'bir erkek "ızdırap çekiyorum; sende beni seviyor musun?" diye ağlıyor, bir kadın da buna "sus, sus bende ızdırap çekiyorum!" diye cevap veriyordu.'
dizeleriyle son bulan kitaptır. baştan sona kendi hakimiyeti altına alacak bir kitaptır. kendinizden bir şeyler bulacağınız, üzülüp hüzünlenebileceğiniz bir kitaptır.
kitabın en güzel sözü şüphesiz,
Bana insanlardan mı bahsediyorsun? insanlar mazide ve tarihin yaprakları arasında kaldılar. Bu gördüklerin birer karikatürden başka bir şey değildir.
bana da insanlardan bahsetmeyin, hepsi mazide ve tarihin yaprakları arasında kaldılar. şimdikiler sadece müsvette.
yazarına olan ön yargılar yüzünden gereken ilgiyi görmemiş kitaptır. aynı zamanda bu kitap tutunamayanlardan önce yazılmıştır. tutunamayanların, ruh adamdan ne kadar etkilendiği veya etkilenmediği ise meçhuldür.
hüseyin nihal atsızın ve türk edebiyatının en iyi romanlarından birisidir tartışmasız. şahsi düşüncem atsız uç noktalarda bir insan olmasaydı sol görüşlü olsaydı bu kitabın kesin filmi çekilirdi.
filmi çekilse müthiş olur on numara senaryosu var aslında. haluk bilginer'ede selim pusat rolünü oynattın mı on numara film olur.
hakkı teslim edilmeyen muhteşem bir kitap. yiğidi öldür ama hakkını yeme demişler. komünist tayfanın çok övdüğü nice kitaplar okudum, bunun tırnağı bile etmezler. edebi anlamda diyorum, duygular ayrı.
bizde Garip bir şey var. biriyle tartışırken önce neci olduğunu öğrenmek istiyoruz. biz gazete-kitap okurken ne yazdığına değil kimin yazdığına bakıyoruz. sapla saman en güzel türkiye'de karışıyor. bunu aşmamız lazım. oku ve sonra korkmadan eleştir.
eleştiri kötü malın değerini düşürür. iyiye bir şey olmaz.
şu güne kadar hep tarih romanı okuyan ben kitabın kapağını açarken 'bozkurtlar' , 'deli kurt' gibi tarihle içli dışlı olan bir roman bekliyordum. ama gerçekten yüksek bir edebi bilgi ve harika bir haz ile yazılmış bir şaheserdir ''ruh adam''.
bu kitapta nihal atsız'ın yüksek edebi yönünü fazlasıyla görebilirsiniz(şiirlerini okuyanlar zaten farkındadır) ve bana ilkkez edebi zevk olayını yaşatmıştır.
hep söylüyorum gene söylüyorum. ''vaktiyle bir atsız varmış. var olsun! ''.
bir ingiltere sömürüsü ülkesinde yazılmış olsaydı, hiç tartışmasız nobel edebiyat ödülünü alabilirdi. holivud'ta filmini çekerlerdi, oscar alırdı. değil 1000 temel eser, dünya klasikleri arasına girerdi. arkasında bir akım bırakırdı. bunların hiçbirisi olmadı. çünkü onlar anlamıyorlar.
iş bu tanım-tespit benzeri kısa yazıda mübalağa sanatı kullanılmamıştır.
kelimelerin yetmeyeceği eser.
çakma hümanist, halkların ortak çocuğu bir keko yazmış olsaydı, öldükten sonra dahi adına ödül verilme sebebi olabilirdi.
2. abdülhamid tahttan indiğinde ruh adamın yazarı henüz 4 yaşında idi.
osmanlıya bağlı olan subayların birdenbire nasıl cumhuriyet aşığı kesildiğini sorgular bu kitap. yaşı küçük ve aklı kıt olanlar anlayamaz. kitabı beğenmek zorunda değil kimse ama konuyu çarpıtmak kimsenin haddi değil. ruh Adam kitabında selim değil şereftir mevzuu.
bugünkü siyasi eğilimlere baktığınız Zaman sürüye en çok benzeyen kesimin kemalistler olduğu görülür. osmanlının içinden bir çok akım çıkmışken cumhuriyete bağlı olan sadece belli bir gruptur.
rus hayranlarına moskova tatilinde iyi eğlenceler dilerken deli pedroları, korkunç ivanları, katil stalinleri ziyaret etmelerini de salık veririz.
Abdülhamit istibdadını göklere çıkaran kralcılığın propagandasını yapan kitap. Selim'in düşünceleri pes dedirtir. Bir delinin kaleminden çıkmış olması muhtemel edebiyat kırıntısı. Ezilen Türk'e hakkını teslim edenleri aşağılayan bir türkçünün kitabı. Dünyadaki her şey yanlış bir Selim doğru felsefesiyle yazılmış ve ana düşünce insanları hor görme ve aşağılama. Sürüye benzetmek! Kral'a övgüler...
Savaş ve Barış'tan sonra şimdi bu romanı okuyorum. Savaş ve Barış'ta yüreğimin nasıl sevgiyle dolduğunu hissettim ve sonra bu romanı okuyunca insana nasıl düşman kesildim.
işte aradaki fark. Biri edebi eserdir diğeri propaganda için yazılmıştır. Başka bir tür olabilir ama asla edebi tür olamaz.
Okuyacağım sonra yakacağım.
Belki de kitap hakkında ön bilgim olmadığından dolayı ilk başta tereddütle yaklaştığım, acaba okuyabilir miyim kaygılarıyla elime aldığım fakat başta verilen uygur masalı ve sonrasında adam ile kadının uygur masalı hakkındaki münakaşalarını okuduktan sonra kitabı bir solukta bitireceğime dair içimde bir his belirdi.
Kitap beklediğimden çok daha akıcı bir dille yazılmış.
çok uzun zaman önce okumuş olmamdan dolayı yarı unuttum yarı hatırlıyorum ama şunu söyleyebilirim ki ne zaman konusu geçse kitaba olan saygım, hayranlığımdan dolayı anında tavsiye ederim gözüm kapalı. öyle bir etki bırakmış ki anlat deseler genel olarak ana hatlarından bahsedebilirim sadece ama o halde bile kesinlikle okumalısınız demekten de geri duramıyorum. kime tavsiye ettiysem de bir başkasına tavsiye edildi. çok iyi hatırlıyorum ki kitabı bitirdikten sonra gözlerim uzaklara dalıp giderken sen nasıl bir adamsın atsız diye düşünmüştüm. herkese tavsiye edebileceğim nadir kitaplardandır. ama gelin görün ki kimse bilmez, kimse ilgi göstermez. nedeni denir peki? atsız' ın ideolojisi, hayat görüşü. nedeni gerçekten bu. gidin bahsedin bir ortamda kitaptan. ilgi gösterilecektir elbet. yazarı kim dediklerinde atsız demeyin. çünkü dediğiniz anda damgayı yiyor ve hıı tamam denip geçiliyor. hakettiği değer gösterilmeyen bir eserdir. şu an düşündüm de tekrar açıp okumalıyım.
Gerek tanrıyla,gerek Yek ile olan konuşmalarıyla gerek aforizmalarıyla okunması gereken Nihâl Atsız'ın hem şiir hem de roman türünde zirveye ulaştığı kitaptır. Atsız'ın kitabın ikincisi Yalnız Adam'ı çıkararak Bozkurtlar gibi bir seri yapmak istediği fakat ömrünün yetmediği söylenir.
özellikle şu kısmıyla okuyucularını derinden etkilemiş kitaptır.
--spoiler--
Fakat nasıl oldu bilinmez, galiba Allahın bir müdahalesiydi. Yargıtay, kararı kökünden
bozdu. Baska yargıçlar önünde yapılan ve pek çabuk bitirilen durusmada iki yüzbası asırı
disiplinsizliğe uyan maddelerden ikiser yıla mahkum edilip, vatana ihanetten beraat ettiler.
Fakat onların yüzü bunlara da gülmüyordu. Hapiste iki yıldan çok yatmıslar ve asker olarak
girdikleri tutuk evinden mesleksiz olarak çıkmıslardı.
ikisi birkaç defa bulustuktan, fakat hiçbir sey konusmayarak dalgın bakıslarla
sustuktan sonra yeryüzünde hiç kimsesi olmayan Seref, bir gün Pusata kısa bir yazı
göndererek intihar etti. Yolladığı kağıda Tiyatro bitti. Beklemeye lüzum görmüyorum
yazılıydı.
Pusat, arkadası için hiçbir tören yaptırmadı. Para ile tuttuğu üç kisiye kendisi de
katılarak onun tabutunu en yakın mezarlığa kadar bizzat götürdü. Tabut kabre konduktan
sonra üzerine küçük bir bayrakla bir kitap bıraktı. Mezarın toprağını tek basına doldurduktan
sonra bas ucuna bir tahta parçası dikti. Bunun üzerinde Arkadasım Seref kelimeleri
yazılıydı
--spoiler--
şu aşk kısmı da dikkatimi çekmedi değil.
--spoiler--
- Ask denen bir hal,yahut bir hastalık yok mu?
- Vardır ama, dediğim gibi asli sebep değil,tezahürdür. Bazı insanların bazı
yiyeceklere karsı alerjisi olur. Onu yedikleri zaman suralarında buralarında
kızartılar çıkar. Görünüse bakarsan adamın derisinde bir hastalık vardır, ama
hasta olan derisi değil, sindirim organı veya karaciğeridir. Ask da doğrudan bir
hastalık değil, bir hastalığın görünüsüdür.
--spoiler--
--spoiler--
Askın felsefesiyle uğrasacak vaktim olmadı, ama onu hiç de senin dediğin gibi
düsünmemistim.
- Felsefesi değil, tarifi Kesilmis bir koyunun kasap dükkanındaki manzarası hosa
gitmez,hatta bazılarına iğrenç görünür. Fakat usta bir asçının elinde nefis bir et
yemeği olduğu zaman,dükkandaki manzarasına bakmayanlar bile onu istahla
yer. Ask da böyledir. Aslında sehvettir, yani hayvani bir istek. Fakat romantik bir
muhayyele onu o kadar süsler ve güzellestirir ki,askın ilahi bir duygu olduğuna
inanırız. Yüzlerce yıldan beri bu sairane tarifleri dinleye dinleye askın insanüstü
bir sey olduğunu sanmısızdır. Gerçekte sehvet isteğinden baska bir sey değildir.
--spoiler--
--spoiler--
- Askın sehvetle aynı sey olduğunun kesin bir delili de vuslattan sonra ikisinin de
sönmesidir.
- Yıllarca süren asklar nedir?
- Vuslata erememenin,yahut çok geç ermenin, belki de asıktaki geç soğuma
karakterinin neticesi
Selim Pusat bu konusmalarla yavas yavas canlanıyordu:
- Hep sevenden bahsettin, dedi. Sevilenin bu ask illetindeki rolü nedir?
- Sevilen ne kadar güzel ve çekici olursa ask da o kadar siddetli ve uzun olur. Bazı
kadınlar veya kızlar bilmeden karsısındaki erkeği delirtir. Bazıları sanatkardır.
Bunu bilerek yapar. Kadın, oldukça iptidai bir yaratıktır,a ma erkeği sürüklemek
bilgisinde çok ustadır. Vuslattan sonra erkeğin bıkacağını sezdiği için onu daha
çok bağlayacak türlü hünerler gösterir. Böylece ask olgunlasır. Sözün kısası,
sairin dediği gibi: Mecnuna cihan dopdolu Leyla görünürmüs.
Leyla adı geçince Pusat irkildi. Yüzü değisti ve bütün bunlar Doktor Cezminin gözünden
kaçmadan devam etti:
- Sehvet, hayatın en büyük prensibidir. Đnsan neslinin tükenmemesini sağlar. Đnsan,
akıl ve duygu bakımından çok üstün ve ileri olduğu için bu prensibi de
olgunlastırmıs,güzellestirmistir. Yiyeceğini, giyeceğini,barınağını güzellestirdiği
gibi. Sehvet,ask haline geldikten sonra artık insanlar arasında yarıs baslamıs ve
beyinler, muhayyeleler gerçekte olan güzellerle kanmayarak onları icad etmek
yoluna gitmistir. Sevgiliyi asık yaratır,sonra tapar. Onda essiz güzellikler ,
büyüklükler bulur. Aslında alelade bir kız veya kadındır,ama Mecnunun Leylayı
görüsü gibi onu ilahlastırdıkça artık ask denilen tezahür baslamıstır. Bununla
beraber ask lüzumlu bir seydir.
Selim Pusatın ilgisi artıyordu. Sordu.
- Neden?
- Yasamayı tatlı bir hale getirdiği, ihtiras olduğu için lüzumludur.Đhtiraslar çok defa
parlak ve olumlu neticeler doğurur. Siyasette , ilimde, sanatta ihtiras olmasa
belki de bugünkü medeniyet olmazdı. Ask bir nevi anormal duygudur,asıklar da
anormal hastalardır,ama ruh hekimliği bakımından her büyük insan da az çok
anormal sayılır. Bütün insanlar tam normal olsa insanların akıllı ve suurlu
hayvanlardan farkı kalmaz.
--spoiler--