--spoiler--
Bir saat değil, üç beş saat daha eklense diye geçiriyorum içimden. Gece, ben artık gözlerime söz geçiremez, bir battaniyenin altında düşüncelerden düşlere dalarken gelse Karanlık beni incitmese.
Dur gitme yaaa, biraz daha bekle, sana ihtiyacım var diye yalvardığımda, köşesine çekilen güneşi suçluyorum. Tıpkı şişen badeciklerim için buzlu suları; baş ağrım yüzünden barmeni; düğmesi açılıp frikik vermeme neden olam gömleğimi; 1.75′e eremediğim için genlerimi; çekip gittiğim için seni suçladığım gibi.
Yağmurun bulutların ağlaması olduğunu sandığım günleri özlüyorum.
Dans eden denize ve köpüklü dalgalara uzun uzun bakıp uzun uzun düşündü. Merhametli, güzel ve samimi insanları düşündü. Deniz gibi, yağmurun kokusu gibi, suda yüzen balıklar gibi temizdi bu insanlar. Birkaçıyla tanışmışlığı, ahbaplık etmişliği vardı. Bu insanlarla konuştuğu vakit onlara herşeyini anlatmak, onlara ne kadar harika şeyler düşündüğünü göstermek isterdi. Onu daha iyi tanısalar daha çok seveceklermiş gibi hissederdi hep. Halbuki, herkes kendisi hakkında böyle düşünmez midir?