söykü dergisi sayı 6 sınıf

entry46 galeri8
    1.
  1. "herkese merhaba,

    101 sene önce bugün doğmuş olan bir yazara borçluyuz bu sayının temasını. bahsettiğim yazar, her ne kadar pek çok eser vermiş olsa da, çoğunluğun - aslında kendisinin hiç beğenmediği ve eseri tahrip edildiği için dava açtığı - "hababam sınıfı" filmi ile tanıdığı rıfat ılgaz'dan başkası değil.

    oldukça zor bir hayat geçirmiş olan kronik verem hastası ılgaz, "sınıf" adlı kitabını yayınladıktan sonra 6 ay hapis yatmış, çıktığında da hem öğretmenlik mesleğinden men edilmiş, hem de çocuklarını güvence altına almak ve onları da komünist yaftasından kurtarmak için eşinden boşanmıştır. ilginç olan ise, ılgaz'ın komünizminin aslında her toplumçu yazarın satıraralarında hissedilen tınıdan fazla olmamasıdır.

    hayatı tıpkı bir aziz nesin romanı kahramanı gibi geçen ılgaz'ın yaşadığı en büyük trajikomik çelişki, hiç beğenmediği bir film ile tanınması değil, yayınladığı zaman toplatılan "karartma geceleri" isimli kitabının, bugün milli eğitim bakanlığı tarafından 100 temel eser listesine alınmasıdır.

    yazarların yaşadıkları dönemlerde değerlerinin anlaşılması umuduyla, size rıfat ılgaz'ın anısına çıkardığımız "sınıf" sayısını sunuyoruz.

    yedinci sayımızda görüşmek üzere.

    hepinize iyi okumalar."(experimental)

    @______________________________________@
    _____________söykü dergisi_________________
    ________________sayı 6____________________
    _______________konu: sınıf__________________
    @______________________________________@

    der beyan ı hüzün ... (avea11)

    hatice öğretmen meğer komunistmiş ... (efervesantadem)

    fahişe gecenin çamur sıvası ... (eksipozitif)

    bir öykü bir söykü çengelli iğne ... (entry ne be)

    kıymete binen shrek ... (esesdopiyespiyes)

    boş sıra ... (f628)

    geçmiş zamanın rengi ... (gicir bey)

    üç dişi köpek ... (kadrolu cikarci)

    bizleri sınıflara bölenlerin sınıfta kalması ... (kaideyi taciz eden istisna)

    kurutulmuş kırmızı karanfil ... (liberalisticcommunist)

    intihar sınıfı ... (mogosog)

    hapishane kulübü ... (pinkwaterdrop)

    saat 5 00 ... (seyyar motto)

    toprak ve su ... (siyahgiyenadam)

    kırmızı bir yıldız ... (turkuaz)

    ibo ve çatışma ... (van golu cannavaro)

    @_________________________________________@
    *öyküler yazar isimlerine göre sıralanmıştır.

    web sayfamız üzerinden okumak için:
    http://www.soykudergi.com/sayi-6-sinif/

    tüm sayılar için:
    http://www.soykudergi.com/

    6. sayı öykü seçim ekibi: biradetbeyfendi, efervesantadem, esesdopiyespiyes, experimental

    pdf tasarım: experimental

    ekip ile ilgili not: "mbaran" sağlık problemleri, "ischam" ise minik bir iletişim problemi nedeniyle, bu sayıda ekipte yer alamadı, bundan sonraki sayılarda devam edecekler.

    ***

    duyuru 1: Bu sayımızın 1 hafta geç çıkmasına neden olan, son günlerde hepimizin çokça vaktini almış sürprizimizi 03 mayıs'ta açıklayacağız. umarım hepiniz beğenirsiniz.

    duyuru 2: 12 mayıs tarihinde istanbul beyoğlu'nda (mekan henüz netleşmedi) bir zirvemiz olacak. söykü'ye öykü yollamış, söykü'den bir öykü okumuş herkesi bekliyoruz, güzel bir de hediyemiz olacak gelenlere. detaylı bilgi için (bkz: 12 mayıs 2012 söykü zirvesi) başlığını takip edebilirsiniz.

    duyuru 3: önümüzdeki sayının konusu, deri. (deri; ten anlamında da kullanılabilir, kurban derisi anlamında da, deri koltuk veya daha pek çok anlamda da. uygun kullanım sizin yaratıcılığınıza kalmış). öykülerinizi, 11 mayıs cuma akşamına kadar bana iletebilirsiniz. (bkz: söykü dergisi sayı 7 deri)
    6 ...
  2. 2.
  3. şimdiden akıllara, yazılacak öykülere konu olabilecek yüz farklı çeşit olayı, durumu, insanı getiren söykü dergisi 6. sayının konusu: sınıf

    of be, ne malzeme çıkar bundan!

    şimdiden kolay gelsin! *
    5 ...
  4. 3.
  5. kapsamlı bir konu...

    biraz düşününce haylazlıklar olacaktır muhakkak...
    1 ...
  6. 4.
  7. bir toplumsal sınıf teması işlenebilir sayı olacaktır.

    yalnız geçenlerde spielberg'ün son filmi war horse'u izledim de. dedim bir öykü de böyle olmalı be abi. filmin konusu, teması at ve film boyu baş kahraman at. atın verdiği duygu ana tema, at ile insanın ilişkisinin verdiği diğer duygular, iyi bir öykünün, iyi bir film hikayesinin zengin ve uygun teknikte ele alınmışlığın iyi bir örneği. belirli bir tema çerçevesinde gidecek bir öykünün de tekniği en az bu kadar iyi olmalı. güçlü olmalı dedim kendi kendime.
    4 ...
  8. 5.
  9. öykü yayınlama tarihini ileri bir tarihe atarak yazarlara zaman kazandırılmıştır.
    5 ...
  10. 6.
  11. sınıfta sınıf ayrımı gözetmeksizin sevişenler başlığımla yerimi alacağım bölümdür.

    en kısa zamanda yazacağım.

    (bkz: reserved)
    4 ...
  12. 7.
  13. söykü dergisi sayı 6 sınıf öykü yayınlama süresi; yarın gece 00:00 'da sona eriyor.

    pekiyi! sizin öykü kahramanınız ne olmak istiyor?

    - asilzade ya da alelade olmak,
    - işçi, köylü, asker ya da sanayici olmak,
    - first class seyahat ediyor olmak,
    - hababam sınıfı'nın bir üyesi olmak,
    - kınkanatlılar sınıfından bir böcek,

    ya da,

    - çift çenekliler sınıfından bir çiçek olmak.
    2 ...
  14. 8.
  15. kurutulmuş kırmızı karanfil ;

    çok sevdiğim, yazılarını hiç kaçırmadığım, kaslı, heybetli ve bir o kadar da centilmen olan sevgili liberalisticcommunist adlı yazarın kaleme aldığı çok boktan bir hikaye.

    hayır bu benim şahsi yorumum.

    kusura bakmasın ama gerçekten çok tırt olmuş. konudan konuya atlamalar, çok detay kulanmalar, acıtasyon yapmaya çalışmalar falan fıstık.. yazı da çok kopukluklar var. şunu bilmesini isterim ki bu yazıyı başka bi yazar yazsaydı, yani bu hikayenin altında başka bi mahlas olsaydı siktim sene bu listeye giremezdi.

    söykü listesinin tüm sayılarına girdiği için panpası experimental'e teşekkür etmesi gerekir.

    gerçi o da bu yazıyı sonuna kadar okudu mu bilmiyorum ama neyse...

    hülasa, ya ben hikayeden anlamıyorum, ya da bu söykü çok panpiş...
    11 ...
  16. 9.
  17. kurutulmuş kırmızı karanfil / liberalisticcommunist

    Yine bir liberalisticcommunist klasiği. Ya ben çok uç düşünüyorum ya da bu arkadaş temayı hep zayıf işliyor. Umarım sınıf teması sağ-sol çatışmasınca anlatılmaya çalışılmamıştır zira bunun sınıfla değil ideolojik çatışmayla alakası var bence. Ancak okulda geçen kısımlar sınıfa yapılan göndermeler olsa da, ben yine de güçlü bir tema göremedim.

    yalnız Dili oldukça düzgün. Diğer yazılara göre kendini çok daha geliştirmiş ve yenilemiş gördüm bu yazıda bu yazarı. Ancak bu öykülerde hep eksik hissettiğim şey temanın işlenişi olmuştur. Ve öyküden çok fikre önem veren yazılardı bunlar. Bu da onlardan biri. Ben yine de tekniği, öykücülüğü bu kadar iyi bir öyküye siktiri boktan demem diğerlerinin aksine. liberalisticcommunist fikirleri ve bunu kaleme alışı güçlü bir yazar arkadaşımız. bundan önceki birçok öykünün kabul görülmesi de tamamıyle hak etmesinden ötürüdür. ben bu adamı tanımam etmem, "panpişim" de değildir ama orta düzeyde puan verebiliyorum. demek ki aklın yolu bir. eline sağlık.
    5 ...
  18. 10.
  19. bomba gibi bir sayı olmuş. tüm yazarları kutluyorum. bu sayıda özellikle fantastik öykü severlerin kaçırmaması gereken iki adet harika öykü var. gerçi toprak ve su hikaye ile roman arası bir yerlerde ama gene de bir solukta okunabilen harika bir masal :

    kırmızı bir yıldız
    toprak ve su
    3 ...
  20. 11.
  21. toprak ve su / siyahgiyenadam

    Bu öykü hakkında söylenecek çok şey var. Yazar bir deneme yapmak istemiş. ancak ciddi manada başarısız olmuş. Nitekim girişte hissedilen mezopotamya ya da anadolu havası, masal anlatıcı ve “halka” kültürü ile verilirken, hikaye birden orta çağ fantazyasına kayıyor. Öyle ki bizzat yayınlanmış eserlerden içerik bile alınmış, direk ismen. Ki bence hikayenin en büyük hatalarından birisi. Asla başkasına ait içeriği hikayene yerleştirme. Hikayedeki tutarsızlık, hikayenin masal kısmının çok uzun olması, hikaye değil de adeta masal şeklinde anlatılma zorunluluğunu beraberinde getirmiş. Bir öyküde cüzi miktarda masal ya da şiiri ya da bir serenadı kabul ederler de bu kadar uzun bir kısmı kabul etmezler gibime geliyor. Çünkü hikaye bir bakıyorsun masalsı öğelere kayıyor. Bu öykü tam o tatta.

    Dili güzel ve hayal ürünleri geniş de olsa kesinlikle kötü bir deneme olmuş. Türe göre ise çoğu yerde diyaloglar çok zayıf. Diyaloglar hakkında yine çok fazla şey söylenebilir. Hikayenin gelişme bölümü detaylandırmaları iyi olsa da ta başından beri var olan bu “teknik kaos” hikayeyi ne yazıkki aşağılara çekiyor. Bu hikayeye yüksek puan versem emeğe saygı göstermiş olmamakla birlikte düşük puan versem de haksızlık etmiş olmam. yine de böylesi deneysel bir çalışma görmek beni çok şaşırtmıştı. demek ki söykü insanların kalemini geliştirmede itici bir güç. sizler bu eleştirileri umarım yanlış algılamıyorsunuzdur. inanın bunlardır bizi geliştiren, kalemimizi güçlendiren etmenler. eline sağlık sevgili siyahgiyenadam.
    4 ...
  22. 12.
  23. Kırmızı bir yıldız / turkuaz

    Yine bir turkuaz klasiği. Bu arkadaş çok iyi yazıyor. Dilde hata yok nerdeyse. Cümleler akıcı. Yine de diyaloglar öykünün türüne göre çok zayıf.

    neden derseniz; Bir fantastik öykü yazılmışsa ben kafamda kolayca canlandırabileceğim nitelikli diyaloglar ve betimlemeler okuyabilmeliyim. Betimlemeler yine türe göre çok zayıf. sen bir devi tasvir edeceksen ben odevi resmen görebilmeliyim. Tema iyi işlenmiş. Öykünün gidişatının türe göre (fantastik) tutarsızlığından ötürü birkaç puan düşürmüştüm. yine de bu arkadaşın bir tlaloca'a dokunmak öyküsünün varlığın hatırlatırım. bu kırmızı bir yıldız ise çok daha deneysel olmuş. deneysel anlamda söykü'yü şenlendiren ikinci öykü bu siyahgiyenadam'ın toprak ve su'su ile birlikte.
    5 ...
  24. 13.
  25. her sayısı daha da güzelleşen dergimizin altıncı sayısı. tüm yazarların ellerine kollarına sağlık...

    okuduğum kadarıyla;

    .............................................der beyan ı hüzün @ avea11

    --spoiler--
    arkadaşlar şimdi beyite baktığımızda ne görüyoruz? (sınıftan değişik tepkiler gelir) “yazı”, “harf”, “nehir”, “bülbül”, “at”, “bülbül”, “aşk”… (öğretmen şaşkın bir ifade ile) vallahi çok şey görünüyor lakin bu beyitte at görmek hiç hayra alamet değil selim
    --spoiler--

    sesli güldüm * (oha at!?)

    öyküye gelecek olursak;
    biraz fazla mekandan soyutlanmış, gözünüzün önünde olayları resmetmekte güçlük çekiyorsunuz. ilk bölümde hocanın ve diğer bölümde karakterlerin bazı konuşmalarını tırnak işareti veya konuşma çizgisiyle ayırmak daha sağlıklı olur gibime geldi.

    tüm bunların haricinde, divan edebiyatından güzel kesitler sunan bir öykü. okuması biraz zorlasa da -ki bu eski türkçe kelimelerden kaynaklanmakta- keyifli bir yazı. yazarın emeklerine sağlık...

    .............................................hatice öğretmen meğer komunistmiş @ efervesantadem

    gerçekten güzel bir hikaye olmuş. eklenilen görseller, tasvirler, hikayenin akıcılığını arttırmış ve okunmasını daha keyifli hale getirmiş. bir neslin hikayesi güzel bir şekilde işlenmiş. birinci ağızdan anlatılan öykü amacına ulaşmış. sanki yan yana bir sohbet esnasında size anlatılan bir hikaye gibi olmuş yani.

    yazarın emeğine sağlık.

    .............................................fahişe gecenin çamur sıvası @ eksipozitif

    ne yazacağımı bilemedim birden.

    --spoiler--
    ana karakterin zihnine kazınmış temizlik saplantısının, öncesi-sonrası -zaman geçişlerinde- ince nüanslarla vurgulanması, bir insanın kötüye itilişinin adım adım anlatılması, leke denilen şeyin aslında zihinlerde olduğunun vurgulanması...

    okyanus gibi derin bir hikaye olmuş...
    --spoiler--

    ben anlatamadım belki ama yazar tokat gibi anlatmış... yazarın emeğine sağlık...


    .............................................bir öykü bir söykü çengelli iğne @ entry ne be

    öncelikle çok ufak bir kaç yazım hatası;
    --spoiler--
    "bu konuşmayı içerden gelen sesler bolüyor"

    bide 'önlük' yazılması gereken bir kaç yerde "onlük" yazıyor.

    bi daha baktım da; yazarın klavyesinin "ö" harfinde bir sorun çıkmış sanırım yazarken... *
    ayrıca "uatnıyor" sanırım "utanıyor" olacaktı...
    --spoiler--

    öyküye gelecek olursak; verilmek istenen mesaj gayet sade ve net bir dille anlatılmış, akıcı, sade bir anlatım seçilmiş. okunması insanı yormayan -hatta ilk okul yıllarına götüren- samimi bir yazı olmuş.

    yazarın emeğine sağlık.

    .............................................kıymete binen shrek @ esesdopiyespiyes

    çocuklar bizlerin bakamadığı gözlerle bakıyorlar ve bizim göremediklerimizi görüyorlar hayatta. yazar bunu çok iyi yakalamış. kısa kısa bölümler halindeki hikaye okuyucuyu hem yazıdan koparmıyor, hem de okumasını kolaylaştırıyor. sade bir konu başarılı bir şekilde işlenmiş.

    yazarın emeğine sağlık.

    .............................................boş sıra @ f628

    şık bir kurgu ve güzel bir finalle sizi şaşırtacak bir öykü. özellikle final bölümü gayet güzel. yazım akıcı. uzun görünen paragraflar sizi korkutmasın, kafa sesiyle yazılan bir öykü olduğu için okunmasında bir sorun yaratmıyor. sayının en beğendiğim öykülerinden birisi...

    yazarın emeğine sağlık.

    .............................................geçmiş zamanın rengi @ gicir bey

    çok değişik bir deneme olmuş, anlatımda kullanılan cümleler çok kuvvetli. yazarın dilinden konuşacak olursak çok koyu ve sıcak renklerden cümleler kurmuş. okunması biraz zorlasa da, okuduğunuza pişman olmayacağınız lezzetli bir öykü.

    devamı gelecek....

    ----
    kendi hikayemden kısaca bahsetmek istiyorum. (bkz: toprak ve su)

    bir önceki sayıda da belirttiğim gibi, yazdığım tüm sayılara farklı türlerde öyküler verdim. bu sefer fantezi (kaçış) edebiyatından bir deneme yapmak istedim.

    öncelikle; roman ve hikaye arasında bir yazı oldu. bu tür hikayeler -bana göre- kısa olduğu zaman doyurucu olmuyor. bu yüzden ortasını bulmaya çalıştım. aşağı yukarı 24 sayfa tuttu.
    karakterlerin ve mekanların isimlerini türkçe yapmamın sebebi ise hikayenin uzunluğuyla paralel. şunu anlatmak istiyorum; eğer bu yazı yeterince uzun olsa, kullandığım isimlere okuyucu daha kolay adapte olacak. yabancı isime adapte olmaları daha da uzun sürer.

    kullanılan yaratıklarda orta dünya esintisi olduğu doğru. zaten bu gün tüm fantastik eserler orta dünya evreni üzerine veya diğer eski mit'ler üzerine kuruludur. bulacağım her yeni yaratık, her yeni ırk, okuyucunun adaptasyonunu daha da aşağı çekecekti. bu yüzden yunan mitolojisi ve orta dünya'dan seçmeler yaptım.

    oldu veya olmadı, okuyan gözlerini yoran ve yorum yapan herkese şimdiden teşekkür ediyorum...
    7 ...
  26. 14.
  27. der beyan ı hüzün ... avea11

    çocukken hayat mecmuasında okumuş olduğum bir yazıyı aklıma getirdi bu öykü. bülbülün güle söylediği şarkılar ama gül ün cevap vermemesi. aşkından deli divane olan bülbül nihayetinde gül e giderek sarılır. kendisine aşık olan bülbülü gene kendi dikenleri ile öldürür gül ve dikenleri ile emdiği bübül kanını da kendine renk olarak katar. çünkü bülbül herhangi bir güle değil beyaz olana aşıktır. ama beyaz gül de etrafındaki kırmızı gülleri kıskanmaktadır. onlardan biri olabilmek için de bülbülün kanını emer ve kendini kırmızıya bürür. bu hikaye bana çok tanıdık geldi.
    3 ...
  28. 15.
  29. fahişe gecenin çamur sıvası | eksipozitif

    Anlatımını, konuyu işleyişini çok beğendiğim bir yazar eksipozitif. insanı vuracak konuyu iyi seçiyor ve o konuyu işlerken kendine has tarzını bariz şekilde ortaya koyuyor. Yazının altında imzasını görmesem de "bu eksipozitif'in yazısı!" diyebilirim rahatlıkla.

    Ve bu sayıda da insanı ürperten, derinden sarsan bir konu daha işlemiş. lakin bir okuyucu gözüyle eleştirmek istediğim birkaç nokta var ki şöyle:

    -nokta kullanmaktan pek hoşlanmıyor yazarımız. nokta kullanmaktansa virgülle ayrılmış tek bir cümle kurmayı yeğliyor. fakat bu da -yazık ki- okuyanı nefes nefese bırakıyor. cümle devrik ya da uzun olabilir, buna itirazım yok. ama kimi cümleleri var ki kesinlikle birkaç cümleye ayrılmalı. buna dikkat ederse bir dahaki sefere, daha akıcı bir anlatım elde edebilir bence. o zaman cümle ne zaman bitecek diye düşünmek yerine, kendimizi o nefis anlatıma bırakabiliriz. şahsen ben bırakmak istiyorum! beni bundan mahrum etme eksipozitif.

    -konu klişe. fakat asırlar boyu, kadın bedenine ve ruhuna saygı duyulmadığı sürece her yazarın israrla yazmaya devam edeceği bir konu. benzer şeyleri ben de çok yazdım ve her ne kadar klişe olsa da yazmaya devam edeceğim, eminim. bu anlamda klişe olması bir şey değiştirmez. lakin klişe konularda bir zorluk vardır; işleyişin klişe olmaması gerekir. yazar milyon kere yazılmış bir mevzuyu öyle bir işlemelidir ki okuyan bu konu hakkında ilk kez okuyormuş gibi hissetsin. vurucu cümleleri olan bir yazar eksipozitif. bu bahsettiğim şeyi kolaylıkla yapabilir. ama bu öyküde yapmamış. bölümler çok kısa geçilmiş. hikaye hemen bitsin gibi bir telaşa girilmiş sanki. daha detaylı, daha sıralı, daha özenli olsaydı... tadına doyum olmazdı.

    lakin her şeye rağmen tadı damağımda kaldı. seviyorum senin yazdığın şeyleri okumayı eksipozitif. kalemine, yüreğine, hayallerine sağlık.
    6 ...
  30. 16.
  31. geçmiş zamanın rengi | gicir bey

    Nefis cümleleri var yazarın, benzetmeler gerçekten müthiş. pek severim ağır cümleleri, anlamak için iki defa okumak zorunda olduğumuz türleri. ve gicir bey'de bu cümlelerden yığınla var. bu anlamda okumayı seveceğim türden bir yazar.

    fakat bu öyküde nereden çıktık, nereye bağladık, yola çıkarken hangi amaçtaydık... çözemedim. fazla soyut kalmış yazı, yazarın vermek istediği neydi sorusunun bir cevabı yok bende. belki de ikinci defa okumalıyım. ikinci defa okuduğumda, değişen bir şeyler olur umarım. buraya zevkle edit düşeceğim o zaman.

    bir de gözüme ilişen ve okurken koca bir es vermeme sebep olan yazım hatası var tabii: yeyip demiş yazarımız, yiyip demesi gerektiğini eminim o da biliyor. ama okuyucu böyle de cins işte, her şeye feci dikkat ediyor. *

    yazıyı biraz daha sadeleştirse, biraz daha basit bir hale getirse, okurken daha bi' keyif verebilir okuyan kişiye gicir bey. neyse, ben şimdi yazıyı yeniden hatmetmeye gidiyorum. dönüşte bu fikirlerimi değiştirdiğimi gösteren bir edit'im olur umarım.

    ancak ahenkli cümleleriniz için tebrik etmeden ayrılmak istemem buradan gicir bey. kaleminize sağlık.
    4 ...
  32. 17.
  33. içinde birbirinden kaliteli öyküleri barındıran son sayı.

    başlıyoruuz...

    bizleri sınıflara bölenlerin sınıfta kalması ... (kaideyi taciz eden istisna)

    başlardaki sürükleyiciğini sonlara doğru yitirmiş öykü. bana kalırsa, çok doğru bağlanmamış. zira ortalarda kopmaya başladım öyküden. daha vurucu, daha öyküleyici anlatılabilirdi belki. ya da daha diyaloglar daha inandırıcı olabilirdi.

    bir öykü bir söykü çengelli iğne ... (entry ne be)
    bağdaştırma kesinlikle oldukça başarılı. ders verme, ya da ders verme dememeyim de, bir şeyler anlatma çabası var yazarın. keşke bunu bu kadar belli edip, çok keskin cümleler kullanacağına daha yumuşatsa, daha bir öyküleseydi öyküyü. genel olarak başarılı buldum.

    fahişe gecenin çamur sıvası ... (eksipozitif)
    çok farklı bir öykü olmuş konusu itibariyle. duygu yüklü, sürükleyici bir öykü. betimlemeleri çok başarılı buldum. sanatsal ve doğal. ikisini aynı anda becrebilmek kolay değildir. keşke sonuna daha yavaş gitseydi yazar, daha çok tadına varabilseydik. sanki aceleyle yazılmış bir havası var.

    hatice öğretmen meğer komunistmiş ... (efervesantadem)
    kişiler, olaylar, betimlemeler öyle yerinde, öyle tadında anlatılmış ki.. sonunu da gayet ustaca bağlamış yazar. tek gözümü tırmalayan geçmiş zaman ekinin hemen hemen her cümle sonunda kullanılması oldu...

    naçizane yorumlarım devam edecek efendim...
    3 ...
  34. 18.
  35. kurutulmuş kırmızı karanfil | liberalisticcommunist

    Anlatım dilini sevdim bu yazının. Akıcılık başarılı bir şekilde sağlanmış ve okurken yormuyor insanı. Rahat bir kalemi var liberalisticcommunist'in. Bu anlamda tebrik edilesi.

    Ayrıca konu itibariyle de etkiledi beni. Sağ sol olaylarının, 'minik' gözler ardından yansıması bir nevi. Ki bu noktada takdir ettiğim bir şey de var ki o da şu: Yazar, herhangi bir grubun gözünden bakmamış olaya. Sağ pencereden solcuyu, yahut sol pencereden sağcıyı katil ilan etmemiş. Durumun ucu açık bırakılmış ve her iki tarafın da nasıl bir savaş içinde olduğu hakkında fikir verilmiş. Sonuçta o dönemde hangi taraftan olursa olsun, herkes öldü. Yaşarken hem de...

    Ki zaten Stephen King'in yazmakla ilgili önemli bir tavsiyesine de uymak demektir bu dengede yazmak. Şöyle der King: "Bütün karakterlerinizi eşit derecede sevin. Yazar için 'kötü karakter' diye bir şey yoktur."

    Öte yandan dikkatimi çeken birkaç hataya da değinmek istiyorum:

    #çocukca (Ünsüz benzeşmesi sebebiyle 'çocukça' olmalıydı.)
    #o'nun (Kesme işaretiyle ayırmak kesinlikle yanlış. Özel isim değil, belgisiz zamirdir o. Ve ekleri ayırmak manasızdır.)
    #-" (Yazı içi konuşmaları ya " ile ya da - ile vermek lazım. Her ikisinin aynı anda kullanımı hatalı.)
    #bu çocuk adam olacak! hanım. (Ünlem cümle sonunda olsaydı keşke. Böyle yerini yadırgamış gibi duruyor.)
    #istiklal marşını (istiklal Marşı özel isimdir işte. o zamirini değil, istiklal Marşı'nı ayırmak lazımdır ek geldiğinde.)

    Bir de minik bir mantık hatası gördüm yazıda, ben mi anlayamadım acaba? Şöyle ki; "öğrenciler sınıflarda, önden arkaya doğru boy sırasına göre oturtulurdu ve bayrak töreni de aynı nizamda yapılırdı." cümlesinde, bayrak töreninde bir yerlere 'oturtulmuş' öğrencilerden mi bahsediliyor sahi? Sanıyorum yazar, burada oturtmak kelimesini kullanırken, aklından başka şeyler geçiyordu. Gözden kaçmış olmalı ama okuyucu pimpiriklidir ne yazık ki.

    Bunlar dışında, severek okuduğum ve etkilendiğim bir yazı oldu. Ülkemizin hazin bir gerçeğine parmak basılmış ve unutulmamış bir hüznü kelimelere dökmüş yazar. Ben sevdim, okumaktan keyif aldım.

    Tebrik ederim.
    7 ...
  36. 19.
  37. intihar sınıfı | mogosog

    imla kusursuz sayılır. Şeklen hata yok denecek kadar az.

    Anlatım akıcı. Yazı parçalara ayrılarak okuyucunun dikkatini toplaması sağlanmış, pek güzel.

    Enteresan bir girişle başlıyor, insanı nefessiz bırakacak kadar heyecanlı bir gelişme bölümü ile devam ediyor. Okurken çıldırıyorsunuz, merak içinde yutuyorsunuz kelimeleri. Koşuyorsunuz yazının içinde, ama bu hızda giderken hiçbir detayı da atlamak istemiyorsunuz. "işte!" diyorsunuz içinizden, "bu şahane bir hikaye!"

    Sonuna gelmek için kafayı yiyorsunuz resmen. Soluğunuz hızlanıyor, kalbiniz daha hızlı atmaya başlıyor. Durup durup sorular soruyorsunuz kendinize: "Nedir bu insanların derdi?"

    Sona gelene kadar her şey müthiş de... sonda tam bir hayal kırıklığı yaşadım ben kendi adıma ne yazık ki. böylesi bir heyecan, sondaki belirsizlikle yarım kaldı. okuyucuyu içine çeken, heyecanlandıran, soluk soluğa bırakan şey sondaki gizemdi oysa. yazarın dahi bilmediği bir gizem, neden yazılsın ki?

    bu tarz yazılarda sonda sıkı bir vuruş şart bana kalırsa. evan'ın derdi her neyse, yazarın bunu biliyor olması gerekirdi. ve en sevdiklerini bu adamın sözleri için harcamış insanların, kendi canlarına kıyamamalarını bilmek yetmez. sonrasında onlara ne olduğunu bilmek ister okuyucu.

    dediğim gibi; giriş ve gelişme nefes kesici. ama sonuç... hiç yakışmamış beklenene.
    6 ...
  38. 20.
  39. hatice öğretmen meğer komunistmiş | efervesantadem

    Öncelikle imla ve yazım hatalarından başlamak istiyorum eleştirmeye, zira öyle çoklar ki unutmaktan korkarım.

    yazar yazmış: "ben doğduğumda ablamın beş yaşında olması ve eskiden ablaların abla gibi olması tüm çocukluğumda hani deyim yerindeyse ekmeğini çok yediğim bir hediye idi benim için."
    doğrusu: ben doğduğumda ablamın beş yaşında olması ve eskiden ablaların abla gibi olması tüm çocukluğumda -hani deyim yerindeyse- ekmeğini çok yediğim bir hediye idi benim için.

    yazar yazmış: "hem ablam ve hem sınıfında ki diğer kızlar başıma üşüşüpte beni öpmeye sıkıştırmaya başladıklarında ben etrafımda ki kalabalıktan kafamı uzatıp hatice öğretmeni görmeye çalışıyordum."
    doğrusu: hem ablam, hem de sınıfımdaki diğer kızlar başıma üşüşüp de beni öpmeye, sıkıştırmaya başladıklarında ben etrafımdaki kalabalıktan kafamı uzatıp hatice öğretmen'i görmeye çalışıyordum.

    yazar yazmış: "işte o gün ben de pembe panteri boyarken hep hatice öğretmen beni izliyor kafasını minik omuzlarımdan uzatmış ve yaptığım her güzel boyama hamlesini güümseyerek onaylıyor hayali kurmuştum."
    doğrusu: işte o gün ben de pembe panter'i boyarken hep hatice öğretmen beni izliyor, kafasını minik omuzlarımdan uzatmış yaptığım her güzel boyama hamlesini güümseyerek onaylıyor hayali kurmuştum.

    yazar yazmış: direk
    doğrusu: direkt

    yazar yazmış: hiç bir
    doğrusu: hiçbir

    yazar yazmış: "...tüm yaşadıklarım arasında ki en heyacanlı günüm gelmişti."
    doğrusu: ...tüm yaşadıklarım arasındaki en heyacanlı günüm gelmişti.

    yazar yazmış: bir kaç
    doğrusu: birkaç

    yazar yazmış: "...önümüzde ki beş yıl boyunca..."
    doğrusu: önümüzdeki beş yıl boyunca

    yazar yazmış: "...annem bizi kapıdan uğurlayıpta eve dönene kadar elimden tutar..."
    doğrusu: ...annem bizi kapıdan uğurlayıp da eve dönene kadar elimden tutar...

    yazar yazmış: "hükümet devrilmiş dedi."
    doğrusu: "hükümet devrilmiş" dedi. / hükümet devrilmiş, dedi. / -hükümet devrilmiş, dedi.

    yazar yazmış: -ben gelicem, bırakın siz ben geleceğim.
    doğrusu: -ben geleceğim, bırakın siz, ben geleceğim.

    yazar yazmış: haticemin / elifin / arzuya
    doğrusu: hatice'min / elif'in / arzu'ya

    yazar yazmış: "...kırık gözlüğü de bu kan gölün de gövdesi daha önce batmış..."
    doğrusu: ...kırık gözlüğü de bu kan gölünde gövdesi daha önce batmış...

    yazar yazmış: "kahraman türk ordusu bir muharebe alanını daha arkalarında hemen karatahta önündeki kan birikitisi ve o birikintiden doğup sınıf kapısına doğru yönelen iki nehir mesala fırat ile dicle gibi kesintisiz kan izlerini bırakarak terketti."
    doğrusu: kahraman türk ordusu bir muharebe alanını daha arkasında, hemen kara tahta önündeki kan birikintisi ve o birikintiden doğup sınıf kapısına doğru yönelen iki nehir -mesela fırat ile dicle- gibi kesintisiz kan izlerini bırakarak terk etti.

    yazar yazmış: "benim yanımda iken adı da pek geçmedi ama bazen çat kapı salona girdiğim de..."
    doğrusu: benim yanımda iken adı da pek geçmedi ama bazen çat kapı salona girdiğimde...

    yazar yazmış: "...yanın da biraz soğuk olmuş ama beni ikna etmişti o zaman."
    doğrusu: ...yanında biraz soğuk olmuş ama beni ikna etmişti o zaman.

    ki ve de kullanımlarındaki hatalar, benim gözümde affedilemez türden. yazar her türden hata yapabilir ama ekleri kökleri ayırmasını bilecek. bunun affı olmaz. bunu ayırmayı bilmeyen, yazmasın. kimse de kusura bakmasın.

    Öte yandan, bir başka eleştirimde bahsettiğim şeyi yineleyeceğim burada da. Stephen King'in bir tavsiyesini: "bütün karakterlerinizi eşit ederecede sevin. yazar için 'kötü karakter' diye bir şey yoktur." Buna göre olaya sadece bir grubun gözünden bakmak bence eksi puan. Bu anlamda okuyucuyu her yönüyle kapsayan bir yazı olmadığını düşünüyorum.

    Ayrıca olay bana çok abartı geldi. O zamanların durumunu yaşamadım, görmedim. Anlatılanlardan biliyorum ama durumun çocuk gözüyle abartıldığını sanıyorum. Kesinlikle o zamanlar uygulanmış şiddetin farkında olmadığım izlenimi vermek istemem. Belki de anlatımda sorun vardı. Bu yüzden o duygu bana geçmedi.

    Özetle, yazım hataları arasında boğulduğum, bu yüzden yazıya kendimi veremediğim, anlatım konusunda sıkıntıları olan bir yazı olmuş. Üzerinde biraz daha çalışılmalı, kurgu biraz daha düzenlenmeli ve yaklaşım değiştirilmeli.

    Naçizane görüşüm bu tabii...
    8 ...
  40. 21.
  41. saat 5 00 | seyyar motto

    Cidden etkilendim. Güzel bir anlatım, güzel detaylar... Vurucu da bir sona yaklaşıyor bu yazı, bu haliyle nefis. Hafiften tıbbi terimler kullanılması da merakı tetikleyici olmuş. Yazıya emek verildiği öyle belli ki.

    Lakin sonu hakkında biraz daha açıklama gerekirdi bence. Kestirilip atılmış. Hemen bitmiş. Nereye bağlanmak istendiği anlaşılmamış. Sonda biraz sıkıntı var.

    Öte yandan;

    "sahi, en son ne zaman; insan sesine uzun vakit tahammül edebildim?" cümlesindeki noktalı virgül gereksiz. Ki buraya yazmadığım birkaç tane daha gereksiz noktalı virgül kullanımı var yazıda. Bence buna dikkat etmelisiniz.

    Ayrıca "yollıycam" diye bir şey yok. *

    Son olarak da; "hasta, 17 yaşında..." diye başlayan kısım tırnak işareti içine alınmalı ve hemşirenin anlatımı sona erdiğinde yine tırnak işareti ile sonlandırılmalı. Aksi takdirde kim ne söylüyor, karışmış.

    Fakat sevdim. Anlatımı da işleyişi de...

    Tebrik ederim.
    9 ...
  42. 22.
  43. vakit bulundukça okunması gereken öykülerdir.

    daha fazla öykü yazılması umulan durumdur.
    4 ...
  44. 23.
  45. der beyan ı hüzün | avea11

    - divan edebiyatı... cumhuriyet türkiyesi'nin üvey evladı.

    bakmayın öyle keskinleşen bakışlarınızla dik dik yazdıklarıma! yalan mı? lise edebiyat derslerinde, öğretmenlerimiz halk edebiyatı ile onu çarpıştırıp 'sanat sanat için midir yoksa, toplum için mi?' beylik konusu ile bir galip ilan etmek uğruna tartışmalar açmaz mıydı? üzülmez miydik, " halk edebiyatını savunacakların kontenjanı doldu, kalanlar divan edebiyatı'nın savunucusu olacaklar" dediğinde?

    boykotlarda sol yumruklarımızı havaya kaldırıp hep bir ağızdan bağırmaz mıydık? "eğitim üretim içindir, sanat toplumu evirmek için" diye. yanlış mıydı bu söylemler? hayır! doğruydular ve halen de öyleler zira, evrensel söylemler kalıcıdırlar.

    lakin,

    devlet politikasına kurban ettik, ihmal ettik bu altın çocuğu. oysa, o da bizim evladımız değil miydi? bir fuzuli, bir baki, bir nefi, pir sultan abdal gibi yunus emre gibi bize ait, bizlerden birer parça değil miydi?

    deli yunus'u tanır-bilir, kalbi feryatlarını soluksuz okurken, dehhani'yi kaçımız tanırız, kaç eserini okumuşluğumuz vardır? o'nun yüreğindeki aşkı dile getirişi, yunus'dan daha mı dokunaksızdır sanki?

    "Aceb bu derdümün dermânı yok mı
    Ya bu sabr itmegün oranı yok mı

    Yanaram mûmlayın başdan ayağa
    Nedür bu yanmağun pâyânı* yok mı

    Güler düşmen benüm ağladığıma
    Aceb şol kâfirün îmânı yok mı

    Delübdür ciğerümi gamzen okı
    Ara yürekde gör peykânı* yok mı"

    dehhani/'mefailün mefailün faulün'

    avea11'e kalbi teşekkürlerimi iletmek istiyorum. bir ayıbımızı yüzümüze vurduğu ve hikayesinde; eskilerde kalmış, unutulmaya yüz tutmuş divan edebiyatına yer verdiği ve bizlere o ummanı yeniden anımsattığı için.

    şöyle diyor hikayemizdeki edebiyat öğretmeni;

    "...bu aşka anlam verenler bu şiire ilgi duyarken bunun saçmalık olduğunu söyleyenler bu şiiri sevmiyorlar. bahaneler değişiyor, kimi zaman kullanılan eski kelimeler, kimi zaman ideolojiler ve benzeri..."

    ne kadar doğru bir tespit. kolaycılığımızdan mı? diye düşünmekteyim biraz da. yani, istiyoruz ki yapıyla hiç uğraşmayalım ya da kelimelerin ifade ettiği anlamları çözmekle, her şey hazır pişirilmiş gelsin önümüze ve bizler, 'hazır lopçular' gibi kaşığı alıp girişelim; hiç bir çaba sarf etmeden sadece tüketelim, tüketelim. dağı-taşı, kurdu-kuşu tüketelim! sistemin istediği de bu değil mi zaten; bizler tüketelim ki üreten çok daha fazla üretsin!

    yazarın şu sözlerindeki hislerine tercüman olacağım affına sığınarak;

    "...aslında diyecek çok şey var ama tesiri olmaması çok acı."

    ezberlerimiz bozuluyor yeminle! üretim yaşamak için değil miydi? bizler onun devamı için üretmeyecek miydik? o vakit nasıl oldu bu evrilme ve bizler üretmek için tüketmeye ne vakit başladık?

    ve saygılar,
    ve sevgiler,
    ve aşklar...

    bir an önce, çabuk-çabuk, tüketelim. varsın olsun! tam da doyamadan, tadına varamadan tüketelim.

    - ah! kapitalizm; gözün kör olsun, boyun-posun devrilsin senin! daha da bir şey demeyeceğim.

    şiir kullanılarak yapılan ilan-ı aşk. şimdilerde pek de sık kullanılmıyor doğrusu. oysa, bir zamanların etkin bir yoluymuş. kalamış koyunda gezintiye çıkan hanımefendiler en alımlı halleriyle salına-salına yürür ve boğazı temaşa ederlerken sıkça mendil düşürürler, kibar beyefendilerin o mendillere yazdıkları ve çevresine aşk baloncukları saçan şiirler, sonraki hafta mendil sahiplerine bir biçimde ulaştırılırmış.

    şimdilerde parayı bastırıp sevdiğimiz kızın semtindeki billboard'lara ilan yapıştırtıyoruz,

    " nurgül seni çok seviyorum, benimle evlenir misin? 'cem' "

    diye. bu da güzel ama parası olanlar için elbet!

    öykü içinde, erkeğin ilan-ı aşkına kızın verdiği yanıtı ben pek gerçekçi bulamadım niye yalan söyleyeyim. yani, bir erkek çıkıp da kıza diyecek ki;

    "...evet şebnem üzgünüm, kendim olamadığım için, senleştiğim için, seni hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm. ama başka bir seçeneğim yoktu şebnem, sen her yerde idin. en azından benim görebileceğim her yerde. senin olduğun yerde başka birine bakma ihtimalim de olmayacağına göre tek kabahatli ben olmamalıyım."

    buna karşılık kız da dönüp ona;

    "...sen var ya, hayatımda gördüğüm en aşağılık adamsın, gidiyorum, hayatımın hiçbir noktasında karşıma çıkma."

    diyecek. başka bir erkeğe aşık olsa dahi ki öyle de görünüyor, ben bir kızın, kendisi hakkında bu denli temiz hisler besleyen bir erkeği bu şekilde tersleyebileceğini pek düşünmüyorum doğrusu. ha! yazar diyebilir ki "kahraman da benim öykü de; ben böyle uygun gördüm." haklıdır! ama o delikanlıya yazık değil mi şimdi! günlerce kahretmez mi? yemeden-içmeden kesilmez mi? anacığını-babacığını üzmez mi?

    okuyucu, bunların hepsini düşünür. öyle ki, öykü biter, okuyucunun aklı halen o zavallı delikanlının şimdi ne yapıyor olduğunda. o öykü kahramanı kız, ağzı ile kuş tutsa, bundan böyle hiç bir erkek annesinin gönlünü kazanamaz. kelimenin tam anlamıyla, bitirmiştir kendisini!

    aslına bakarsanız, bu işin güzel tarafı da bu değil midir zaten? okuyucuyu alıp başka bir zamana ve mekana götürmek, sahnelenen bir oyunun kimi zaman seyircisi, kimi zaman da oyuncusu haline getirmek ve o anı yaşamasını sağlamak.

    avea11; nasıl da doluymuşum ki sayfalar dolusu yazmışım böyle. ellerine sağlık. eleştiriden çok sohpet kıvamında oldu bu yazı. neyse, bu kez de böyle olsun bakalım!
    6 ...
  46. 24.
  47. bir öykü bir söykü çengelli iğne | entry ne be

    Yazının ulaşmak istediği nokta cidden ibret verici. Sınıf kavramını akla gelen her iki haliyle de ele almış yazar, kelimeye vefa bu olsa gerek. Ve gerçek bir hayat dersi saklı konuda, herkesin kulağına küpe olması gereken cinsten. Duyarlı bir yazı olmuş. Her ne kadar sınıf / öğretmen / öğrenci dendiğinde akla ilk gelen olsa da yazılanlar, asla eskimeyecek ve yürek burkacak klişeler arasında. Bazı klişeleri yazmaya doyamaz insan. Bu da onlardan biri aslında. Hisli bir kalemin öğüt vermesi tadında... Konu seçimi için entry ne be'yi tebrik ederim.

    Öte yandan anlatım diliyle ilgili sıkıntılarım var benim. Herkes yazısını afili cümlelerle yazacak diye bir kaide yok. Çok başarılı kimi yazarlar, sadece kısa ve öz cümleler kullanıp sade bir anlatımla nefis şeyler ortaya koyarlar. Bu da sanattır, edebiyattır. Ama bu yazıda anlatımı sığ buldum ben. Şimdiki zamanla anlatılmış bir hikaye asla istediği etkiyi yakalayamaz okuyucuda. istisna durumlar hariç tabii. Misal bu yazıda geçmiş zaman kullanılmış olsaydı, daha hisli ve daha derin bir etki yaratılabilirdi.

    Öte yandan, yazıdaki 'ö' eksikliği dikkat çekici. Klavyeden kaynaklı bir sorun olduğuna inanmak istiyorum. Yoksa yazarın 'ö' ile ne alıp veremediği olabilir, 'o' ile ne tür bir dostluğu olabilir ki, değil mi? *

    Ve imla...

    yazar yazmış: "yolda okula giden çocukların nasıl bir odaya doğru koştuklarını merakla izliyor ve heyecanla."
    doğrusu: yolda okula giden çocukların nasıl bir odaya doğru koştuklarını merakla izliyor ve heyecanla... (burada 'merakla ve heyecanla' dense daha iyi olurdu aslında.)

    yazar yazmış: "bir konuşmaya şahit oluyor iki mavi onlüklü çocuk arasında geçen ve gülümseyen suratı düşünceli bir hal alıyor duyduklarıyla,
    -sen hangi sınıftasın? diye soruyor biri,
    -3- b diye cevap veriyor diğeri."
    doğrusu: bir konuşmaya şahit oluyor iki mavi onlüklü çocuk arasında geçen ve gülümseyen suratı düşünceli bir hal alıyor duyduklarıyla.
    -sen hangi sınıftasın? diye soruyor biri.
    -3- b diye cevap veriyor diğeri.

    (burada, duyduklarıyla'dan sonra virgül konulması istenen bir şey değildir. nokta -bence- iyi bir tercihtir. 'bir konuşmaya şahit oluyor' dan sonra iki nokta üst üste konulup cümlenin geri kalanı diyalogdan sonrası için düzenlenebilir, vs. kişisel tercihe göre birçok şey yapılabilir ama virgül bence doğru değil.)

    yazar yazmış: tabi
    doğrusu: tabii

    yazar yazmış: çegelli, uatnıyor
    doğrusu: klavye sürçmesi olduğu belli. bu yüzden yazıyı yazdıktan sonra birkaç kez okumakta fayda var. okuyucu özenilmiş yazılar okumaktan keyif alıyor zira. *

    yazar yazmış: "heycanlanıyor ablasının büyümüş olması ufaklığı mutlu ediyor. elbette olacak kolay mkı ablası artık siyah onlük giyiyor."
    doğrusu: heyecanlanıyor, ablasının büyümüş olması ufaklığı mutlu ediyor. elbette olacak, kolay mı? ablası artık siyah onlük giyiyor.

    ve bunların dışında virgülden mahrum bırakılmış yığınla uzun cümle... anlam kayması yaşanmış bu yüzden. cümlenin neresinde soluklanmalı, neresinde devam etmeli belirsiz. hepsini buraya yazmıyorum şimdi. buna ayrıca özen gösterilmeli kanımca.

    Çengelli iğne gözümde canlandığında canımı acıtmadı değil. Hikayenin en etkileyici noktası da bu olmuş zaten. Onun dışında işleyiş, anlatım ve şekil itibariyle eksiklerinin bol olduğunu düşündüğüm bir yazı ne yazık ki. Noktalama işaretlerine, anlatım diline ve başlık seçimine dikkat edilirse, güzel bir lezzet yakalayabilir yazar.
    6 ...
  48. 25.
  49. hatice öğretmen meğer komunistmiş | efervesantadem

    öykülerde tanıdık-bildik mekanların kullanımı çoğu yazarın uyguladığı bir kurgulama biçimidir. sait faik, refik halit karay gibi hikayeciler, kemal tahir, yaşar kemal ve orhan pamuk gibi romancılar bunu sıkça yaparlar. yeri-yurdu bilinmeyen, hayal ürünü bir mekan kullanımındansa akıllarda ismen yer etmiş dahi olsa bilinen mekanların kullanımı okuyucuya daha bir yakınlık hissi verir.

    "...üsküdar cumhuriyet ilkokulu hemen ayazma cami yanında, tarihi yüzyıldan daha eski ve her eski okul binası gibi kirli sarı renkte üç katlı bir binadır. tipik bir mahalle okulu gibi görünse de eğitim kalitesi yüzünden paşakapısı'ndan* çiçekci'ye* hatta toptaşı'ndan* bile öğrencilerin geldiği belki istanbul'un* değil ama üsküdar'ın* meşhur ve başarılı okullarından da biridir..."

    üstelik, bu yer ve mekan isimleri, bir öykünün satırlarında ve eski hallerinin tariflendiği biçimde geçerse, geleceğe miras olarak kalmaları anlamında belgesel bir nitelik de taşırlar.

    belli mi olur! iki-üç nesil sonra birileri çıkar; üsküdar ile ilgili bir belgesel hazırlarken internette efervesantadem'in bu öyküsüne rastlar ve onu kaynak göstererek şu alıntıyı yapar;

    "...şimdiki üsküdar harem sahil yolu o zamanlar deniz kıyısında plajların, küçük beton ve ahşap iskelelerin, sakin balıkçı sığınaklarının ve denize doğru uzanan çimenlik ve çam ağaçlı alanların bolca olduğu ve yaz akşamlarında ayazma, salacak, çiçekci halkı'nın* çoluk çocuk aktığı mesire alanıydı..."

    yazar bir adım daha ileri giderek, okulunun ve pikniğe birlikte gittikleri ablasının sınıf arkadaşlarıyla çekilen resmini de koymuş. okuyucunun gözünde öykü, bu andan itibaren bir anı-öykü olarak canlanacak ve olacak her şeyin gerçek olduğuna ilişkin kanaati onu öyküye daha bir sıkı bağlayacaktır.

    bu konuya çok da fazla girmek istemiyorum ama yazarın dikkat çekici düzeydeki noktalama eksiklerine daha bir özen göstermesi gerektiğini düşünüyorum zira, noktalama işaretleri, yerli-yerinde ve eksiksiz kullanıldığı takdirde okuyucunun işini çok kolaylaştırdığı ve esere kayda değer ölçüde akıcılık kazandırdığı bilinmektedir.

    '72 olaylarını ilkokul '80 darbesini üniversite yıllarında yaşamış biri olarak söyleyebilirim ki; evet! acı günlerdi o günler, hem de çok acı günler.

    belki de anne-babamızdan sonraki en değerli varlıklar olarak gördüğümüz, çocuk aklımızla onlar gibi olmaya çalıştığımız, mesleklerini meslek edinmeyi düşlediğimiz ve bir anlamda idollerimiz olan öğretmenlerimizin, gözlerimizin önünde hırpalanması, dipçiklenip-tekmelenmesi, yerlerde süreklenmesi, işkenceler görmesi, eşleri bir yere-kendileri ayrı bir yere sürgüne gönderilmesi, bir çoğumuzun yaşama bakışını ve geleceğe yönelik düşüncelerini büyük ölçüde değiştirmiştir.

    nedendir sanki, demokrasi türküleri söylememizin gerçek nedeni? sağcısı ya da solcusu için hiç fark etmez; insanca olduğu içindir. bizlerin yaşadıkları o derin acıları, genç nesiller de yaşamasınlar diyedir. pembe düşler kurması beklenen küçücük zihinleri, öğretmenlerinin kanlı görüntüleriyle kirlenmesin diyedir.

    efervesantadem'in şu olay tasvirleri bana çok gerçekçi geldi ve hoşuma gitti;

    "... kolunu hatice öğretmenin boynuna dolayıp ayağıyla çelme takarak kendisinin yarı ağırlığında olan kadını yere düşürdü. hepsi kızgın yüzlüydü ama bir tanesi olayı sırıtarak izliyordu. yüz üstü yere kapaklandıktan sonra küfürler ederek başının üstünden siyah postalı ile sert bir tekme attı. haticemin yüzü yerde sekti ve başı kalkarken onlarca* kan burnundan ve ağzından yere sanki sürahiden boşalırcasına aktı, kırık gözlüğü de bu kan gölünde gövdesi daha önce batmış ama direkleri halen sağlam bir şekilde suyun üstünde duran bir yelkenli tekne gibi öylece kalakalmıştı..."

    yazarın samimi üslubunu seviyorum ancak, yazım kurallarına biraz daha dikkat ederek öykülerini, okuyucuyu daha etkileyici hale getirmesinin de mümkün olduğunu düşünüyorum.
    6 ...
© 2025 uludağ sözlük