RÜŞVET, Osmanlı imparatorluğu'nun belkemiği idi. Meşrutiyet'le, Cumhuriyet'in de köprücükkemiği, yahut aşık kemiği olmadı. Belkemiği olmasını sürdürdü.
Neden?
Bir toplumda devlet biçimlenmesi ortaçağda kalmış, ekonomi bilinci de hiç gelişmemişse; orada rüşvet pıtıraklaşır. Bu da normaldir.
Nasıl kanser tümörünün ahlakla, namusla, dürüstlükle hiç ilgisi yoksa; rüşvetin de ahlakla, namusla, dürüstlükle hiç ilgisi yoktur.
Üretimi çok düşük ve "para" kaynakları çok cılız bir ülkede, egemenlik tahtına "kapıkulları" oturursa; onlar da bu egemenliğin karşılığını "maaş" dışı bir faturaya bağlarlar.
Bundan daha doğal bir şey olamaz.
Bu yüzden Türkiye'de "rüşvet"in, "etika" yani "ahlak"la ilgisi yoktur. Sosyoekonomik bir "felç"le ilgisi vardır.
* * *
insan, yaşamının tadını çıkarmasını bilen canlıdır.
Yaşamın tadını çıkarmak, doğa yasalarını insan iradesinin buyruğu altına almaya çalışmakla olur.
Örneğin Pascal, doğadaki basınç yasalarını merak etmiştir.
Neden boş bir boruda su, on metre otuz üç santimden daha yukarıya çıkmıyor?
Toricelli bunu cıvayla denemiştir. Neden cıva boş bir boruda yetmiş altı santimetreden yukarıya çıkmıyor?
Atmosferin dünya üstündeki ağırlığını su, on metre otuz üç santimde dengeliyor; cıva yetmiş altı santimde.
Demek ki, atmosferin ölçülebilen bir gücü var.
Bu gücü kendi sıska gücümüze ekleyip kullanamaz mıyız?
Papen de kaynayan suyun buhar gücünü ölçer. Buhar gücü - atmosfer gücü, lokomotifi yürütmeye başlar.
Yürüyen vagonlar içinde de insanlar, zamanı kazanırlar, aşkı kazanırlar, "para"yı kazanırlar...
* * *
Türk insanı, yaşamın tadını çıkarmanın uzağında kalmıştır.
Onun için de, daha güçlü enerji kaynakları bulmak için, doğa yasalarını araştırmanın ve doğayla cebelleşmenin dışında kalmıştır.
Ama "yaşam" diye bir şey olduğunu sezenler de çıkmıştır.
Doğa gücünü kendi gücüne ekleyerek yaşamın tadını çıkarmak, ayrı bir "prosesüs"ten geçtiği için; yaşamını değerlendirmeyi "yağma"ya, "talan"a, "ganimet"e, "hazine"ye, "rüşvet"e bağlamıştır.
Hele bir de eline celladı, ipi, sehpayı, palayı kullanma güçlerini geçirmişse...
Yani bir çeşit gasp...
"Vermezsen işin yürümez", "Vermezsen yok olursun"...
* * *
1606 Zitvatorok Anlaşması'na kadar bunu Balkanlar'a dönük yapıyorlardı.
Sonra yavaş yavaş dışarıya güçleri yetmeyince, içeriye dönük yapmaya başladılar.
Bugünkü rüşvet de bunun uzantısıdır. Doğaldır.
Rüşvet yasallaştırılabilir.
Kapıkulları, masalarının arkalarına lokanta listesi gibi bir liste asarlar.
Kimlik kağıdı çıkarmak... yüz bin.
Gümrükten mal çekmek... yüzde on. Beş yüz milyonluk mal da elli milyon.
Döviz tahsisi yüzde on...
Ceza Yasası'ndaki 159. maddenin dışına çıkarılmak, beş yüz bin...
* * *
Zaten bunun piyasası böyle yürüyor...
Listeler asılınca durum daha "Glasnost" olur.
Rüşvet almayan kapıkulu yok mu?
Var...
Rüşvet alanlar gibi çocuklarını iyi okutamadıkları için, suçluluk duyuyorlar.
Böylece rüşvet alanlar da suçluluk duyuyor. Almayanlar da...
Bence hepsi almalı, listeleri de masalarının arkasına asmalı...
"Yoksul memur" edebiyatı sona erer.
Hangi işi kaça ve çabuk yaptıracağını bilirsin.
Rüşvet verdiğin memur önünde yitik durmak yerine, tepeden bakmak hakkın doğar.
Memur, "Hazine'den geçinmek" gibi bir koftilikten kurtulur.
Devletten geçinenlerin şizofrenik, yani "çifte kişilik" görüntüsü sona erer.
Çok daha "rasyonel" bir duruma geliriz.
* * *
Bizde oyun şu...
Bir üçgen var...
Üçgenin tepesi "A" köşesi. O devlet.
Üçgenin solu "B" köşesi. Onlar bürokrat.
Üçgenin sağ köşesi "C". Onlar Hazine dışı yaşayanlar.
"C" köşesi, devlete vergi vermiyor. Devlet de bürokratlara doğru dürüst maaş vermiyor.
Buna karşılık, vergi ödemeyen "C" köşesi, "B" köşesine rüşvet veriyor.
işler de vergi ödeyerek değil, rüşvet vererek yürüyor.
Yadırganacak bir yanı yok bu pratik kaymaların.
Kalıyor rüşveti yasallaştırmak...
Altı yüz yıldır bu böyle...
Üretici olamayınca, devlet görüntüsünü rüşvetsiz yürütemezsin.
Ama yürütmek de gerekiyor, yürütebildiğin kadar...
Zaten herkes, az çok buna çalışıyor...
bir yerde rekabet yoksa çürüme başlar ve oradan kötü kokular yayılmaya başlar. bu önlenemez. bu öneri rüşvetin ahlaki olup olmamasıyla değil, önlenemeyen rüşvetin ahlaklı insanlar üzerindeki dezavantajını kaldırmayla ilgileniyor. yani birileri sırf gayri ahlaki bulduğu için rüşvet almıyorsa, rüşvetin önlenemediği ortamda bu ahlaklı insanlara bir yük getiriyor.