etkisini dış politikada gösteren bir husus!
bol keseden atılan konularda sürekli yalanlamalar geliyor!
böyle giderse abd "türkiye'yi yalanlama bakanlığı" kuracak!
benim parça "akp çarkları" başlığında incelediğim konulara bayram coşkun bugünkü yazısında değinmiş.
--- alıntı ---
Yukarıda verdiğimiz örnek bizimkilerin son dönemde ABDden yediği darbelerden sadece biri. Son haftalarda yedikleri darbeleri gelin şöyle bir sıralayalım. Bakın ortaya nasıl bir tablo çıkıyor.
1- Başbakan Ahmet Davutoğlu: ABDnin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esadı hedef alması halinde Suriyeye kara birlikleri gönderebiliriz.
- ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Jehn Psaki, Bizim pozisyonumuz değişmedi. IŞiDe odaklanmış durumdayız.
2- Cumhurbaşkanı Erdoğan: ABD Başkanı Obama PYD terör örgütüdür dedi"
- ABD Dışişleri sözcüsü Psaki: PKK terörist gruptur, PYD değil. Bu bizim devlet politikamızdır.
3- Cumhurbaşkanı Erdoğan: Peşmergeye koridor açılmasını ben istedim.
- ABD Dışişleri Bakanı Kerry: Türkiyenin bu adımı taleplerimizin bir sonucudur.
4- Ankara: ABD Başkan Yardımcısı Biden Harward Üniversitesndeki konuşmasından dolayı Cumhurbaşkanı Erdoğanı aradı ve özür diledi.
- Biden: Benim Cumhurbaşkanı Erdoğandan özür dilediğim konuşuldu. Ben ondan asla özür dilemedim. Kendisini iyi tanırım. Onunla ilgilendim.
5- Hükümet: ABDnin Suriye ve Irak koalisyonunda yer almayacağız.
- ABD Dışişleri Bakanı Kerry: Türkiye koalisyonda ön safta yer alacak.
6- Başbakan Davutoğlu: ABDnin Suriye konusunda politika değişikliğine dair kuvvetli işaretler aldım.
- Obama: Esada karşı tavrımızda hiçbir değişiklik yok. Esadı görevden uzaklaştırmanın yollarını düşünmüyorum. IŞiDe karşı daha geniş bir politika sürekli gözden geçiriyoruz.
--- alıntı --- http://www.yenimesaj.com....boksor-gibi/bayram-coskun
başlıklarında yer alan onlarca örneğin ana sebebini açıklayabilecek tespit!
ilk akla gelenler;
- bop'çu olduğum söyleyen şerefsizdir!
- pkk ile görüşen şerefsizdir!
- kabataş'ta türbanlı bacıma saldırdılar!
- camide içki içtiler!
- isviçre bankalarında bir kuruşum yok bunları söyleyen müfteridir!
montaj - dublaj - komplo
- dünya lideri
- ona dokunmak bile ibadettir
- ikinci peygamber
- tayyip'i üzmek allah'ı üzmektir
- halife
- rahmetimiz gazabımızı aşacak
- erdoğan a oy vermek imanın gereği.
türü açıklamalara tepki göstermemesi, bilakis kendisinin kendine kutsiyet yükleyecek açıklamalar yapması hubris hastalığının semptomları olabilir!
konuya ilişkin ortadoğu gazetesinden Yıldıray Çiçek'in 23.08.2010 tarihli makalesi.
--- alıntı ---
12 Eylül 2010 referandum tarihi yaklaştıkça Recep Tayyip Erdoğan'ın gerginliği artıyor, ağzının ayarı bozuluyor. Diğer zamanlarda da ağzından küfrü, hakareti ağzından düşürmediği gibi, inançlı insanların kendine en çok çeki düzen verdiği Ramazan Ayı'nda da ağzından "şerefsizler, alçaklar" gibi hakaret sözcükleri eksik olmuyor. Oruç tutmadığı her halinden anlaşılan Recep Tayyip Erdoğan, Kayseri'de yaptığı mitingde bir de "Daha ağır şeylerde söylerim de, ortam müsait değil." gibi ruh halini yansıtan cümleler kurmuştur. Bir başbakana yakışmayan üslubun sahibi olan Recep Tayyip Erdoğan, ne zaman köşeye sıkışsa o günlerde kesinlikle ağzından hakaret, küfür eksik olmuyor.
Daha öncede kendisinin ABD'nin BOP eşbaşkanı olduğu ve uygulamaya çalıştığı politikaların bu projenin küresel fabrikalarında üretildiğini söyleyen muhalefet partilerine, bir Cuma namazı çıkışında "Ellerine bir kağıt almışlar, bu proje ABD'nin projesidir diye. Bunu ispat etsinler her şeye varım. Eğer ispat etmezlerse namussuz ve alçaktırlar." demişti.
Halbuki, Recep Tayyip Erdoğan, daha önce yaptığı konuşmalarda BOP eşbaşkanı olduğunu kendisi defalarca itiraf etmişti:
- Şu anda Büyük Orta Doğu Projesi var ya, bu proje içerisinde Diyarbakır bir merkez, bir yıldız olabilir. (16 Şubat 2004)
- Geniş Büyük Orta Doğu Projesinde demokratik ortak olarak bir görev üstlendik. Şu anda Orta Doğu coğrafyası üzerindeki ülkelere yapmış olduğumuz ziyaretler de, bunun açık, net örnekleridir.` (8 Haziran 2005)
- Türkiyenin Orta Doğuda bir görevi var. Biz BOPun eşbaşkanlarından biriyiz. Bu görevi yapıyoruz.` (4 Mart 2006)
- Büyük Orta Doğu Projesinin amacı bellidir. O amaçlar içerisinde Türkiyenin üstlendiği görev de bellidir. BOP, barış, huzur, insan hakları, hukukun üstünlüğü, ileri demokrasi ve ekonomik kalkınma, kadın hakları ve eğitim özgürlüğünü daha yukarılara taşımak amacıyla atılmış bir adımdır. Burada Türkiyeye de bir görev verildi ve biz bu görevi üstlendik.(13 Ocak 2008)
Buna benzer birçok konuşması vardır. Bazen çıkıp, açık açık bu görevini itiraf etmiş bazen de kamuoyunda tepki çektiğini anladığı vakit küfre, hakarete sarılmıştır. Türkiye'yi Türk milletinin menfaatleri adına değil, ABD'nin dünya üzerindeki menfaatleri adına yöneten bir Başbakan şu an ülkenin başındadır. Ne zaman sıkışsa yalana, inkara başvurmakta ve küfürle, hakaretle muhalefeti sindirmeye çalışmaktadır.
Kayseri'de yapmış olduğu mitingde de bol bol bunu yapmıştır. Başbakan Kayseri'de konuşuyor, ama bir tane doğru sözü olmadan yalan ve inkar üzerine temellendirdiği cümleler kuruyor.
Başbakan konuşmasının bir bölümünde Apo'nun teslim edilmesi ile ilgili "Kendileri aynaya baksınlar. Terörist başını MHP, DSP, ANAP'a kim teslim etti? Onu idam etmeme sözünü kim verdi?" gibi sorular soruyor ve her zaman yaptığı gibi MHP'ye iftira atmaya çalışıyordu. Başbakan dünyadan bihaber ise kendisine (AB)-(D)ullah Öcalan'ın, 56.hükümet zamanı yani 15 Şubat 1999 günü yakalanıp, Türkiye'ye getirildiğini ve imralı'ya konduğunu hatırlatalım. MHP'nin bu tarihte mecliste bir tane bile milletvekili olmadığını ve MHP'nin 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan seçimlerde meclise girdiği ve 57.Hükümet protokolünün 28 Mayıs 1999 tarihinde imzalandığını da yanında ek bilgi olarak veriyoruz. Apo'nun Türkiye'ye teslim tarihi 15 Şubat 1999 ile 57.Hükümetin kurulma tarihi olan 28 Mayıs 1999 tarihi arasındaki farkı hesaplayamayan birinin bu ülkede nasıl Başbakan olarak görev yaptığını anlamak mümkün değildir. Hele bir de Türkiye'de idamı kaldırmak için adeta en çok yırtınan partinin AKP olduğunu da hesaba katarsak, Başbakan hesap tutmayı bilmediği gibi yalana dayalı siyaset yapmaktadır. idamı kaldıran oylamada DSP, ANAP, DYP, YTP, SP ile birleşip Türkiye'de idamı kaldıran AKP'dir. Türkiye'de idamın kaldırılmasına karşı çıkan ve tüm milletvekilleri ile "Hayır" oyu veren MHP'dir. 1 Ağustos 2002 tarihinin TBMM'nin arşivlerine bakın, Recep Tayyip Erdoğan'ın siyasi yalanlarının orada çürüdüğüne şahit olacaksınız… Bu konuyu defalarca yazdık…
Başbakan alenen ortada olan PKK-AKP anlaşmasını ifade eden muhalefete yönelik Kayseri'de yapmış olduğu konuşmada "Bizim dört kez bunlarla (terör örgütü) bir araya oturduğumuzu söyleme şerefsizliğini yapanlar bu alçakça iftirada bulunanlar, bunun hesabını her yerde vereceklerdir." diye bağırarak kıpkırmızı kesildi kesilmesine de, bunu kendine yakın yayın organları ve PKK'nın önderleri açıkladı. Ortada olan gerçekler de zaten tartışmaya meydan vermemektedir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, BOP konusunda yaptığı inkarın bir benzerini de aynı ifadelerle bu konuda yapmaya kalkmaktadır. Çünkü Başbakan doğru konuşmayı siyasetinde asla gösterememiş birisidir.
AKP'ye yakınlığı ile bilinen Taraf Gazetesi meşhur bir balıkçıda AKP hükümeti ve PKK arasında anlaşma sağlandığını yazdığında ve PKK'nın Kandil sorumlusu Murat Karayılan "Artık açıklanmasında bir sakınca görmediğimiz diğer önemli bir gelişme de devletin, önderliğimizle geliştirdiği diyalog temelinde ateşkes talebinde bulunmasıdır. Aslında önderliğimiz aradan çekilmişti ancak, talep üzerine yeniden devreye girerek, çağrıları ve devletten doğru gelen istemi de dikkate alarak, bir kez daha barışa şans tanınması için hareketimize bir mesaj gönderdi." dediğinde, Başbakan niye "Şerefsizlik, alçaklık" diye kıpkırmızı kesilmiyordu. Çünkü muhalefet, özellikle de MHP, AKP'yi köşeye sıkıştırmıştır.
Recep Tayyip Erdoğan miting meydanlarında aynı cümleyi defalarca kurup olayı inkar etmeye çalışıyorsa, zaten her şey ortadadır. Hem PKK ile anlaşma yeni bir mesele değildir ki, AKP iktidar olduğu günden bu yana PKK ile her konuda anlaşmış bir iktidardır. 2007 yılında (AB)(D)ullah Öcalan'ı imralı'dan affedip çıkarma yasaları düzenleyen ve meclisten geçirmeye çalışırken yakalanan AKP iktidarı değil miydi? O yasal düzenleme girişimi sorulduğunda, "Bu maddeyi koymamız devlet sırrı açıklayamayız." diyen Recep Tayyip Erdoğan değil miydi? Habur'da PKK'lı teröristler için karşılama törenlerini BDP'lilerle organize eden ve hakimleri, savcıları ayarlayan AKP iktidarı değil miydi? "Silahı bırak masaya gel." diyen ve "Aktütün'de askerimizi, Diyarbakır'da polisimizi öldürenleri düşman olarak görmüyoruz. Demokrasi gereği bu… Hukukun üstünlüğü, insani yaklaşım bunu gerektiriyor." diyerek PKK'yı düşman olarak görmediğini söyleyen Recep Tayyip Erdoğan değil miydi?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan neyi inkar ediyorsa, bilin ki inkar ettiği yaşanmış bir olaydır. Hele bir de bu inkar cümlelerinde "Alçaklıktır, şerefsizliktir" şeklindeki hakaret kelimeleri geçiyorsa ,hiç kimsenin şüphesi kalmasın…!
--- alıntı ---
Le Mondeda başyazı (Alain Frachonimzalı makale) Erdoğan ve nöropsikiyatri serlevhasını taşıyordu.
HUBRiS arazı genellikle, danışmanlarınınitirazına rağmen bizzat almış olduğu kararlarla önce bir dizi başarı sağlamış olan kişide ortaya çıkar.
Hastanormallik görünümü altında ama aslında patolojik nitelikli ve üst seviyeli bir kendine güven duygusu geliştirir. Bu durum da tehlikeli davranışlara yol açar.
Çevresindekilere kulak vermeyi reddeder. Hatta onları hakir görmeye başlar.
Herkese karşı haklı olduğu duygusuna kapılır ve devasa projeler peşinde koşar.
sorun değildir. malum yandaşları nerede ve raporlu akıl hastası onu beğenirler ne de olsa... said-i kürdi, adnan oktar, hasan mezarcı, salih mirzabeyoğlu, kadir mısıroğlu, emine şenlikoğlu filan...
öncelikle bu konuda attığı twitlere bakalım.
1. Tiran'ın fiziksel hastalıklarından ziyade pisikolojik sendromlar ve ruhsal rahatsızlıkları açıklamalarını ve davranışlarını belirliyor.
2. Tiran'da bütün etkilerin net olarak göründüğü Mitomani ve Hubris rahatsızlıkları var. Doktoları ve yakınındaki herkes bunu biliyor.
3. Danışman ve doktorlar, Tiran'ın birçok açıklama ve davranışını Mitomani ve Hubris hastalığına bağlıyor ve perde ardında bunu konuşuyor.
4. Peki nedir bu hastalıklar? Öncelikle Mitomani yalan söyleme ve en önemlisi de söylediği yalana gerçekten inanma hastalığıdır.
5. Mitomanikler, suçluluk pisikolojisinden kurtulamazlar. Her şeye bahane uydurma durumu, zaman içerisinde büyük yalanlara yol açar.
6. Tiran'ın, Kabataş'taki olayın gerçekleşmediğini bilerek kalabalıklar önünde bu yalanı rahatlıkla haykırması Mitomani hastalığındandı.
7. Mitoniklerin yalanı ortaya çıkınca doğruluğuna herkesi inandırmak için daha büyük yalana başvurur ve kontrollerini kaybederler.
8. Kabataş yalanı ortaya çıkınca Tiran kontrolünü kaybetmiş ve 'Raporu nerenize sokacaksınız' demişti. Oysa rapor onun dediği gibi değildi.
8. Tiran, dersane sürecinde 'Odama gelip beni tehdit ettiler' diye ancak Mitomanik birinin söyleyeceği yalanı olduğuna inanarak söyledi.
9. Dersaneleri kapatmanın yanlış olduğunu bilmesi onda suçluluk pisikolojisi oluşturduğundan bu yalanla işin içinden çıkacağını düşündü.
10. Mitomanikler suçluluk pisikolojisiyle hareket etseler de asla vicdan azabı çekmezler. Vicdan azabı çekenler Mitomanik değil demektir.
11. 'Ari ırk' safsatasıyla koca bir millete yalan söyleyen ve milyonların kanını döken Hitler'de hiç bir zaman vicdan azabı görülmemiştir.
12. Mitomanikler, konuşmadan duramazlar. Her gün mutlaka bir yerlerde kendilerini yalanlarla anlatma fırsatı oluştururlar.
13. Hitler, Stalin, Lenin, Troçki gibi diktatörlere bakınca Mitomani ve Hubris olduklarını görürsünüz. Tiran da aynı özellikleri taşıyor.
14. Hubris Sendromu genelde siyasetçilerde görülen kibir sendromudur. Sendroma kapılanlar kendilerine kutsiyet atfeder.
15. Siyasiler, kazandıkları zaferler, seçimler ve aldıkları övgülerle farkında bile olmadan Hubris Sendromu'na kapılıp diktatörleşirler.
16. Demokratik ülkelerde sürekli kazanılan seçimlerle liderler Hubris olurlar. Bunlar savaşlar, ekonomik ve siyasi felaketlerle beslenirler.
17. Hubrisler, para ve makamı kendi menfaatleri için kullanıp itibarlarını arttırmak ve kendilerini yüceltmek için her yolu mübah görürler.
18. Tiran, Hubris olduğundan devletin olanaklarını kendi itibarı için kullandı ve etrafının onu halife görüp kutsamasına asla hayır demedi.
19. Hubrisler, kendilerini millet yerine koyar. Tiran'ın şahsına yapılan eleştirileri 'millete darbe yapılıyor' diye lanse etmesi bundandır.
20. Hubrisler, normal faaliyetleri kutsayarak anlatır. Tiran, duble yolları anlatırken cennete varan yollardan bahsediyor zannedersiniz
21. Hubrisler, realiteden uzak bir öz güvene sahiptirler ve muhaliflerini daima hor görürler. Tiran, kendini dünya lideri zannediyor.
22. Yanlış uygulamalarını herkese kabul ettirmek için bu uygulamaları maliyeti ne olursa olsun ahlak ve dürüstlük temeline dayandırırlar
23. Hubrisler, diğer insanlar ve sıradan mahkemelerin kendilerini yargılayamayacağını ancak tarihin kendilerini yargılayabileceğini savunur.
24. Hubrisler'in en önemli özelliği beklentilerini karşılamayan dostalarını bir çırpıda harcayıp onlara en ağır iftirayı atmaktır.
25. Tiran, kimi kendine düşman gördüyse onun etrafındaki Hubrisler'i tespit edip kullanmayı başardı. Yeni gözdeleri de bu hastalıklı tipler.
26. Tiran'ın Cemaat'le mücadeledeki yol arkadaşları Ankara'daki Pişkin ile havuz ekranında görülen zatın da hubrislerden olması ibretlik.
27. Kendilerini kutsal görüp yücelten ve bu beklentilerine karşılık bulamayan hubrislerin iftiraları havuz medyasının manşetlerini süslüyor.
28. Baş Hubris Tiran'ın o kadar imkanı varken zavallı iki Hubris'ten medet umması iddialarının ne kadar asılsız ve saçma olduğunu gösteriyor
29. Mitomani ve Hubris Sendromu'nun belirtilerini gösterdiğini kendi doktorlarının onayladığı biri ülke adına kritik kararlar alıyor.
30. Mitomanik ve Hubris diktatörlerin sonunu bilmek istiyorsanız, Hitler'in son zamanları nasıl geçmiş ve nasıl ölmüş onu okuyun.