hükümeti, 1994 yılında 800 binden fazla kişinin ölümüne yol açan soykırımda rol aldığı iddia edilen 22 Fransız üst rütbeli subayın ismini açıklamıştır.
"Ruanda'da yaşanan soykırımı simgeleyen birçok satır fotoğrafı çekildi. Ama hiçbiri soykırım sonrasında Jim Nachtwey'in çektiği fotoğraf kadar dramatik değil. Yörede Maçete adı verilen bu satırlar Ruanda'daki hemen her evde bulunan birer tarım aletiydi ve kolaylıkla bulunabiliyordu. Nachtwey'in Ruanda-Zaire sınırında çektiği bu fotoğrafta katiller ve kurbanlar yok. Ne var ki yaşanan mezalimden sonra sınırdan kaçan Hutuların geride bıraktığı satır yığını, yaşanmış olan mezalimin korkunçluğu hakkında iyi bir fikir veriyor.
Ruanda'nın Hutu kökenli devlet başkanının 6 Nisan 1994'te öldürülmesi soykırımın tetiğini çekti. Radyo istasyonları Hutuların Tutsi komşularını öldürmeleri için şiddet çağrıları yapmaya başladılar. Birleşmiş Milletler'in tahminlerine göre Nisan 1994'ten başlayarak 100 gün içerisinde Tutsi çoğunluğa ait 800 bin kadar erkek, kadın ve çocuk vurularak, boğazlanarak, dövülerek, yakılarak veya satırlarla doğranarak öldürüldü.
Tutsi Yurtsever Cephesi tarafından Hutu hükümet güçleri mağlup edilince, bu kez Tutsilerin intikamından korkan 1 milyona yakın Hutu sınırı geçerek Zaire'ye sığındı."
1994 yılında, sömürgeci şerefsizlerin gazına gelen hutu kabilesi, tutsi kabilesini en çok pala ile işkence ederek doğramıştır. Hatta işkence etmekten o kadar yoruldukları anlar olmuştur ki, geceleyin kaçamasın diye kurbanlarının tendonlarını kesmiş, güzelce uyuyup dinlendikten sonra sabahleyin işkenceye devam etmişlerdir.
2008 yılında naylon poşet kullanımı tamamen yasaklanmış ülke. Öyle ki, dışarıdan gelen turistlerin dahi ellerinde poşet varsa çöpe attırıyorlar. Marketlerinde kağıt torbalar kullanılıyor. Sebep ise naylon poşet doğada çözünmüyormuş.
1994 de dünya'nın gördüğü en büyük vahşetlerden birini yaşayan ülke. kalkıp biz sözde ermeni soykırımını inkar yasası hazırlayan fransa, oturup bu ruanda defterine bakıp tarihindne utanmalı. tarihleri kana bulanmış bir millet, bir ülke nasıl olur da bunları görmezden gelir..
bu ülkede, barış sağlanmış, soykırım durdurulmuştur ancak; 50 metrede bir rastlanılan kolluk güçleri, hala ne kadar hassas bir dengede ve bıçak sırtında olduklarını gözler önüne seriyor.
kiliselerinde de, yaşanan hazin olaylara atfen; mor ve beyaz olmak üzere 2 renk işleme ve süslemeler kullanılıyor. mor renk; ölümü: beyaz renk ise; umudu simgeliyor.
ayrıca; bu ülke parlementosu dünyadaki en çok kadın vekile de beşiklik yapmaktadır.
15. asır başlarında bölgede iki etnik unsur vardı: Hutu ve Tutsi. Kuzeyde yaşayan Tutsiler zamanla yönetici sınıf oldular ve Hutuları katı bir feodal yapılanma içine ittiler.
Ülkeye ilk gelen Avrupalı John Speke oldu ve 1895'te Ruandalılar Alman Doğu Afrikası'nın bir parçası olarak Alman egemenliğine girdiler. Ancak burada bir Alman hükümeti kurulmadı ve Alman idaresi altında ülkeyi geliştirmek için hiçbir şey yapılmadı.
I. Dünya Savaşı'ndan sonra bölge BM tarafından Belçika mandasına verildi ve Belçika idaresi öncekinden çok daha sert ve kesin olarak Ruanda'ya yerleşti. Belçikalılar Ruanda'da sömürge yönetimini kurumsallaştırmak amacıyla üst sosyal sınıf olan Tutsileri kullandılar. Yeni vergiler ve zorunlu çalışmalar getirildi. Birçok Ruandalı bu kötü koşullardan kurtulmak için ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.
belçika'nın desteğiyle aynı ulustan olan halkı arasında yapay bir ırk çatışması yaratılmış ülkedir. halkının büyük çoğunluğunu oluşturan Hutu'ların ırkçı ayrımlar sebebiyle(hasta kabullerde önceliğin Tutsilere verilmesi, eğitim alanında yer verilmemeleri) örgütlenmişerdir. ikinci dünya savaşının ardından da yapılan seçimle yönetimi ele almışlardır. (kaldı ki bu seçimler sırasında Hutuları yine Belçika desteklemişir.) Hutulu devlet başkanının 1994 yılında uçağının düşürülmesi ve bunun sonucunda ölmesiyle özellikle Çin'den aldıkları satırlarla Tutsilere saldırmışlardır. parası olan Tutsiler işkencesiz ölümü satın alıp silahla öldürülmüşlerdir, diğerleri ise işkenceyle ölmüşlerdir.
Fransa ve Abd soykırım karşısında müdahale edeceklerini söyleseler de bu soykırıma müdahale etmemek için BM yasalarında yer alan maddelerdeki "soykırım" sözcüğünü değiştirmişlerdir. Tutsi örgütleri başarılar elde etmeye başlayınca da Fransa Hutulara askeri destek vermiştir. Fransa'nın müdahalesine kadar 800.000 kişinin öldüğü, müdahale sonrası kısa sürede 200.000 kişinin daha öldüğü soykırıma tanıklık etmiş ülkedir.
--spoiler--
* 1994 yılına kadar bayan terzi yoktu şimdi var.
* Ülkede tren yok.
* Peynir, zeytin, üzüm, elma, kavun, karpuz, portakal bilinmiyor.
* Çamaşır makinası, buzdolabı yok elektrik süpürgesi yok.
* Zaten elektrik yok, olanı da halkı aşar.
* Şebeke suyu maalesef yok.
* Ekmek yok (çapati denilen yağlı yufka da 2 dolar )
* Ama polise yok yok. Maaşları 300 ile 2000 dolar arasında değişiyor. (Diğer memurların maaşı 50 dolar civarında) Hal böyle olunca da bir polis yanında şoför, temizlikçi, aşçı, bakıcı çalıştırabiliyor.
--spoiler--
Tüm bunları boşverelim şimdi, biz içelim eğlenelim.
haksızmıyım!
ülkenin en büyük sportif başarısı muhtemelen geçtiğimiz günlerde italya'nın bornio şehrinde oynanan hazırlık maçında (bkz: basketbol) türkiye'yi mağlup etmiş olmasıdır. adamlar maç sonu bizimkilerle * fotoğraf çektirmek için sıraya girmişler, karşılarında idolleri, hayran oldukları adam duruyor belki ama sahada çatır çatır bizimkileri yeniyorlar. dünya sıralamasında sondan 2 ya da 3. sıradalar, yanılıyor da olabilirim ama üç aşağı beş yukarı oralar işte.. türkiye'nin hazırlık maçında lüksemburg, malta veya san marino'ya kaybettiğini düşünün. üstelik de 1 ay sonra yapılacak avrupa şampiyonu öncesi. fatih terim'in bilmem neresinden girilip ebesinden çıkılırdı muhakkak. neyse, entry daha da fazla dışarı taşmadan bitirelim. gerçi, taştı taşacağı kadar ya..