Al bu buseyi kaşın üzre sen!
Ve işte şimdi ayrılıyorken,
izin ver itiraf edeceğim-
Yanlış değildi söylediğin
Günlerin bir rüyaydı derken;
Uçup gittiyse umut yine de
Geceleyin ya da gündüz,
Hayalde, ya da hiçbirinde
Peki kaybımdan eksilen ne?
Rüya içinde bir rüyadır
Hep gördüğümüz, göründüğümüz.
Bir uğultunun ortasındayım
Dalgaların dövdüğü bir kıyıda,
Ve avucumda tuttuğum
Altın kum taneleri-
Azlar! Ama nasıl da kayıyorlar
Derinliğe parmaklarımdan,
Ağlarken - ben ağlarken!
Tanrım! Sıkıca tutamaz mıyım
Bırakmadan avucumdan?
Tanrım! Kurtaramaz mıyım
Birini acımasız dalgadan?
Yoksa rüya içinde bir rüya mı
Hep gördüğümüz, göründüğümüz?
descartes bir sabah uyandığında bir rüya gördüğünü hatırlar. ardından, o rüyanın içinde başka bir rüya gördüğünü de hatırlar. aklına birden, "acaba şu yaşadığımız hayat da başka bir rüya içindeki rüya mı" sorusu gelir. tüm bunlar beynini kurcalarken birdenbire "düşündüğünü" farkeder ve
"kesin olan bir şey var. bir şeyin doğruluğundan şüphe etmek. şüphe etmek düşünmektir. düşünmekse var olmaktır. öyleyse var olduğum şüphesizdir. düşünüyorum, o halde varım. ilk bilgim bu sağlam bilgidir. şimdi bütün öteki bilgileri bu bilgilerden çıkarabilirim."
der.
veya öyle dediği anlatılagelir.
bilemem.
kesin olan bir şey var ki, filozoflar da rüya görür, evet!
vega'nın poh poh perisi isimli sarkısında gecen söz.
"Bir pazar günü parktaydım
Nemli bir banka uzandım
Ve çimlerin kokusunda başka bir yerde uyandım
Ve uykumda bir yol gördüm.Hiç gitmemişin ki güya
Yolun başında sen vardın
Rüya içinde rüya"
belki de her gece gördüğün! uyanmak isteyip de uyanamadığın! ya da uyanmak istemeyip de uyandığın! tam yere çakılacakken uyandığın bazen! bazense, çok mutlu bir anda donup kalmayı istediğin!
rüya içinde rüya!
benim görmediğim! göremediğim! senin gördüğün! birbiri içinde, birbiri dışında, cereyan eden onlarca rüya!
bir adam tanırdım. yıllar önce. uyku sorunu yaşardı. hiç uyumazdı. neyin gerçek neyin yalan olduğunu, neyin rüya neyin kabus olduğunu karıştırırdı. bir gün kendisini bir bidon benzin döküp yakmaya çalıştığında göz göze geldik. o hala rüya sanıyordu intiharını. tüm bedeni alevler içinde kalınca ağlamadı. gözyaşlarını da rüyalarına gömmüştü.
rüya içinde rüya!
muhteşem bir zeka ve muhteşem bir kıvraklığın, estetiğin bir bedende toplanması. *
geçmişten günümüze gelen en yoğun duygular birleştiğinde ortaya çıkan durumsal. göz yaşı da cabasıdır. bir türlü uyanamazsın rüyadan.
işte o sırada sizi bir yazar kurtarır bu durumdan. açarsın okursun da okursun bu kişiyi. kimi zaman msn'de karşılaşırsın mutlu eder seni. kimi zaman kapris falan yapar üzer ama, bu bir acıklı filmi izleyip ağlamak gibidir. keyif verir insana. canından can gider... sevinmezsin ama hoşuna da gider.
2008'e o tatlı konuşmalarıyla girdiğim .... yazar. bu .... yere her şey gelebilir. dost yazar, abla yazar, kardeş yazar vs vs ama işte tanımsız. ama şu varki süper yazar. 2-3 yıllık sözlük yazarlığı boyunca tanıdığım belki tanıyabileceğim en güzel insanlardan. inşallah seninle nice yıllara konuşarak gülerek gireriz. yeni yılda her şey gönlünce olsun can kız. aşk dolu, mutlu, hatta burslu giresin emii.
Take this kiss upon the brow!
And, in parting from you now,
Thus much let me avow-
You are not wrong, who deem
That my days have been a dream;
Yet if hope has flown away
In a night, or in a day,
In a vision, or in none,
Is it therefore the less gone?
All that we see or seem
Is but a dream within a dream.
I stand amid the roar
Of a surf-tormented shore,
And I hold within my hand
Grains of the golden sand-
How few! yet how they creep
Through my fingers to the deep,
While I weep- while I weep!
O God! can I not grasp
Them with a tighter clasp?
O God! can I not save
One from the pitiless wave?
Is all that we see or seem
But a dream within a dream?
Edgar Allan Poe
orjinali bu şekilde olan edgar allen poe şiiri
güneşe hasret ilkbaharlar gibi hasret kaldık bir şeylere. belki bize uzanabilecek, içten, sıcak ve yumuşak bir ele. belki de yüzümüzün tam ortasında patlayacak sert bir yumruğa.
hasret kaldık işte.
hasretliğimiz özlemlerimizi dindirmeye yetmedi. ve insanlık, bizim gibi aynı soruyu soramadı:
soramadığı için de hasretliklerini hiçbir zaman bilemediler. bilemedikleri için de eksikliklerinin farkına varamadılar. oysa biz, oysa sen...
eksikliklerinin, eksikliklerimin derdine düştüğünde kendini kendinden çıkardın. beni benden çıkardın.
ortada, koca bir sıfır kaldı. yarısı sana, yarısı da bana ait olan. topladık. çarptık. böldük. tüm matematiksel işlemleri denedik üzerimizde. yine de, iki koca sıfır olan biz, tek bir, bir olamadık.
sonra, birbirinin içerisine gömülü onlarca rüyaya böldük kabuslarımızı. uyku evimiz oldu. rüya ise yatağımız. karanlık gecelerde sırtüstü uzanıp, tanrı'yı düşledik.
düşlerimiz yalan oldu bu kez. yalanlarımız düş. ve her şey birbirine girdi. rüyalarımız gibi...