bizi bu güzel havalar mı mahfetmekte acaba şeklinde açıklanacak durum. ama bu açıklamaya katılmamakta, nedir şu baharın bizden çektiği demekteyim. gelse de bir genleşsek tren rayları misali diye yollarına gül döküp, sonra pencereyi açmamak, naza çekmek...* ha bir de hayatını bahar rehaveti modunda bitirenler biliyorum, reçete çok basit kar altında bile dünya derdi hava civa az votka diye bir şey var!
efendim havaların azizlğinden midir yoksa aziz st. antoinın ahı mı tuttu nedendir bilinmez ama yazarların psikolojik ve biyolojik randımanlarının zenci dilenci gibi yerlerde süründüğü tabiri caizse kendilerini yumuşamış polen formunda hissetmelerini körükleyen rehavettir.
bugünlerde insanın canı ne oylamak yapmak ister ne başlık açmak ne entry okumak ne mesaj göndermek... türkçesi yazar rehaveti donuna hücresine kadar hisseder.
bir gideyim yatayım sonra gelirim ritmiyle otur kalk yat kalk yaz kalk havalesi geçirir yazar.
ellerini kavuşturup ağzını buruşturan yazarın ne zirve hevesi kalır ne sözlük havası hasbelkadar her şeyden bir süreliğine soğuma evresidir.