ruh ne ister beden bilmez işte ızdırap buna denir

entry2 galeri0
    ?.
  1. -Haydi, gidiyoruz!

    -Nereye?

    -Sorma! Sadece benimle gel!

    -Peki...

    Arkadaşıyla birlikte yürümeye başladılar. Gidecekleri yere geç kalmışcasına, hızla yürüyorlardı. Arkadaşı, nereye gideceklerini sormasını istememişti. Çünkü, nereye gideceklerini arkadaşı da bilmiyordu. Gitmek her ikisine de iyi gelecekti. Sadece gitmek!

    Gitme teklifinde bulunan genç konuşmaya başladı. Diğeri onu dinlemiyor, sadece söylediklerini onaylıyordu. Arkadaşını dinleseydi, arkadaşının söylediklerine katılmayıp, arkadaşıyla tartışacaktı.

    Arkadaşı son cümlelerini sarfetmişti, dilini öldürmeden önce!

    -Ruh ne ister, beden bilmez. işte ızdırap buna denir!

    Dilini öldürmüştü artık! Ölü bir dil düşünceleri anlatamaz. Düşüncelerini anlatsa, arkadaşı saçmaladığını düşünecek ve arkadaşıyla tartışacaklardı. Anlatmadıığına sevindi. Düşünmeye devam!

    Diğer arkadaşı konuşmaya başladı bu kez! Kimsenin kimseyi dinlemediği bir zamanda, en anlamlı şeyler söylenirdi oysa!

    -Yürümek bedeni yorar ama, ruhun ilacıdır. Nereye gideceğini bilmiyorsan, yürümelisin!

    Susmak istedi. Söylediklerinin saçma olduğunu düşündü. Susturamadı kendini ve konuşmaya devam etii.

    -Söylediklerim saçma olabilir. Anlattığım bütün hikayeler bile bir masaldan ibarettir belkide! Gerçekleşmesi imkansız! Hayatım belkide, bir playsitation oyunudur! Tanrıların kendi aralarında oynadıkları bir oyun. Bize verilen mutluluk, artı puan, hüzünler ise eksi puan olarak hanelerine yazılmaktadır. Ve biz ölünce, game over yazısını görür, kendi aralarında oyun oynayan Tanrılar! Sonrasında, yeni bir kahraman gerekir ve yeni oyunlar başlar!

    Diğer arkadaşının kendisini onaylaması, kendisine gaz veriyor saçmalamaya devam ediyordu.

    -Ya da bizim yaşantımız yazılan bir romandır. Şu an birileri bizim hayat hikayemizi okuyor olmalı. Her insanın farklı bir yaşamı olduğunu düşündüğümüzde, yazarların yaratıcılığının farkına varabiliyoruz. Mesela, şu karşı kaldırımda yürüyen takım elbiseli adam, hayatı bir durum hikayesi gibidir. Memduh Şevket Esendal'ın bir eseri olabilir.Bizim yaşantımızı kim yazmışsa, Nobel Ödülünü hakettiğini düşünüyorum. Harika bir yaratıcılık! Tabi romanı okuyanlar için. O okuyucular, bizim yaşantımızı sadece romandan ibaret olduğunu sanıyorlar. Ulan ben yaşıyorum! Hey okuyucu! Ben yaşıyorum, beni farket! Bu romanın yazarını, ödüllendirmek isteyebilirsin ama, ben kendisinin cezalandırılmasını istiyorum! O savaş suçlusudur! Organlar arası savaş! Beyin ile kalp arasındaki savaş! Mantık ile duygular arasındaki savaşı başlatan, bu romanın yazarıdır.

    Konuşmaktan ağzı kurumuştu. Su almak için bir büfeye girdi. Su alıp çıkacakken, arkadaşına dönüp, istediği bir şey olup olmadığını sordu. Hiçbir şey istememişti. Büfeden çıkıp yürümeye devam ettiler.

    Her ikiside konuşmuyordu artık! Konuşunca saçmaladıklarının farkındalardı. Son bir kez, konuşmak istedi, çok konuşan. Ve konuşmasına devam etti.

    -Sonuç? Sonuç yok! Neden yok ki sonuç olsun! Neye neden aradığımızı bile bilmiyoruz. Biz nedensiz ve sonuçsuz insanlarız. Amaçsız insanlarız.

    Diğer arkadaşı, dilini diriltti. Kısa ve öz bir konuşma yapacağını düşündü. Son sözü o söyleyecekti. Eğer az önce yazılanlar bir roman ise, O bu romanın editörüydü. Önsöz ve Sonsöz kendisine ait olacaktı. Bunun verdiği özgüvenle konuştu.

    -Tek amacımız, amaçsız bir insan olduğumuzu, diğer insanlardan saklamak!
    4 ...
  2. 1.
  3. varlıkla yokluğun tartışmasının verdiği acıdır.

    varlığımla yokluğum başbaşa vermiş tartışıyorlardı bir gün. varlığım tüm yokluğumla birlikte varlığını kanıtlama çabasındaydı. yokluğumsa olmamışlığın verdiği görünmezliğine rağmen hala varlığımı etkilemesinden dolayı büyük bir kibirle bakıyordu.varolan bedenim yok olan ruhumu ele geçirmek istiyordu da yoku var etmenin yolunu bilmiyordu.yok olan ruhumsa bütün yokluğuna rağmen her acıyı hissetmekten nefret ediyordu. varlık, acıları yokluğa gönderiyor bütün ızdıraplar ona sığınıyordu.acı duymamaktan sıkılmıştı artık varlık, yoku kendine katmak istemesi de ızdıraba olan merakındandı.

    ruhu hasta olan insanların belli bir süre sonra bedenlerinin de hastalanması bu merakın sonucuydu.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük