2. 2.
  3. - ortama bak muammer her taraf cıstak cıstak kız kaynıyor.

    + üç kere beş yirmi beş sekiz daha otuz üç altı ekle otuz sekiz.

    - o ne lan kızları mı sayıyorsun oğlum?

    + göte girecek para miktarını hesapladım.

    - lan manyak mısın? her taraf kız dolu, koy götüne paranın.

    + abi eve metrobüsle mi gidecem? 1.30 tl versene?

    - senin amına koyayım muammer.

    + şu kız güzel di mi?

    - siktir git.
    2 ...
  4. 3.
  5. biz üç kişiydik.

    maçı izlemeye bir bara gittik.

    aramızdan birisi esmerdi. ama yoktu onun üstüne sarışın hatun kaldıranı.
    diğeri modacı. ünlü modacılardan birinin atolyesinde çalışıyor.

    biz üç kişi maçı izlemeye bir bara gittik. ve 5 kişinin yanına oturduk.

    bu beş kişinin 4 ü kızdı. biri kendi deyimiyle ibne.
    bir barda maçı izlemek için oturan bu 8 kişiden 7 si avrupadan bahsediyordu. paris ne denli güzelmiş lan. onu anladım.

    hatta ikisi ertesi gün milanoya geçiyordu da yanlarına ne alacakalrını bilemediler.
    yabancılarla yaşadıkları olayları anlatıp gülerlerken. yusuf gol attı.

    bir tek ben sevindim.
    ----
    hoş aldığım maaş dolara çevrilebiliyordu. ama dolarla maaş almayan bir ben vardım.
    aralarında bir ben türk üniversitesinde okumuştum. onu anladım daha sonra.

    gole de bir ben sevinmiştim.
    hoş akabinde yediğimiz gole de bir ben üzüldüm zaten.

    biz sekiz kişi bir barda maçı izlerken muhabbet sekse doğru ilerledi. o anda bobo adeta sokup çıkardı. en az bobo kadar sevindim barın ortasında. kendi arkadaşlarım bile garip baktılar.

    masada oturanlardan ikisi birbirini yer gibi davranmaya başlamıştı bile. arada, konuşmalarına seksi fransızca kelimeler katıyorlardı. (izolasyon, çekomastik, kriteriyum). tabiki anladığım tek şey içtiğim içkinin mesaneme yaptığı baskı idi.

    tuvalete indim.
    tekrar masaya döndüğümde seks muhabbetinin bittiğini olayın direk sekse geçtiğini fark ettim. aralarında fransızca konuşanlar artık sadece öpüşüyorlardı. vay anam vay neler dönmüş demeden, bobo fileleri ve beni tekrar havalandırdı.

    birbirlerini yemeyi bırakamayan arkadaşlarım kalkıp başka yerde devam etmek istediler.
    bir bara maçı izlemeye giden 6 kişiydik artık. üçü kız, biri kendi deyimiyle ibne.

    içkiyi tazelemesi için gözlerim garson ararken, çok ünlü bir felsefecinin adı hatırlanmaya çalışılıyordu masada. ama ben biliyodum ki 4. golün adı holoskoydu.

    muhabbet hiç enlemesine gitmeden sürekli diklemesine derinleşiyordu. bir korner pozisyonu sırasında nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde sohbet kadın haklarına ve ülkemizde ne denli olmayışına gelmişti. ( ben ibne olandan şüpheleniyorum)

    saçma sapan bir penaltı düdüğünden sonra, "hayatımda böyle sikindirik iş görmedim ben" diyerek hem muhabbete hem maça yorum yaptığımı fark ettim.

    maç bitti yüzümde çocuksu bir gülümsemeyle döndüm arkadaşlarıma, başka bir yerlere gitme planı yapıyorlardı. 6 kişiydik ve benim bir planım yoktu. ama kızlardan ikisinin ertesi gün erkenden italyaya uçması gerekiydu. gece erken sonlandı.

    çok kültürel, diklemesine derin, ve çağdaş muhabbetler dönen masada, beraber eve döndüğüm arkadaşımın, kızıl saçlı kızla tüm akşam boyunca inanılmaz güzel muhabbet ettiğini, aynı yazarın kitaplarından hoşlandıklarını, telefon numarasını aldığını eğer italyaya gitmeseymiş bu akşam kesin onu götürebilecek olduğunu dinledim.

    benimse tek aklımda kalan "bobo ne koymuştu be uzaklardan". bir de o ibne olan sanırım beni kesiyordu.

    manitamın yanına döndüm. sabha kadar sarılarak uyudum.

    belki bir barda maçı izleyen 8 kişinin arasındaki düz adamdım ama,
    manitamın yanında kaşık posizyonunda yatarken ve bobonun golünü düşünürken enlemesine muz yemiş gibi sırıtıyordum.
    44 ...
  6. 4.
  7. öyle bir toplantıydı ki, takım elbisesi italyan olmayanı içeri almıyorlardı. sinerjik ve kulağında bluetooh takılı herkes toplanmıştı. saatinizin kadranı ne kadar büyükse, o kadar çok sözünüzün geçtiği bu ortamda, ben de vardım. prezantabllığıyla gözleri kamaştıran yanlız ve güçlü abla dalga geçercesine kükredi "iyi de 2020'de ne yapacağız?", ortada fikirler uçuşmaya başladı, herkes önümüzdeki 50 yıl için atıp tutmaya başlamıştı. sanki o an bir tek ben şu anda yaşıyordum. "2020'ye kim öle, kim kala" demek istedim, ama şirket içi imajımı zedelememek için sustum. söz bana gelmesin istiyordum. kesin bir hata yapacaktım.

    tam o sırada telefonum çaldı, elimi kulağıma götürüp bluetooth kulaklığıma tıkladım, yurtdışından arıyorlardı, ağdalı bir ingilizce ile konuşarak, odadan çıktım. odadan çıkar çıkmaz ingilizcem bozulmuştu. karşımda ki şirket yetkilisi de düz adamdı, bana bu ayın bütçesiyle ilgili sorular soruyordu, o sorular bana şeker gibi geliyordu. sorun vardı ama 2009'a dairdi. anı yaşıyorduk ikimizde. kibarca kendisini geri arayacağımı, dert etmemesi gerektiğini, herşeyin olacağına varacağını söyledim. nasip, kısmetin ingilicesini bilmediğime hayıflandım.

    içeri girdiğimde, karizmatik dışarı çıkışım nedeniyle, ilgi odağı oldum, ki bu istediğim son şeydi, prezantabl ablanın, herkesin bildiği ama gizli uzatmalı sevgilisi, onaylamamı beklercesine, projektördeki grafiği göstererek siz ne düşünüyorsunuz dedi. grafiğe baktım, sonsuza dek uzanan bir tablo gibiydi. 2020'yi gördüm, kendini vizyoner sanan bu kişilere göre 2020'de uzay gemisi üretecektik. kesinlikle onaylamıyordum, ama ortam benden sanki o toplantı new york'ta bir gökdelende yapılıyormuşcasına bir laf etmemi bekliyordu. mesela "2018 son çeyrek girdileri provizyoner bir bakış açısıyla yansıtılmamış" gibi bir şeyler söylemeliydim. ama gerçek sorunlarım vardı.

    "italya ile görüştüm, bu ayın bütçesi ile ilgili problemler varmış, bir karar almamız lazım, önümüzdeki ayı planlayalım bence, bunu gözönünde bulundurarak" dedim. 2020'lerde, 2050'lerde gezen bir topluluğa, aylık sorunlardan bahsetmiştim. ortamı mahfetmiştim. beni geçiştirdiler.

    prezantabl abla, prezantabl abinin kulağına eğilip "mühendislik kökenli di mi bu ?" dedi.

    eşşeğe semer vurmuşlardı ama eşşek yine eşşekti.
    9 ...
  8. 5.
  9. ortamda süpersonik olan adamlardan daha fazla dikkati çekecek kişidir. bunun bi adı vardı da unuttum şimdi bak.
    4 ...
  10. 6.
  11. Fransa'da şık bir restoranda, gümüş çatal ve bıçaklar mum ışığında parlarken;

    Süpersonik kadın : ne yersiniz ? mösyö jean-jubulüüü özellikle bıldırcın ve keklik'i çok güzel pişirir.

    Düz adam düşünce balonu : (hocu bıldırcın mı daha büyüktü, keklik mi? Bütün gün birşey yemedik, ağzım koktu resmen.)

    Düz adam : siz ne alırsanız, ne de olsa daha tecrübelisiniz*.
    6 ...
  12. 7.
  13. - işte sonra, atomların kütlesel çekimle itişmerini inceledim.
    + aslında var olan dünyada, ya da algılayabildiğimiz evrende hiç olası durumlar değil.
    - gerçekten, evrenin sadece bellirli bir yönünü algılayabiliyoruz, ya da öyle sanıyoruz.
    + ya da böyle bir evren hiç var olmadı!
    " naptınız lan joniii depler, bugün dünyayı kim kurtarıyoo, eheh lan keseli sıçan sen de mi burdasın!"
    - kim bu düz kardeşimiz?
    + tesadüf sadece!
    - tesadüf aslında/...

    (bkz: olaya sağ çaprazdan yaklaşmak)
    1 ...
  14. 8.
  15. italya'da; küçük, şirin, kareli masa örtülü pizzacılardan birine oturulmuş, grissini kırtlarken, menü incelenmektedir.

    Süpersonik adam 1 : ahh tartuffo*'lu yiyelim, çok eşsiz bir lezzet
    Süpersonik adam 2 : mozzarella'lıyı tercih ederim ben, yanlız buffalo olsun, daha güzel oluyor o
    Süpersonik kadın : porcini'li yiyeceğim ben, gorgonzola noci'de olabilir
    Düz adam : hocu hepsi 20 euro, en çok malzeme hangisinde varsa ondan söyleyelim, bak sayıyorum 1,2,3,4,5 .. bak bunda 5 malzeme var gerçi pomodoro*'yu da malzemeden saymışlar ama olur öyle.
    7 ...
  16. 9.
  17. - ses hızını aştık muammer, sıkı tutun, uçak sallanıyor.

    + o değil de bolton - manchester maçına üst mü oynayayım alt mı?

    - allah belanı versin, ne oynarsan oyna muammer, düşüyoruz haberinde yok.

    + en iyisi ilk yarı 1, ikinci yarı 2 olsun.

    - god bless you.
    1 ...
  18. 10.
  19. (bkz: süpersonik) ses hızının üzerinde olan hızları belirtmek amacıyla kullanılan terimdir. sesli ortamlarda sessiz kalmaktır. (bkz: düz adam) tek kişilik aşklar yaşarlar. diyemezler, denilemezler. akşam yemeğinde illa çorba içerler. ya mercimek, ya tarhana. kremalı mantar çorbası içtikleri vuku değildir.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük